Yâsin Sûresi 64. Ayet

اِصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ  ...

“İnkâr ettiğinizden dolayı bugün girin oraya!”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 اصْلَوْهَا oraya girin ص ل ي
2 الْيَوْمَ bugün ي و م
3 بِمَا dolayı
4 كُنْتُمْ ك و ن
5 تَكْفُرُونَ inkarınızdan ك ف ر
 

Şeytana kulluktan maksat, onun kışkırtmalarına kapılmak ve telkinlerine uymak, Allah’a isyan teşkil eden buyruklarını yerine getirmektir (Taberî, XXIII, 23; İbn Atıyye, IV, 459). Başta şirk ve inkârcılık olmak üzere günahları bağışlanmayanların işitecekleri azara değinilen bu âyetlerde, kendilerine verilen cezanın yadırganacak bir şey olmadığı, şeytana kulluk edilmeyip yalnız Allah’a kulluk edilmesi gerektiği konusunda vakti zamanında gerekli uyarıların yapılmış olduğu belirtil­mektedir. 

İnsanlar arası ilişkilerde sorguya çekmenin normal yolu sorgulanan kişiye sorular yöneltilmesi ve onun bunlara cevap vermesidir. Bazan sorgulanan kişi muhatabını yanıltabilir veya –ağır baskı ve işkence altında dahi– doğruyu söylememekte direnebilir. Hele yalancı şahit bulabildiğinde gerçekleri saptırması daha da kolaylaşır. 65. âyette, hesap gününün bu dünyadaki tasavvurlarımıza göre düşünülmemesi ve o gün bütün hakikatlerin ayan beyan ortaya çıkacağının iyice kavranması için, mûtat konuşma organının bağlanacağı (ağızların mühürleneceği), başka bazı organların (ellerin) dile geleceği ve yalan söylemesi asla muhtemel olmayan tanıkların bulunacağı (ayakların şahitlik edeceği) belirtilmektedir (Nûr sûresinin 24. âyetinde “diller”in sahipleri aleyhine tanıklık edeceğinin belirtilmesinin bu âyetle çelişmediği, çünkü orada münafıkların durumundan söz edildiği hakkında bk. İbn Âşûr, XXIII, 50).

Genellikle 66 ve 67. âyetlerin de âhiret hayatına ilişkin bir anlatım olduğu düşünülmüştür. Fakat bu ifadeleri, inkârcılardan söz eden 45-48. âyetlere ve özellikle,“Dileseydi Allah’ın doyuracağı kimseleri biz mi besleyeceğiz?” diye nankörlük edenleri eleştiren 47. âyete bağlamak ve şöyle açıklamak mümkündür: Evet âhirette bütün gerçekler açığa çıkacak; fakat biz dileseydik şimdi de onların gözlerini büsbütün siler, kör ediverirdik de yolu bulmak için koşuşurlardı. Bu ise imana zorlamak olurdu. O kadar açık kanıtları göremeyen veya görmemekte direnen o basiretsizler bunu böyle yapabileceğimizi nasıl idrak edecekler ki? Aynı şekilde, dileseydik onları (varlık türü olarak) değiştiriverirdik de oldukları yerde donup kalırlar, artık böyle münkirlik edemezlerdi. Bu yapılmıyorsa yapılamayacağından değil cezalarının âhirette verilmesinin irade buyrulmasından dolayıdır (Elmalılı, VI, 4037-4038). 66. âyet bütün insanları kapsayacak tarzda, “Dileseydik gözlerinin önüne inkâr perdesi çeker, basiretlerini bağlardık da artık hiç kimse doğru yolu bulamazdı. Bir düşün, o zaman yolu nasıl arar dururlardı; ama bu durumda nasıl göreceklerdi ki?” şeklinde de açıklanmıştır (İbn Atıyye, IV, 461). Burada asıl amacın müminlerin dikkatini şu noktaya çekmek olduğu söylenebilir: İman ve inkâr konusunda sağlanan seçim imkânı bir hikmete dayalıdır. Dünya hayatı iyiyi kötüden ayırmayı sağlayacak sınav alanı olarak düzenlenmiştir; şu halde imanlı insanlar birçok eziyetle karşılaşsalar da Allah’ın yardımından ümit kesmeden azimle tevhit mücadelesine devam etmelidirler (İbn Âşûr, XXIII, 51). 

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 506-507
 

اِصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ

 

Fiil cümlesidir.  اِصْلَوْهَا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mahzuf elif üzere mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  الْيَوْمَ  zaman zarfı  اِصْلَوْهَا  fiiline mütealliktir. 

مَا  ve masdar-ı müevvel  بِ  harf-i ceriyle  اِصْلَوْهَا  fiiline mütealliktir.

بِ  harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık – bedel, istiane, zaman – mekan zarfı gibi manalar kazandırabilir. Burada sebep manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَوْمَ  hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.  تَكْفُرُونَ  cümlesi  كان ’nin haberi olarak mahallen mansubdur. 

تَكْفُرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
 

اِصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا , harfi-cerle birlikte  اِصْلَوْهَا  fiiline mütealliktir. Sılası olan  كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ  cümlesi,  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَانُ ’nin haberi olan  تَكْفُرُونَ nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

كَانُ ’in haberi muzari fiil olduğunda genellikle devam edegelen maziye, âdet haline gelmiş davranışlara delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ‘nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

الْيَوْم , kıyamet gününden kinayedir.

اليَوْمَ  kelimesindeki tarif ahid içindir. Şu hazır olan gün demektir. (Âşûr)

بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ [Küfür (ve inkârda ısrar) edişinize mukabil] sözü küfürde devamlı olduklarına delalet eder. Ayette  بما كفرتم  (Küfrettiğiniz için) buyurulmamıştır. Böyle gelseydi o zaman küfürdeki devamlılığa işaret etmezdi. Bu açıdan 63. ayete benzer. Orada da  كُنتُمْ تُوعَدُونَ ((Öteden beri) tehdit edilegeldiğiniz) buyurularak tehditin ve uyarının devam ettiği ifade edilmiştir. Tehdidin resuller ve onların takipçileri ile devam etmesine mukabil, onların küfrü de devam etmiştir.

بِما كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ  cümlesindeki  بِ  harf-i ceri sebep içindir. Dünyadaki inkârları sebebiyle demektir. (Âşûr)

تكفرون (Küfür (ve inkârda ısrar) edişinize) fiili mutlak olarak gelmiş, Allah'ı veya ahiret gününü inkâr ediyorsunuz gibi herhangi bir şeyle sınırlanmamıştır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.293)

تَكْفُرُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

["İnkârınızdan ötürü, bugün oraya düşün.."] Bu emir, aşağılama ve cezalandırma emridir. Nitekim diğer bir ayette de şöyle denilmektedir: ["Tat bakalım. Hani sen kendince en güçlü idin."] (Duhan/49)

Yani sizin dünyadaki devamlı küfrünüzden dolayı bugün Cehenneme yukarıdan girin ve onun türlü azaplarını tadın. (Ebüssuûd, Âşûr)