Yâsin Sûresi 68. Ayet

وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِۜ اَفَلَا يَعْقِلُونَ  ...

Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz (gücünü azaltırız). Hâlâ düşünmeyecekler mi?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَنْ ve kime
2 نُعَمِّرْهُ uzun ömür versek ع م ر
3 نُنَكِّسْهُ onu baş aşağı çeviririz ن ك س
4 فِي
5 الْخَلْقِ yaratılışını خ ل ق
6 أَفَلَا
7 يَعْقِلُونَ akıllarını kullanmıyorlar mı? ع ق ل
 

Cenâb-ı Allah dilediği insanların daha gençlik çağındayken hayatını sona erdirmekte, dilediklerine de uzun ömür vermektedir. Fakat uzun ömür vermesi insanın asla ölmeyeceği anlamına gelmemekte, aksine yaşlanan kimse gün be gün ölüme yaklaştığının alâmetlerini daha iyi görebilmektedir. Önceki iki âyetle bağ kurularak yorum yapılacak olursa bu hatırlatmadan başlıca iki sonuç çıkarılabilir: a) Dilediği kişilerin –gençlik hatta çocukluk çağında– hayatını sona erdiren yüce Allah elbette 66 ve 67. âyetlerde belirtildiği üzere inkârcıların gözlerini kör edip imana gelmelerini sağlayabilir veya daha dünyadayken cezalarını verebilirdi. Ama O, insanları böyle bir zorunluluk altında bırakmamış, onları doğru-yanlış, iyi-kötü ayırımı yapacak kabiliyetlerle donatmıştır. b) İnsana uzun ömür verilmesi kendisi için ileriye dönük bir teminat olmayıp aksine hayatın sonlu olduğunu daha açık biçimde görme imkânı sağlamaktadır. Şu halde inkârcıların dünyada kendilerine tanınan fırsatı ve süreyi bitmez tükenmez bir sermaye olarak görmeleri büyük bir yanılgıdır. Âyette onların akıllarını kullanmamaları ve bu gerçekler üzerinde düşünmemeleri kınanmaktadır (Zemahşerî de bu âyetle ilgili olarak, yaşlılıkta insanın özelliklerini ve yeteneklerini tersine çevirip bildiğini bilmez hale getiren Allah Teâlâ’nın 66 ve 67. âyetlerde belirtilenlere de elbette kadir olduğu açıklamasını yapar, III, 292).

Daha genel bir yorum yapılarak bu âyette, inkârcılıkta ısrar edenlere, “Yüce Allah’ın insanı halden hale soktuğu açıkça ortadayken, bu realite üzerinde düşünüp O’nun öldükten sonra diriltmeye de kadir olduğunu anlamazlar mı?” tarzında bir eleştiri yöneltildiği de düşünülebilir (Şevkânî, IV, 434). İbn Âşûr ise burada şöyle bir mânanın bulunduğu kanaatindedir: Onlardan uzun ömür verdiklerimize 66 ve 67. âyetlerde belirtilenleri yapmıyorsak bu, sırf mühlet vermemize rağmen hâlâ inkâr ve kötülükte direnmeleri yüzünden zelil ve yenik düşmelerini sağlamak içindir (XXIII, 53-54; Kur’an’ın insanın organik ve zihinsel yeteneklerinin gitgide zayıflamasına değinen ve ileri yaşlılık çağını “ömrün en düşkün dönemi” olarak niteleyen ifadeleri için bk. Nahl 16/70 ve Hac 22/5). 

 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 507-508
 

وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  نُعَمِّرْهُ  cümlesi mübteda olan  مَنْ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.  

نُعَمِّرْهُ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  

فَ  karînesi olmadan gelen  نُنَكِّسْهُ  cümlesi şartın cevabıdır. 

نُنَكِّسْهُ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  فِي الْخَلْقِ  car mecruru  نُنَكِّسْهُ  fiiline mütealliktir. 

نُعَمِّرْهُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi عمر ’dir. 

نُنَكِّسْهُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  نكس ‘dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


اَفَلَا يَعْقِلُونَ

 

Hemze istifham harfidir. Cümle atıf harfi  فَ  ile mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, أيجهلون فلا يعقلون (Bilmiyorlar mı? Akletmiyorlar mı?) şeklindedir.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَعْقِلُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
 

وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Şart cümlesi olan  مَنْ نُعَمِّرْهُ , sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart ismi  مَنْ , mübtedadır.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  نُعَمِّرْهُ  cümlesi,  مَنْ ’in haberidir. Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt  istimrar ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

فَ  karinesi olmadan gelen  نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ  cümlesi şartın cevabıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Bu cümlede muzari fiilin tecessüm özelliği öne çıkmıştır. Fiillerin azamet zamirine isnadı, tazim içindir.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, faide-i haber talebî kelamdır. Haberin şart üslubunda verilmesi daha beliğ ve etkilidir.

فِي الْخَلْقِۜ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  الْخَلْقِۜ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü  yaradılış, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır.

Buradaki  في  harf-i cerinin geçmesi, yaratılışla insanların kastedilmiş olduğu anlamına gelir. (Âşûr)

نُعَمِّرْهُ  -  نُنَكِّسْهُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

Şart ve cevap cümleleri arasında mukabele sanatı vardır.

ننكسه  fiili şedde ile  نُنَكِّسْهُ  (onu tersine çeviririz) şeklinde kıraat edildi ki, bu istiâredir. Allahu a’lem, bununla şu anlam kastedilmiştir: Biz, pir-i faniyi güçlü devresinden sonra zayıfladığında, hareketli halinden sonra hareketleri ağırlaştığında, yeni ve taze vaziyetinden sonra eskimiş ve yıpranmış vaziyetine geldiğinde, onu küçük çocuğun haline döndürürüz. Bu haldeki kişi, başı üstünde ters dönüp üstü alt, altı üst haline gelen kimseye benzetilmiş oluyor. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları ve Âşûr) 

النَّكْسُ  kelimesinin gerçek manası: bir şeyin üstünü altına çevirmek veya bir şeyi aşağıya yaklaştırmaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:  ناكِسُوا رُءُوسِهِمْ  başları öne eğilmiş olarak… (Secde/12). Kelime mecaz manada da bir şeyin iyi bir halden kötü bir hale dönmesi anlamında kullanılır. (Âşûr)

نعمره  ve  ننكسه  fiileri mazi değil muzari fiil olarak gelmiş ve istimrara delalet etmiştir. Bu, dünyanın kanunudur.  ومن عمرناه نكسناه  şeklinde mazi fiil gelseydi bu durumun geçmişte bir kere olduğuna delalet ederdi. Bu fiiller Allah Teâlâ’ya isnad edilerek başlangıçta da, sonda da fiilin ve kudretin O’na ait olduğuna delalet edilmiştir. O, görme duyusunu silmeye ve hali daha kötüsüne değiştirmeye kadirdir. ومن يُعمّر ينكَّس  şeklinde meçhul olarak gelseydi bu fiillerin Allah Teâlâ'ya ait olduğuna delalet etmezdi. Bu durumda öncesi ile irtibatlı olmaz, aynı zamanda daha önce zikredilen şeyler içinde bir delil teşkil etmezdi.  (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.315)


اَفَلَا يَعْقِلُونَ

 

 

Ayetin fasılası, takdiri …أيجهلون فلا  (Bilmediniz mi?) olan, mukadder istînâfa matuftur. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Menfî muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Hemze, inkâri istifham harfidir.

Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve tahkir manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayetin bu son cümlesi, bir çok ayette tekrarlanmıştır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, c. 7, S. 314) 

أفلا يعقلون [Akılları ermiyor mu?] cümlesi; zikredilen görme duyusunu silme ve hali değiştirmeye kâdir olanın bunu yapacağını görüp akletmiyor mu, demektir. Bunların olmaması sadece O'nun yapmayı istememesi dolayısıyladır.

Sebep ifadesi için  أفلا يعقلون  ibaresinde  ف  harfi gelmiştir. Yani  أفلا يكون ذلك سبباً لأن يعقلوا و يتفكروا [Bunlar akletmeleri ve tefekkür etmeleri için sebep olmaz mı] demektir. يعلمون  değil de  يعقلون  buyurulması, ilim sahibi olmasa da bunları anlamak ve delil kabul etmek için aklın yeterli olduğuna işaret etmek içindir. Bunlar akıldan başka bir şeye ihtiyaç göstermeyen zahiri şeylerdir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.315)