وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ
İlk âyette geçen en‘âm kelimesini (tekili neam) belirli tür hayvanlarla sınırlandırarak tercüme etmek de mümkün olmakla beraber (bilgi için bk. Mâide 5/1), kelime bu bağlamda insanların binmek, etlerinden, sütlerinden vb. ürünlerinden yararlanmak üzere kendi hâkimiyetleri altına alabildikleri hayvanlar için kullanılmıştır. Âyetin devamından ve müteakip iki âyetten bu mâna zaten anlaşıldığı için meâlde “hayvanlar” şeklinde mutlak bir karşılık verilmiştir. 71. âyetin “kendi kudretimizin eserlerinden” şeklinde çevrilen kısmı lafzan “kendi ellerimizle yaptıklarımızdan” mânasına gelmektedir. Burada insanlara lutfedilmiş bir nimet olarak zikredilen hayvanların meselâ tarımsal veya endüstriyel ürünlerde olduğu gibi insanın da katkılarıyla oluşan ürünlerden farklı ve doğrudan doğruya ilâhî kudretin eserleri olduğunu belirtmek üzere böyle bir üslûp kullanıldığı düşünülebilir. Ayrıca bu hayvanların doğasına güdülme, üzerinde hâkimiyet kurulabilme özelliğini yerleştirenin de Cenâb-ı Allah olduğu bu âyetlerde açıkça ifade edilmiştir. Âyetlerin asıl amacının da Allah Teâlâ’nın insanlara lutfettiği nimetlerin kadrini bilmediklerini, gereğince şükretmediklerini, üstelik kendilerine hiçbir yararı dokunmayan varlıkları tanrı edindiklerini hatırlattıktan sonra Resûlullah’a teselli vermek ve onların sözlerinden ötürü üzülmesine gerek olmadığını bildirmek olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 77 ve 78. âyetlerde müşriklerin küstahlık derecesine varan had bilmez tavırları için canlı bir örnek üzerinde durulacaktır. Burada verilmek istenen mesajın da şu olduğu söylenebilir: Bunca nimetine karşılık Allah’a şükretmek şöyle dursun bir de O’na ortak koşarak nankörlüğün en büyüğünü yapan bu insanların Hz. Peygamber hakkında ağır hakaretlerde bulunmaları ve haksız sözlerle onu incitmeleri yadırganacak bir şey değildir. Şu halde Resûlullah ve onun yolunu izleyen müminler bu durumdan müteessir olmamalı, haklı mücadelelerini azimle sürdürmelidir. 74. âyette müşriklerin düzmece tanrılardan yardım göreceklerini umdukları belirtilirken, putların –dünya işleriyle ilgili olarak– Allah katında kendileri için şefaatçilik yapacağı yönündeki inançlarına işaret edilmektedir (İbn Âşûr, XXIII, 71). 75. âyetin ikinci cümlesindeki zamirlerden ilkinin müşriklerin, ikincisinin ise sahte tanrıların (putların) yerini tuttuğu görüşü esas alındığında âyetin meâli değişir ve açıklaması şöyle olur: Halbuki o putlar âhirette müşriklerin çarptırıldığı azabı seyretmek üzere toplanmıştır ve sayıları da çok olduğu halde onlara yardım edemezler (İbn Atıyye, IV, 463; İbn Âşûr, XXIII, 71).
وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذَلَّلْنَاهَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. لَهُمْ car mecruru ذَلَّلْنَاهَا fiiline mütealliktir.
فَ atıf harfidir. مِنْهَا car mecruru mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. رَكُوبُهُمْ muahhar mübteda olarak lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنْهَا يَأْكُلُونَ atıf harfi و ‘la makabline matuftur. مِنْهَا car mecruru يَأْكُلُونَ fiiline mütealliktir. يَأْكُلُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ
Atıfla gelen ayetin ilk cümlesi önceki ayetteki …خَلَقْنَا لَهُمْ cümlesine hükümde ortaklık sebebiyle atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.
İstînâfiyye olan فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ cümlesindeki فَ tefriiyyedir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır.
Bu ibare uysallıktan, boyu eğdirilmekten faydalanmayı anlatır. فَ harfi tefrî' içindir. Binmek, yemek ve diğer faydaları açıklamak için bu boyun eğdirme hükümlerinin detaylarını verir.
Rûhu'l Meânî'de ise şöyle yazılıdır: Bu ibaredeki فَ harfi, emre amade kılmanın hükümlerini ve tafsilatını açıklamak için gelmiştir. Bunlardan biri de üzerine binmektir. ركوب kelimesi, حلوب (süt veren) gibi meful manasındadır. Yani bu ibare, faydalarından biri de üzerlerine binmenizdir, demektir. مِنْ harfi tebyîz içindir, kısım bildirir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.342)
Cümlede takdim tehir sanatları vardır. مِنْهَا , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. رَكُوبُهُمْ , muahhar mübtedadır. Car mecrurun takdimi kasr ifade eder. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. مِنْهَا hem mevsûf, hem de maksûrun aleyhdir. رَكُوبُهُمْ , hem sıfat hem de maksûrdur.
مِنْ harfinin takdimi izafî hasr içindir. İzafî hasr nisbî hasr demektir. Yani adeten eti yenen hayvanlara nispetle davarlar demektir. Yoksa bunlardan başkasıyla, kuşlarla, balıklarla mukayese edilmez. Et dışındaki hububat, meyve gibi şeylerle de mukayese edilmez.
Keşşâf'ta şöyle yazılıdır: Bu ibarede zarfın takdimi ihtisas ifade eder ama başka şeylerden de yenir, dolayısıyla ihtisas olmamalı diye sorulabilir. Evet ama insanların hayatlarında adet edindikleri şey asıl olarak bunlardan yemeleridir. Tavuk, ördek, kara ve deniz avları ise eğlence kabilindendir. Yemekten bahsedilen üslub isim cümlesinden fiil cümlesine dönüşmüştür. Bunun sebebi fiil cümlesinin teceddüt ve istimrar ifade etmesidir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.343)
وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ cümlesi, فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ cümleye atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )
Fiil cümlesi, isim cümlesine atfedilmiştir. Aslolan, aynı üsluptaki cümlelerin birbirine atfıdır. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.
Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Meselâ, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kast ediliyorsa aralarında atıf yapılabilir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı Ekev Akademi Dergisi, Yıl: 21, Sayı: 69 (Kış 2017))