اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ اَيْد۪ينَٓا اَنْعَاماً فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَوَلَمْ |
|
|
2 | يَرَوْا | görmediler mi? |
|
3 | أَنَّا | ki biz |
|
4 | خَلَقْنَا | yarattık |
|
5 | لَهُمْ | kendilerine |
|
6 | مِمَّا | şeylerden |
|
7 | عَمِلَتْ | yaptıkları |
|
8 | أَيْدِينَا | ellerimizin |
|
9 | أَنْعَامًا | nice hayvanlar |
|
10 | فَهُمْ | kendileri |
|
11 | لَهَا | onlara |
|
12 | مَالِكُونَ | malik olmaktadırlar |
|
İlk âyette geçen en‘âm kelimesini (tekili neam) belirli tür hayvanlarla sınırlandırarak tercüme etmek de mümkün olmakla beraber (bilgi için bk. Mâide 5/1), kelime bu bağlamda insanların binmek, etlerinden, sütlerinden vb. ürünlerinden yararlanmak üzere kendi hâkimiyetleri altına alabildikleri hayvanlar için kullanılmıştır. Âyetin devamından ve müteakip iki âyetten bu mâna zaten anlaşıldığı için meâlde “hayvanlar” şeklinde mutlak bir karşılık verilmiştir. 71. âyetin “kendi kudretimizin eserlerinden” şeklinde çevrilen kısmı lafzan “kendi ellerimizle yaptıklarımızdan” mânasına gelmektedir. Burada insanlara lutfedilmiş bir nimet olarak zikredilen hayvanların meselâ tarımsal veya endüstriyel ürünlerde olduğu gibi insanın da katkılarıyla oluşan ürünlerden farklı ve doğrudan doğruya ilâhî kudretin eserleri olduğunu belirtmek üzere böyle bir üslûp kullanıldığı düşünülebilir. Ayrıca bu hayvanların doğasına güdülme, üzerinde hâkimiyet kurulabilme özelliğini yerleştirenin de Cenâb-ı Allah olduğu bu âyetlerde açıkça ifade edilmiştir. Âyetlerin asıl amacının da Allah Teâlâ’nın insanlara lutfettiği nimetlerin kadrini bilmediklerini, gereğince şükretmediklerini, üstelik kendilerine hiçbir yararı dokunmayan varlıkları tanrı edindiklerini hatırlattıktan sonra Resûlullah’a teselli vermek ve onların sözlerinden ötürü üzülmesine gerek olmadığını bildirmek olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 77 ve 78. âyetlerde müşriklerin küstahlık derecesine varan had bilmez tavırları için canlı bir örnek üzerinde durulacaktır. Burada verilmek istenen mesajın da şu olduğu söylenebilir: Bunca nimetine karşılık Allah’a şükretmek şöyle dursun bir de O’na ortak koşarak nankörlüğün en büyüğünü yapan bu insanların Hz. Peygamber hakkında ağır hakaretlerde bulunmaları ve haksız sözlerle onu incitmeleri yadırganacak bir şey değildir. Şu halde Resûlullah ve onun yolunu izleyen müminler bu durumdan müteessir olmamalı, haklı mücadelelerini azimle sürdürmelidir. 74. âyette müşriklerin düzmece tanrılardan yardım göreceklerini umdukları belirtilirken, putların –dünya işleriyle ilgili olarak– Allah katında kendileri için şefaatçilik yapacağı yönündeki inançlarına işaret edilmektedir (İbn Âşûr, XXIII, 71). 75. âyetin ikinci cümlesindeki zamirlerden ilkinin müşriklerin, ikincisinin ise sahte tanrıların (putların) yerini tuttuğu görüşü esas alındığında âyetin meâli değişir ve açıklaması şöyle olur: Halbuki o putlar âhirette müşriklerin çarptırıldığı azabı seyretmek üzere toplanmıştır ve sayıları da çok olduğu halde onlara yardım edemezler (İbn Atıyye, IV, 463; İbn Âşûr, XXIII, 71).
Ne'ame نعم :
نِعْمَة kavramı güzel hoş, hal ve durum demektir. Nimet sözcüğünün dilbilgisi açısından formu, insanın oturuş ve biniş gibi hal, durum, tavır ve davranışlarını ifade eden yapıdadır. نَعْمَة Na'me sözcüğü formu ise bir fiilin bir kere yapılmasını ifade eden yapıdadır.
إنْعام İn'am, ihsanı bir başkasına ulaştırmaktır. Kendisine ihsanın ulaştırıldığı şey ancak akıllılardan olursa bu sözcük kullanılır.
نَعِيم 'e gelince çok ve bol nimet anlamına gelir. نَعَم kelimesi ise develere has olarak kullanılır. Çoğulu أنْعام şeklinde gelir. Böyle adlandırılmasının nedeni Araplara göre develerin en büyük nimet olmasıdır. Fakat bu sözcük deve, sığır ve davarlarla ilgili de kullanılabilir. Aralarında deve bulunmazsa bunlara أنْعام denmez.
نِعْمَ yergide kullanılan بِئْسَ sözcüğünün mukabili olarak övgüde kullanılan bir ifadedir. Son olarak نَعَمْ 'a gelince olumluluk bildirmek için va'z edilmiş bir sözcüktür ve نِعْمَة lafzından gelir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 140 kez geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri nimet, in'am, Naim Cennetleri ve Nâim'dir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ اَيْد۪ينَٓا اَنْعَاماً فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ
Hemze istifham harfidir. Ayet atıf harfi وَ ile mukadder istînâfa matuftur. Takdiri; أغفلوا ولم يروا (Gaflet ettiler ve görmediler mi?) şeklindedir.
لَمْ muzari fiili cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَرَوْا fiili نْ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.
خَلَقْنَا fiili اِنّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. خَلَقْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. لَهُمْ car mecruru خَلَقْنَا fiiline mütealliktir.
مَا müşterek ism-i mevsûl مِنْ harf-i ceriyle birlikte mahzuf hale mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası عَمِلَتْ اَيْد۪ينَٓا ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur.
عَمِلَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. اَيْد۪ينَٓا fail olup ى üzere mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri نَٓا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَنْعَاماً mefulün bih olup fetha ile mansubdur.
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. لَهَا car mecruru مَالِكُونَ ‘ye mütealliktir.
مَالِكُونَ mübtedanın haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
مَالِكُونَ kelimesi, sülasi mücerredi ملك olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ اَيْد۪ينَٓا اَنْعَاماً فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ
Ayet takdiri, …أغفلوا (Gaflet içindeler mi?) olan istinaf cümlesine matuftur.
İstifham harfi hemze, inkârî manadadır. وَ atıf harfi, لَمْ muzariye dahil olup, onu cezmeden, anlamını olumsuz maziye çeviren harftir. لما ’nın aksine, olumsuzluk anlamı istikbali de kapsar. Menfî muzari fiil sıygasındaki cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Muzari sıygada gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen, inkar ve tahkir amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkeptir. Ayrıca mütekellim Allah Teâlâ olduğu için ifadede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Masdar ve tekit harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu اَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ اَيْد۪ينَٓا اَنْعَاماً cümlesi, masdar teviliyle يَرَوْا fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Masdar-ı müevvel sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. اَنَّ ’nin haberinin müspet mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, sebat, istikrar ve temekkün ifade etmiştir.
Fiil, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Harf-i cerle birlikte اَنْعَاماً ’in mahzuf haline müteallik ism-i mevsûl مَّا ‘nın sılası olan عَمِلَتْ اَيْد۪ينَٓا , müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudusa, sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur مِمَّا , ihtimam için mef’ûl olan اَنْعَاماً ’a takdim edilmiştir. اَنْعَاماً ‘deki tenvin kesret ve nev ifade eder.
Veciz anlatım kastıyla gelen اَيْد۪ينَٓا izafeti, muzâfı tazim içindir.
Bu ayet istifham hemzesinden sonra وَ harfiyle gelen يروا fiiliyle başlamıştır. Bu tabirin وَ harfi olmayan hali de yine bu sûrede 31. ayette geçmiştir. Nahivcilere göre bu وً harfi atıf içindir, arkasından zikredilen şeyi zikredilen veya takdir edilen bir şeye atfeder. Kur'an'da geçen أولم تر ile ألم تر arasındaki fark için وَ harfiyle gelen tabirin gözle görülen konularda olduğu, diğerinin ise aklî bir düşünceyle delil çıkarmak konularında kullanıldığı söylenmiştir.
أولم تر tabirinin hayatta misali çok görülen konularda kullanıldığı da söylenmiştir.
ألم تر tabirinin de çok rastlanmayan konularda kullanıldığı söylenmiştir.
Burhan'da şöyle yazılıdır: Bu tabir Kur'ân'da bazı yerlerde En'âm/6 da olduğu وَ harfi olmaksızın ألم يروا كم أهلكنا , bazen de وَ harfiyle gelmiştir. Bazen de أفلم يروا şeklinde فَ harfiyle gelmiştir. Bu tabir iki şekilde gelir:
●Gözle görülen şeylerle alakalı olarak gelir. Başında hemze ve و harfi olur. Hemze soru,
و harfi, cümleyi öncesindeki cümleye atfettiğini ifade eder. ف harfi de böyle atıf içindir, ama daha sıkı bir ilişkiye işaret eder.
● Delil çıkarmayla ilgili olarak gelir. Başında sadece soru harfi olan elif olur. Bu durumda و harfi ve istinaf manasındaki ف harfi olmaz. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.329)
Allah Teâlâ kendisinden çoğul zamiriyle bahsedince, يْد۪ kelimesi de اَيْد۪ينَٓا şeklinde çoğul olarak gelmiştir. Kur'an-ı Kerim'de Allah kendisinden tekil olarak bahsettiği vakit el kelimesi de tekil veya tesniye (ikil) olarak gelmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.339)
مِمَّا عَمِلَتْ اَيْد۪ينَٓا اَنْعَاماً (Ellerimizin yaptıklarından hayvanlar yarattık) cümlesinde istiare-i temsîliyye vardır. Çünkü hayvanlar yapılmaz, yaratılır. Fakat Yüce Allah yaratma ve meydana getirmenin sadece kendine mahsus oluşunu, bir şeyi kendi elleriyle ve bizzat yapan kimseye benzetti. İstiâre-i temsîliyye yoluyla, yapmak manasına gelen عَمِلَتْ kelimesini yaratmak manasına gelen خلق kelimesi yerinde kullandı. (Safvetü’t Tefâsir)
عَمِلَتْ اَيْد۪ينَٓا ifadesinde istiare vardır. Burada eller (اَيْد۪ي) zikri ile, el’in (يْد۪) Arap lügatındaki anlam bölümlerinden iki bölüm kastedilmiştir: El ya kuvvet anlamında olur ya da eylemin gerçekten kendisine ait olduğu (izafet anlatımı) anlamında olur. Buna göre sanki Yüce Allah, ‘’onlar görmüyor mu ki takdirimizin kuvveti ile ve mükemmel idaremizle var eylediğimiz birtakım hayvanları onlar için yarattık’’ buyurmuştur. Veya ayetin manası şöyle olur: Şüphesiz ki bu hayvanlar, yaratıklardan (insanlar), deniz gemileri yapabiliyorlar ama sırtları binilmeye ve yük taşımaya amade kılınmış, etleri helal kılınmış kara gemileri (yük hayvanları) yapamıyorlar. İşte bu, Allah Teâlâ’nın مِمَّا عَمِلَتْ اَيْد۪ينَٓا [ellerimizin imal ettiklerinden] zatına ait kılma (el-izâfet) ifadesinin anlamı budur. Allah Teâla daha iyi bilir. (Şerîf er- Râdî, Kur’an Mecazları)
فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ cümlesine dahil olan فَ istînâfiyedir. فً ’nin atıf olması da caizdir. O takdirde cümle sılaya matuftur. Cümlede هُمْ mübteda, مَالِكُونَ haberdir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur لَهَا , ihtimam için amili olan مَالِكُونَ ’a takdim edilmiştir.
Burada da لها (onlara) şeklindeki car mecrur sahip olunan şeylerin şanına delalet etmek üzere takdim edilmiştir. Çünkü mallarının en değerlisi, en kerimi bu hayvanlardır.
Ancak bu takdim kasr ifade etmez. Bu takdimler kasr ifade etmeyen takdimlerdir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s. 339-340)
مِمّا عَمِلَتْ ifadesindeki مِن ibtidaiyyedir. Çünkü onların hayvanları, Allah'ın Âdem (as)'ı yarattığı gibi yarattığı aslî menşelerine kadar bir asıldan doğarlar. Yaratılışın Allah'ın elinde olduğu, gizli, harika yaratılışın değerini canlandırmak için temsili istiare olarak ifade edilmiştir. (Âşûr)