Sâffât Sûresi 10. Ayet

اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ  ...

Ancak onlardan söz kapan olur. Onu da delip geçen bir alev izler (ve yok eder).
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَّا (fakat) yalnız
2 مَنْ kimseyi
3 خَطِفَ kapan خ ط ف
4 الْخَطْفَةَ bir söz خ ط ف
5 فَأَتْبَعَهُ onu izler ت ب ع
6 شِهَابٌ bir şihab (ışın) ش ه ب
7 ثَاقِبٌ delici ث ق ب
 

“Yüce topluluk” diye çevirdiğimiz 8. âyetteki mele-i a‘lâ, dünyaya göre yücelerde bulunduğu kabul edilen, ayrıca mânevî mertebeleri de yüksek olan melekler için kullanılan bir deyimdir. Burada, şeytanların bu yüce topluluğa kadar ulaşarak onların sahip olduğu bilgileri öğrenmelerinin önlendiği, nâdiren yanlarına kadar yaklaşıp bir bilgi kırıntısı kapanların olabileceği, ancak onların da isabet ettiği şeyi delip geçecek kadar etkili olan ateş toplarıyla kovalanıp uzaklaştırılacağı bildirilmektedir. Bugün sahip olduğumuz bilgilerle anlamlarını tam olarak kavramamız imkânsız veya son derece güç olduğu için “müteşâbihât” grubu içinde değerlendirilmesi gereken bu âyetler hakkında klasik tefsirlerde o dönemlerin bilgi birikimine ve doğruluğu kuşkulu rivayetlere dayanarak bazı yorumlar yapılmaya çalışılmıştır (meselâ bk. Taberî, XXIII, 36-39). Fakat burada Allah’ın meleklere verdiği bilgilerin ve özellikle vahyin korunmuşluğunu, bu bilgilere herhangi bir şeytanî gücün vakıf olup gerçekliğini bozmasına veya ehliyetsiz olanların açıklamasına izin verilmeyeceğini belirten kısmen sembolik bir anlatımın yer aldığı düşünülebilir (benzer bir anlatım ve açıklaması için bk. Hicr 15/16-18). Bu âyetlerde, olağan üstü niteliklere sahip olduklarına inanılan kâhinlerin semavî güçlerden bilgi aldıkları yolundaki inançların asılsız olduğuna dikkat çekildiği de belirtilmektedir (Kurtubî, XV, 66-67; İbn Âşûr, XXII, 92). 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 521-522
 

  Seqabe ثقب :   ثاقِب Işığı ve nuruyla üzerine düştüğünü delip geçen aydınlatıcı bir şeydir. Bunun aslı derin yırtık/yara anlamına gelen ثُقْبَة kelimesinden alınmadır.

  مَثْقَب ise dağdaki yol anlamına gelir. Bu dağın deliği gibi bir anlama gelmektedir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de isim olarak yalnızca 2 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri matkap ve Sâkıp'dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ

 

اِلَّا  istisna edatıdır. Müstesna olan  مَن  müşterek ism-i mevsûl  يَسَّمَّعُونَ ‘nin failinden bedel  olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  خَطِفَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve îrab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin îrabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

خَطِفَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  الْخَطْفَةَ  mef’ûlü mutlak olup fetha ile mansubdur.  

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَتْبَعَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  شِهَابٌ  fail olup lafzen merfûdur. ثَاقِبٌ  kelimesi  شِهَابٌ ‘nun sıfatı olup lafzen merfûdur. 

اَتْبَعَهُ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dır.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

ثَاقِبٌ  kelimesi, sülasi mücerredi olan  ثقب  fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ

 

Ayet önceki ayette sayılanlardan istisna edilenleri bildirmektedir. Müstesna olan müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’nin sıla cümlesi olan  خَطِفَ الْخَطْفَةَ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber talebî kelamdır.

الْخَطْفَةَ , mef’ûlü mutlak olarak fiili tekid etmiştir.

فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ  cümlesi sılaya matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)  

شِهَابٌ ’daki tenvin kesret, tazim ve nev ifade eder.

ثَاقِبٌ  kelimesi  شِهَابٌ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. 

اِلَّا  istisnâ harfidir.  مَنْ  ref mahallinde olup,  يَسَّمَّعُونَ  fiilinin  و ’ından bedeldir; yani bir şeyler kapan şeytanın dışındaki şeytanlar göğe kulak veremezler! (Keşşâf)

خَطْفَةَ - خَطِفَ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Ayette geçen خَطِفَ  hızla kapmak, almak demektir. Buradaki kapmaktan kasıt, meleklerin sözünü hırsızlama almak, dinlemektir. Yani, kulak hırsızlığı sayesinde meleklerin sözlerinden sadece bir sözü kapan şeytanın haricindeki şeytanlar grubu onların sözünü dinleyemez. (Ruhu’l Beyan)