فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمْ مَنْ خَلَقْنَاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ ط۪ينٍ لَازِبٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَاسْتَفْتِهِمْ | şimdi onlara sor |
|
2 | أَهُمْ | kendileri mi? |
|
3 | أَشَدُّ | daha çetin |
|
4 | خَلْقًا | yaratılış bakımından |
|
5 | أَمْ | yoksa |
|
6 | مَنْ | kimseler (mi?) |
|
7 | خَلَقْنَا | bizim yarattıklarımız |
|
8 | إِنَّا | elbette biz |
|
9 | خَلَقْنَاهُمْ | onları yarattık |
|
10 | مِنْ |
|
|
11 | طِينٍ | bir çamurdan |
|
12 | لَازِبٍ | yapışkan |
|
Yukarıdaki âyetlerde bazılarına değinilen melekler, yer ve göklerle bunlarda bulunanlar, semayı bezeyen yıldızlar da dahil olmak üzere görünen ve görünmeyen varlıklarıyla bütün evrenin yaratılışı ile evrenin son derece karmaşık yapısı içinde kozmik bakımdan anılmaya bile değmeyecek kadar önemsiz bir yer tutan insanın yaratılışı arasında bir karşılaştırma yapılması, bu suretle ilâhî kudretin mükemmellik ve ihtişamına dair bir fikre varılması istenmektedir. Bu karşılaştırmanın bir amacı da böylesine yüce bir kudretin insanları yeniden diriltip hesaba çekmekten âciz olmadığını anlatmak, dolayısıyla putperest muhatapların bu konuyla ilgili 16-17. âyetlerde özetlenen inkârcı yaklaşımlarının temelsizliğini ortaya koymaktır.
İnsanların atası olan Hz. Âdem “yapışkan çamurdan”, dolayısıyla toprak ve su unsurlarından yaratıldığı için âyet, Âdem’in bu aslî yaratılışını, soyundan gelenlere de genellemiştir. Râzî, bu yorumun yanında özetle şöyle bir yorum da getirmektedir: “Yapışkan çamur” toprak ve suyu ifade eder. Aslında her insan, sperm halinden dünyaya gelmesine, büyüyüp gelişmesine kadar hayatının her aşamasında toprak ve suya bağımlıdır; besinler, bu iki hayat kaynağına dayanır, diğer canlılar gibi insanlar da onlarla beslenir. Şu halde âyet, sadece Hz. Âdem’in değil, bütün insanların yaratılışının ve fizikî varlığının özünü dile getirmektedir (XXVI, 124). 12. âyette varlığın yaratılışı üzerine bu şekilde derinden düşünen ve oradaki ilâhî kudretin tecellilerini gören Hz. Peygamber’in hissettiği, şaşkınlık derecesine varan hayranlık duygusu; buna karşılık tefekkür derinliğinden yoksun oldukları için varlığa derinden bakmaktan âciz bulunan, üstelik uyarı ve aydınlatmalardan yararlanmaya da yanaşmayan müşriklerin alaycı tavırları bağlamında bir zihniyet ve fikir düzeyi mukayesesi yapılmaktadır (12. âyetle ilgili değişik yorumlar için bk. İbn Atıyye, IV, 467; Râzî, XXVI, 126-127; Kurtubî, XV, 69-71; İbn Âşûr, XXIII, 96).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 524-525
فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمْ مَنْ خَلَقْنَاۜ
Fiil cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. اسْتَفْتِهِمْ illet harfinin hazfıyla mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Muttasıl zamir هِمْ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
Hemze istifham harfidir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. اَشَدُّ haber olup lafzen merfûdur. خَلْقاً temyiz olup fetha ile mansubdur.
Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.Temyiz 2’ye ayrılır:
1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini ta’yin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl اَمْ . Munkatı’ اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَنْ müşterek ism-i mevsûl اَمْ atıf harfi ile munfasıl zamir هُمْ ‘e matuf olup mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası خَلَقْنَا ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
خَلَقْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
اسْتَفْتِهِمْ fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi فتى ‘dır.
Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ ط۪ينٍ لَازِبٍ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَّا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. خَلَقْنَاهُمْ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
خَلَقْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مِنْ ط۪ينٍ car mecruru خَلَقْنَا fiiline mütealliktir. لَازِبٍ kelimesi ط۪ينٍ ‘nin sıfatı olup lafzen mecrurdur.
لَازِبٍ kelimesi, sülasi mücerredi لزب olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمْ مَنْ خَلَقْنَاۜ
فَ istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi olan فَاسْتَفْتِهِمْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
اسْتَفْتِهِمْ fiilinin ikinci mef’ûlü olan bu cümle, istifham üslubunda talebi inşâî isnaddır. Hemze istifham harfi, هُمْ mübtedadır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tehaddi ve kınama anlamlarına geldiği için cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Haber olan اَشَدُّ ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. خَلْقاً temyizdir.
Müşterek ism-i mevsûl مَنْ , atıf harfi اَمْ ‘le mübteda olan هُمْ ’a atfedilmiştir. Cihet-i câmia tezâyüftür. Sılası olan خَلَقْنَا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
اَشَدُّ خَلْقاً dedikten sonra sadece خَلَقْنَاۜ lafzıyla yetinilmiş اَشَدُّ hazf edilmiştir. Bu ihtibâk sanatıdır.
İhtibâk, sözden düşürülmüş olan kelime veya ifadelerin, zikredilen kelime veya ifadeden hareketle tespit edilerek yerine konulmasıdır. (Suyûtî, İtkân, II, 831)
Ayet-i kerîme’de tağlîb sanatı vardır. Şöyle ki bütün yaratıklar مَنْ ile getirilerek akıl sahibi kimseler galip kılınmıştır. (Celâleyn Tefsiri)
Yoksa (ilk) yarattığımız kimseler mi? ifadesiyle (daha önce) zikrettiği yaratıklarını kastetmektedir ki, onlar da melekler, gökler, Arz, doğular, gezegenler, delici meteorlar ve inatçı şeytanlardır; akıl sahiplerini diğerlerine baskın kılarak مَنْ خَلَقْنَاۜ (yarattığımız kimseler) demiştir. Bunun delili de bunları saymasının ardından, takip edatı olan فَ getirerek فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمْ مَنْ خَلَقْنَاۜ [O halde, sor bakalım onlara; kendilerinin yaratılışı mı daha zor yoksa (bu) yarattığımız kimseler mi?] buyurmuş olmasıdır. Herhangi bir açıklama kaydına yer vermeden mutlak olarak yoksa yarattığımız kimseler mi demesi, bundan önce geçenleri açıklamakla yetindiği içindir. Adeta Biz şöyle şöyle acayip ve tuhaf mahluklar yaratmışız. Şimdi sor bakalım şunlara; kendilerinin yaratılışı mı daha zor yoksa şu (saydığım) yaratıklarımızınki mi? buyurmaktadır. (Keşşâf)
فَاسْتَفْتِهِمْ (Onlara sor) zamir Mekke müşriklerine yahut âdemoğullarma aittir. (Beyzâvî)
اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ ط۪ينٍ لَازِبٍ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlenin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.
لَازِبٍ kelimesi ط۪ينٍ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
ط۪ينٍ ’deki tenvin nev ve tazim içindir.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı olmak üzere birden fazla tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr/1)
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, sebat ve istikrar ifade etmiştir.
Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)