Sâffât Sûresi 102. Ayet

فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىۜ قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِر۪ينَ  ...

Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, “Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” dedi. O da, “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمَّا ne zaman ki
2 بَلَغَ (çocuk) erişince ب ل غ
3 مَعَهُ onun yanında
4 السَّعْيَ koşma çağına س ع ي
5 قَالَ (İbrahim ona) dedi ق و ل
6 يَا بُنَيَّ yavrum ب ن ي
7 إِنِّي şüphesiz ki ben
8 أَرَىٰ görüyorum ر ا ي
9 فِي
10 الْمَنَامِ uykuda ن و م
11 أَنِّي ben
12 أَذْبَحُكَ seni kesiyorum ذ ب ح
13 فَانْظُرْ (düşün) bak ن ظ ر
14 مَاذَا ne?
15 تَرَىٰ görüyorsun (dersin) ر ا ي
16 قَالَ dedi ق و ل
17 يَا أَبَتِ babacığım ا ب و
18 افْعَلْ yap ف ع ل
19 مَا şeyi
20 تُؤْمَرُ sana emredilen ا م ر
21 سَتَجِدُنِي beni bulacaksın و ج د
22 إِنْ eğer
23 شَاءَ dilerse ش ي ا
24 اللَّهُ Allah
25 مِنَ -den
26 الصَّابِرِينَ sabredenler- ص ب ر
 

Dilcilerin hem zihinsel gelişmişlik hem de ahlâkî olgunluk anlamı içerdiğini belirttikleri, bu sebeple “akıllı ve iyi huylu” diye çevirdiğimiz halîm, Kur’an-ı Kerîm’de, on bir âyette “sabırlı, yapacağını aceleyle ve kızgınlıkla yapmayan” anlamında Allah’ın sıfatı olarak geçmektedir (bilgi için bk. İsrâ 17/44). “Sabırlı ve temkinli, akıllı, ağır başlı” gibi anlamlar içeren diğer dört kullanımından ikisi Hz. İbrâhim (Tevbe 9/114; Hûd 11/75), biri Hz. Şuayb (Hûd 11/87) hakkındadır. Sonuncusunun da konumuz olan âyette Hz. İbrâhim’e müjdelenen oğlu ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır.

“Çocuk, babasıyla beraber iş güç tutacak yaşa gelince” diye çevirdiğimiz 102. âyetin ilgili kısmı, “Çocuk, babasının yanında koşup dolaşacak yaşa gelince” şeklinde de anlaşılmıştır. Âyette Hz. İbrâhim’e müjdelenen ve daha sonra kurban edilmesi istenen bu çocuğun isminin verilmemesi, onun İbrâhim’in İsmâil ve İshak isimli iki oğlundan hangisi olduğu hususunda tartışmalara yol açmıştır. Tevrat’ta onun İshak olduğu bildirilmektedir (Tekvin, 22/9-13). Taberî, her iki yöndeki rivayetleri aktardıktan sonra kendisi, müjdelenen ve kurban edilmek istenenin İshak olduğunu kabul eder (XXIII, 76-79, 81-83; 83-86). İbn Atıyye de Ashaptan Abbas ve oğlu Abdullah ile Hz. Ali, Abdullah b. Mes‘ûd, Kâ‘b el-Ahbâr, Ubeyd b. Amr’ın isimlerini de vererek, “Âlimlerin çoğu”na göre müjdelenen ve kurban edilmek istenen çocuğun İshak olduğunu, “İsmâil’dir” diyen “bir fırka”nın da bulunduğunu belirtir (IV, 480). Zemahşerî, âyetin uslûbundan bu çocuğun erkek olduğu, kurban edilmek istendiğinde buluğ çağına ulaştığı ve halîm olduğu sonucunu çıkarmakta; hilmine en güzel kanıt olarak, hayatı söz konusu olduğu halde “İnşaallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksın” demek suretiyle kurban edilmesiyle ilgili buyruğa teslim olmasını göstermekte (III, 347), daha sonra kurban edilmesi istenenin veya İshak olduğunu ileri sürenlerin gerekçelerini sıralamaktadır (III, 306-307). Râzî de İshak ve İsmâil diyenlerin gerekçelerini maddeler halinde zikrettikten sonra, eğer İshak ise kurban olayının Diyârışam’da, bir görüşe göre Kudüs’te, İsmâil ise Mina’da (Mekke) geçmiş olması gerektiğini belirtmektedir. Râzî, sonuçta Zeccâc’ın, “Hangisinin kurban edildiğini en iyi Allah bilir” dediğini belirtmekte ve kendisi de, “Evet en iyi Allah bilir” diyerek bu hususta bir tercih yapmaktan kaçınmaktadır (XXVI, 133-155). Şevkânî de tartışmaların geniş bir özetini verdikten sonra her iki tarafın görüşlerinin de tartışmaya açık olduğunu belirtmekle yetinir (IV, 462).

Sonuç olarak 100-101. âyetlerden anlaşıldığına göre Hz. İbrâhim bu duasından sonra ilk oğluna sahip olmuştur. Bu sûrenin 100-107. âyetler ile 112-113. âyetlerinin içeriği, ilk oğulun Hz. İsmâil olduğunu gösteriyor. Kurban edilmesi istenen de ilk oğul olduğuna göre bunun İsmâil olması kuvvetle muhtemeldir. (Bilgi için bk. Ömer Faruk Harman “İsmâil”, DİA, XXIII, 80-82) Öte yandan konumuz olan âyetlerin asıl amacı, kurban olayının kahramanlarını tanıtmak ve olayın tarihsel gelişimini anlatmak değil, Hz. İbrâhim’in tevhid mücadelesinden alınacak dersleri hatırlatmak, onun çok sevdiği oğlunu bile Allah uğrunda feda etmekten kaçınmayacak kadar ilâhî iradeye teslim oluşundan ders almamızı sağlamak; kezâ oğlunun da yaşının küçüklüğüne rağmen aynı teslimiyet şuuruna sahip olduğunu bir ibret levhası olarak ortaya koymaktır.

 
Peygamberi rüyasında bir tür vahyidir. Burada Peygamber Efendimizin “Peygamberlerin gözleri uyur ,fakat kalpleri uyumaz .”(Buhari, Tevhit 37 )hadisini hatırlamalıdır .”Büyük tabiilerden Ubeydullah İbni Umryr’in” Peygamberin rüyası vahiydir” dedikten sonra “Rüyamda seni kurban derken görüyorum” mealindeki bu ayeti ayeti okuması da (Buhari, Vudû’ 5) aynı hususu teyit etmektedir.
 

فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ

 

فَ  atıf harfidir. لَمَّا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfı olup,  قَالَ ‘nin cevabına mütealliktir. Cümleye muzâf olur.

a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezmeden harf olur. 

b) (لَمَّا) ‘ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir.

c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir. 

d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

بَلَغَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  بَلَغَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

مَعَ  mekân zarfı  بَلَغَ ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. السَّعْيَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.


 قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ 

 

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli  يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  

يَا  nida harfidir.  بُنَيَّ  münada olup mukadder fetha üzere mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamir  يَّ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Nidanın cevabıdır.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfû üzere mebni, mahallen mansub olur 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harf-i tarifli isim. Burada münada müfred alem olarak geldiği için mebni münadaya girer ve merfû üzere mebni, mahallen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Nidanın cevabı  اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ ‘dır. 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ي  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  اَرٰى فِي الْمَنَامِ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

اَرٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir. 

فِي الْمَنَامِ  car mecruru  اَرٰى  fiiline mütealliktir. 

اَرٰى  kalp fiillerinden olup ‘bilmek’ manasındadır. Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdarı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اَرٰى  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رأى ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

  

اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىۜ 

 

İsim cümlesidir.  أَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir. ي  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اَذْبَحُكَ  cümlesi  اِنَّ ’nin haber olarak mahallen merfûdur.

أَنَّ  ve masdar-ı müevvel amili  اَرٰى ‘nın mef’ûlü bihi olarak mahallen mansubdur. 

اَذْبَحُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

فَ  mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, تنبّه (Dikkat et) şeklindedir. انْظُرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  مَاذَا  istifham ismi amili  تَرٰى ‘nın mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.


 قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِر۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l kavli  يَٓا اَبَتِ افْعَلْ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

يَا  nida harfi,  اَبَتِ  münadadır. Aynı zamanda muzâftır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  يَ ’sı mahzuftur.

Nidanın cevabı  افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ ‘dur.

افْعَلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Müşterek ism-i mevsûl  مَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası تُؤْمَرُۘ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. Aid zamir mahzuftur. Takdiri, تؤمره (Emrolunduğun şeyi) şeklindedir. Nidanın cevabı  افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ ‘dır.

تُؤْمَرُ  merfû, meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

Fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.  تَجِدُن۪ٓي  merfû muzari fiildir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.

Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

شَٓاءَ  şart fiili olup fetha üzere mebnidir. Mahallen meczumdur.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur.

مِنَ الصَّابِر۪ينَ  car mecruru amili  سَتَجِدُن۪ٓي ‘nin mahzuf ikinci mef’ûlüne mütealliktir.

صَّابِر۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi صبر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ 

 

فَ  istinâfiyyedir.  لَمَّا , kelimesi  حين  manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Cevap fiiline mütealliktir.

فَلَمّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ  cümlesindeki  ف  fasihadır. Çünkü takdir edilen bir şeyin açıklamasıdır. Takdiri ise فَوُلِدَ لَهُ ويَفَعَ وبَلَغَ السَّعْيَ  şeklindedir. (Âşûr)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ  şeklindeki şart cümlesi, لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan … يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى  cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nidanin cevabı olan  اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ  cümlesi,  إِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ ve isim cümlesi nedeniyle çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ  cümlesi اِنّ۪ٓ ’nin haberidir.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

Tekid ve masdar harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi  اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ , masdar teviliyle  اَرٰى fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Masdar-ı müevvel, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  فِي الْمَنَامِ , konudaki önemine binaen, mef’ûl olan masdar-ı müevvele takdim edilmiştir.

اَنَّ ’nin haberi olan  اَذْبَحُكَ  cümlesinin müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam formunda gelmesi, cümleye hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini (hayal gücünü) harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.

فِي الْمَنَامِ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  الْمَنَامِ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü  uyku, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Konunun önemine binaen bu üslup kullanılmıştır.

Şayet  مَعَهُ (beraberinde) harf-i ceri neye taalluk etmektedir? dersen, şöyle derim: Ya  بَلَغَ  (çağına gelince) fiiline, ya  َسَّعْيَ  (koşturma) masdarına ya da hazf edilmiş bir kelimeye taalluktur. İmdi; bunun, baba ve oğulun birlikte koşturma çağına ulaşmalarını gerektireceği için  بَلَغَ  fiiline taalluk etmesi sağlıklı olmaz çünkü  مَعَ  çift taraflı birliktelik ifade eder. َسَّعْيَ  lafzına taalluk etmesi de sağlıklı olmaz; zira masdarın sılası kendinden önce gelemez. Şu halde geriye sadece bunun bir ekstra açıklama olma ihtimali kalmaktadır ki, buna göre Allah Teâlâ adeta oğul koşturmaya -yani koşturabileceği bir raddeye- gelince buyurduğunda, “Kiminle beraber?” diye sorulmuş da; “babasıyla birlikte” diye cevap verilmiştir. Burada baba lafzının özel olarak zikredilmesi, onun çocuğa insanların en yumuşak davrananı ve en merhametlisi olması sebebiyledir. Zira babadan başkası çoğu kez kazanç talebinde çocuğa sert davranır da çocuk bunu çekemez. Çünkü oğulun gücü henüz kemâle ermemiş, körpelikten yetişkinliğe geçmemiştir. O vakitler İsmail, on üç yaşındaydı. (Keşşâf, Âşûr)

Hz.İbrahim’in, oğlunu kurban edeceğine kesin olarak karar verdiği halde ona danışması, Allah (cc) tarafından gelen bu imtihan hakkındaki fikrini anlayıp da şikayeti olduğu takdirde sebatını sağlamak, teslimiyet gösterdiği takdirde de ondan emin olmak ve bir de, kendi nefsini de önceden buna hazırlayıp bu büyük imtihanın kolay geçmesini ve ilâhî takdire boyun eğip ziyadesiyle sevap kazanma imkânını elde etmek içindir. (Ebüssuûd) 

Bunun üzerine onu zorla yapmaya kalkışmayıp, önce yerine getirilme şeklini istişare etmek üzere böyle görüşünü sorarak tebliğ etti ki, bununla ilk önce onun itaat ve boyun eğmekle ecir ve sevaba ermesini temin etmek istedi. Düşünmeli, bunu söylerken "Ey yavrucuğum!" diye hitap eden bir babanın kalbinde ne yüksek bir şefkat duygusu çarpıyor ve ona ne kadar büyük bir vazife aşkı, Allah sevgisi hakim bulunuyordu. Düşünmeli de duymalı ki, bu ne büyük bir bela, ne dehşetli bir ilâhi imtihandı! İşte bunun böyle ilâhi bir emir olduğunu anlayan ve Allah'ın sabredenlerle beraber olduğunu bilen o yumuşak huylu oğul ey babacığım! dedi, ne emrolunuyorsan yap. Beni inşallah sabredenlerden bulacaksın. (Elmalılı)


 فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىۜ 

 

Cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  فَ  ile takdiri  تنبّه  (Dikkat et) olan mukadder istînâfa atfedilmiştir. 

مَاذَا تَرٰى  cümlesi  انْظُرْ  fiilinin mef’ûlüdür. İstifham üslubunda talebî inşaî isnaddır.

مَاذَا  istifhâm ismi,  تَرٰى  fiilinin mukaddem mef’ûlü konumundadır. Cümle muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

انْظُرْ - تَرٰىۜ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

تَرٰىۜ - اَرٰى  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

فانْظُرْ ماذا تَرى  sözündeki  ف  tefrî’ veya fasihadır. "Eğer rüyamı bildiysen, sen ne düşünüyorsun?" anlamındadır. Yani buradaki النَّظَرُ  kelimesi gözün bakışını değil aklın bakışını ifade eder. Bu yüzden de iki mef’ûle müteaddi olma hakkına sahiptir. Ancak istifham manası onu amelden düşürmüştür. (Âşûr)

 

قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ  cümlesi, nida üslubunda talebî inşaî isnaddır.

Nidanın cevabı olan  افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ  cümlesi, emir üslubunda, talebî inşâî isnaddır.

Cümle emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen teslimiyet ve istek ifade etmesi sebebiyle mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Emir fiil aslen; makam bakımından yukarıda olan bir kişinin, makam bakımından daha alt seviyede olan birinden henüz husûle gelmemiş bir fiilin yapılmasını istemek için vaz edilmiştir(ki buna isti'lâ yoluyla denir). Vücûb ifade eder. Eğer emir alt seviyede olan birinden daha üst seviyede olan birine yönelik olursa buna “dua” denir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ‘nın sılası olan  تُؤْمَرُۘ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Muzari fiil sıygasında gelmesi hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiil gelerek yapılan amellerin zihinde canlanması sağlanmıştır.  

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

تُؤْمَرُ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef'ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur. Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûreti İbrahim, s. 127)  

افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ  [Sana ne emrediliyorsa, yap!] cümlesinin aslı  افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ به [Sana emrediliyorsa onu yap] şeklinde olup, harf-i cer hazf edilmiştir. Ya da mastarın mef‘ûle muzaf kılınması ve emredilenin emir diye isimlendirilmesi esasına göre ‘İşini (emredildiğin şeyi) yap’ anlamındadır. Nitekim Ayet, … مَا تُؤْمَرُۘ به  şeklinde de okunmuştur. (Keşşâf)

Ayet-i kerime’de geçen  يَٓا اَبَتِ  terkibindeki  تِ  izafet yasından ivazdır. (Onun yerine gelmiştir.) (Celâleyn Tefsiri)


 سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِر۪ينَ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Cümleye dahil olan  سَ , istikbal bildiren harftir. Tekid ifade eder. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Cümleye dahil olan  سَ , istikbal bildiren tekid harfidir. 

Fiilin sonundaki  نْ  vikaye,  ي  mef’ûlun bihtir.

اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ  şart üslubunda gelmiş itiraziyye cümlesidir. İtiraz cümleleri tetmim ıtnâbı babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Şart cümlesi  اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mahzuf cevap ve mezkûr şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

اِنْ  şart harfi, maziyi muzariye çevirir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 106.)

Cevap cümlesinin, öncesinin delaletiyle hazf edilmesi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda haberî isnaddır.

Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.

Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

Genel olarak  شَٓاءُ  fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazf edilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garîb birşey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

مِنَ الصَّالِح۪ينَ  car mecruru,  سَتَجِدُن۪ٓي  fiiline veya amili  سَتَجِدُن۪ٓي  olan mahzuf ikinci mef’ûle mütealliktir. 

الصَّابِر۪ينَ ’deki elil-lam tazime ve sıfatın kemaline işarettir. İsm-i fail vezninde gelerek hudûs ve yenilenme ifade etmiştir.