فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ
Dilcilerin hem zihinsel gelişmişlik hem de ahlâkî olgunluk anlamı içerdiğini belirttikleri, bu sebeple “akıllı ve iyi huylu” diye çevirdiğimiz halîm, Kur’an-ı Kerîm’de, on bir âyette “sabırlı, yapacağını aceleyle ve kızgınlıkla yapmayan” anlamında Allah’ın sıfatı olarak geçmektedir (bilgi için bk. İsrâ 17/44). “Sabırlı ve temkinli, akıllı, ağır başlı” gibi anlamlar içeren diğer dört kullanımından ikisi Hz. İbrâhim (Tevbe 9/114; Hûd 11/75), biri Hz. Şuayb (Hûd 11/87) hakkındadır. Sonuncusunun da konumuz olan âyette Hz. İbrâhim’e müjdelenen oğlu ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır.
“Çocuk, babasıyla beraber iş güç tutacak yaşa gelince” diye çevirdiğimiz 102. âyetin ilgili kısmı, “Çocuk, babasının yanında koşup dolaşacak yaşa gelince” şeklinde de anlaşılmıştır. Âyette Hz. İbrâhim’e müjdelenen ve daha sonra kurban edilmesi istenen bu çocuğun isminin verilmemesi, onun İbrâhim’in İsmâil ve İshak isimli iki oğlundan hangisi olduğu hususunda tartışmalara yol açmıştır. Tevrat’ta onun İshak olduğu bildirilmektedir (Tekvin, 22/9-13). Taberî, her iki yöndeki rivayetleri aktardıktan sonra kendisi, müjdelenen ve kurban edilmek istenenin İshak olduğunu kabul eder (XXIII, 76-79, 81-83; 83-86). İbn Atıyye de Ashaptan Abbas ve oğlu Abdullah ile Hz. Ali, Abdullah b. Mes‘ûd, Kâ‘b el-Ahbâr, Ubeyd b. Amr’ın isimlerini de vererek, “Âlimlerin çoğu”na göre müjdelenen ve kurban edilmek istenen çocuğun İshak olduğunu, “İsmâil’dir” diyen “bir fırka”nın da bulunduğunu belirtir (IV, 480). Zemahşerî, âyetin uslûbundan bu çocuğun erkek olduğu, kurban edilmek istendiğinde buluğ çağına ulaştığı ve halîm olduğu sonucunu çıkarmakta; hilmine en güzel kanıt olarak, hayatı söz konusu olduğu halde “İnşaallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksın” demek suretiyle kurban edilmesiyle ilgili buyruğa teslim olmasını göstermekte (III, 347), daha sonra kurban edilmesi istenenin veya İshak olduğunu ileri sürenlerin gerekçelerini sıralamaktadır (III, 306-307). Râzî de İshak ve İsmâil diyenlerin gerekçelerini maddeler halinde zikrettikten sonra, eğer İshak ise kurban olayının Diyârışam’da, bir görüşe göre Kudüs’te, İsmâil ise Mina’da (Mekke) geçmiş olması gerektiğini belirtmektedir. Râzî, sonuçta Zeccâc’ın, “Hangisinin kurban edildiğini en iyi Allah bilir” dediğini belirtmekte ve kendisi de, “Evet en iyi Allah bilir” diyerek bu hususta bir tercih yapmaktan kaçınmaktadır (XXVI, 133-155). Şevkânî de tartışmaların geniş bir özetini verdikten sonra her iki tarafın görüşlerinin de tartışmaya açık olduğunu belirtmekle yetinir (IV, 462).
Sonuç olarak 100-101. âyetlerden anlaşıldığına göre Hz. İbrâhim bu duasından sonra ilk oğluna sahip olmuştur. Bu sûrenin 100-107. âyetler ile 112-113. âyetlerinin içeriği, ilk oğulun Hz. İsmâil olduğunu gösteriyor. Kurban edilmesi istenen de ilk oğul olduğuna göre bunun İsmâil olması kuvvetle muhtemeldir. (Bilgi için bk. Ömer Faruk Harman “İsmâil”, DİA, XXIII, 80-82) Öte yandan konumuz olan âyetlerin asıl amacı, kurban olayının kahramanlarını tanıtmak ve olayın tarihsel gelişimini anlatmak değil, Hz. İbrâhim’in tevhid mücadelesinden alınacak dersleri hatırlatmak, onun çok sevdiği oğlunu bile Allah uğrunda feda etmekten kaçınmayacak kadar ilâhî iradeye teslim oluşundan ders almamızı sağlamak; kezâ oğlunun da yaşının küçüklüğüne rağmen aynı teslimiyet şuuruna sahip olduğunu bir ibret levhası olarak ortaya koymaktır.
Cebene جبن :
جَبِينانِ iki şakak yani alnın iki yanı demektir. جُبْن ise kalbin güçlü olması gereken yerde zayıf kalmasıdır. Yüreksiz veya korkak anlamında جَبان şeklinde kullanılır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de isim olarak sadece 1 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri cebin (korkak) ve cebânet (korkaklık)tır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezm eden harf olur.
b) (لَمَّا) ‘ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir.
c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir.
d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَسْلَمَا fiili ile başlayan cümle muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَسْلَمَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, ظهر صبرهما (sabrı ortaya çıktı) şeklindedir.
وَ atıf harfidir. تَلَّهُ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. لِلْجَب۪ينِ car mecruru تَلَّهُ fiiline mütealliktir.
اَسْلَمَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi سلم ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ
Cümle, önceki şart cümlesine فَ ile atfedilmiştir. لَمَّا , kelimesi حين manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Cevap fiiline mütealliktir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan اَسْلَمَا şeklindeki şart cümlesi, لَمَّا ’nın muzafun ileyhidir.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri ظهر صبرهما (sabrı ortaya çıktı) olan cevap cümlesi mahzuftur. Bu takdire göre mahzuf cevap ve mezkûr şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır. Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
Ayetteki ikinci cümle وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ , şart cümlesi اَسْلَمَا ‘ya matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
فَلَمَّٓا اَسْلَمَا [İkisi de teslim olup da…] ifadesi استسلما ya da سلّما demektir ki, kurban kendini, İbrahim de oğlunu teslim edince demek olur, zaten bu iki kalıpla da okunmuştur. Bu üç fiilin aslı اسلّما ve اسلّم şeklinde olup, سلّم هذا لفلان deyiminden gelir ki, birine karşı samimi olmaktır, çünkü onunla tartışmamıştır. [Onu alnı üzerine yatırınca…] yanı (şakağı) üzerine demektir. Onun işaretiyle onu yüzükoyun yatırdığı da söylenmiştir, Ta ki, yüzünde bir değişiklik gördüğü zaman acınıp da boğazlamaktan vazgeçmesin. Bu da Mina'da büyük kayanın yanında idi, yahut mescidine bakan bölgede, ya da bugün kurban kesilen yerde idi. (Beyzâvî)
”(İbrahim) onu alnı üzere yıktı” buyurmuştur ki bu, “O onu, bir tarafı üzere yıktı da, böylece onun alnının iki tarafından birisi yere geldi” demektir. Çünkü, yüzün iki tarafı vardır; alın ise, bu iki taraf arasında olan şeydir. (Fahreddin er-Razi)
لِلْجَبِينِ ifadesindeki lâm, يَخِرُّونَ لِلْأذْقانِ سُجَّدًا (İsrâ/107) de ve دَعانا لِجَنْبِهِ (Yûnus/12) olduğu gibi عَلى manasındadır. Yere en yakın kısmı demektir. (Âşûr)