بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ
Cebene جبن :
جَبِينانِ iki şakak yani alnın iki yanı demektir. جُبْن ise kalbin güçlü olması gereken yerde zayıf kalmasıdır. Yüreksiz veya korkak anlamında جَبان şeklinde kullanılır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de isim olarak sadece 1 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri cebin (korkak) ve cebânet (korkaklık)tır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezm eden harf olur.
b) (لَمَّا) ‘ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir.
c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir.
d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَسْلَمَا fiili ile başlayan cümle muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَسْلَمَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, ظهر صبرهما (sabrı ortaya çıktı) şeklindedir.
وَ atıf harfidir. تَلَّهُ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. لِلْجَب۪ينِ car mecruru تَلَّهُ fiiline mütealliktir.
اَسْلَمَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi سلم ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ
Cümle, önceki şart cümlesine فَ ile atfedilmiştir. لَمَّا , kelimesi حين manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Cevap fiiline mütealliktir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan اَسْلَمَا şeklindeki şart cümlesi, لَمَّا ’nın muzafun ileyhidir.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri ظهر صبرهما (sabrı ortaya çıktı) olan cevap cümlesi mahzuftur. Bu takdire göre mahzuf cevap ve mezkûr şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır. Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
Ayetteki ikinci cümle وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ , şart cümlesi اَسْلَمَا ‘ya matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
فَلَمَّٓا اَسْلَمَا [İkisi de teslim olup da…] ifadesi استسلما ya da سلّما demektir ki, kurban kendini, İbrahim de oğlunu teslim edince demek olur, zaten bu iki kalıpla da okunmuştur. Bu üç fiilin aslı اسلّما ve اسلّم şeklinde olup, سلّم هذا لفلان deyiminden gelir ki, birine karşı samimi olmaktır, çünkü onunla tartışmamıştır. [Onu alnı üzerine yatırınca…] yanı (şakağı) üzerine demektir. Onun işaretiyle onu yüzükoyun yatırdığı da söylenmiştir, Ta ki, yüzünde bir değişiklik gördüğü zaman acınıp da boğazlamaktan vazgeçmesin. Bu da Mina'da büyük kayanın yanında idi, yahut mescidine bakan bölgede, ya da bugün kurban kesilen yerde idi. (Beyzâvî)
”(İbrahim) onu alnı üzere yıktı” buyurmuştur ki bu, “O onu, bir tarafı üzere yıktı da, böylece onun alnının iki tarafından birisi yere geldi” demektir. Çünkü, yüzün iki tarafı vardır; alın ise, bu iki taraf arasında olan şeydir. (Fahreddin er-Razi)
لِلْجَبِينِ ifadesindeki lâm, يَخِرُّونَ لِلْأذْقانِ سُجَّدًا (İsrâ/107) de ve دَعانا لِجَنْبِهِ (Yûnus/12) olduğu gibi عَلى manasındadır. Yere en yakın kısmı demektir. (Âşûr)
وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَنَادَيْنَاهُ | ve biz ona seslendik |
|
2 | أَنْ | diye |
|
3 | يَا إِبْرَاهِيمُ | İbrahim |
|
وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَادَيْنَاهُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَنْ tefsiriyyedir. يَٓا nida harfidir. اِبْرٰه۪يمُ nasb mahallinde damme üzere mebni müfred alem münadadır.
نَادَيْنَاهُ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. babındadır. Sülâsîsi ندى ’dir.
Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ
Ayet atıf harfi و ile اَسْلَمَا cümlesine matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
نَادَيْنَاهُ fiilinin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.
Tefsiriyye olarak gelen يَٓا اِبْرٰه۪يمُ cümlesine dahil olan اَنْ , tefsiriyyedir. Cümlenin fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Nida üslubunda talebî inşaî isnaddır.
Ayet-i kerîme’de geçen نَادَيْنَا cümlesi لَمَّٓا ‘nın cevabı وَ ise zaiddir. (Celâleyn Tefsiri)
Nida harfi olan يَٓا da çoğu zaman müstear olarak kullanılır. Bu harf aslında uzakta olan muhatap için kullanılır. Ama muhatabın gafleti, şuursuz olması ya da bu menzile konması gayesiyle yakında olan muhatap için müstear olarak kullanılır. İşte bunun için Allah Teâlâ, yakın olan kuluna يَٓا diye hitap eder. Kul da aynı şekilde Rabbi’ne يَٓا diye hitab eder. Halbuki O, kuluna şah damarından daha yakındır.
Bunun belâgî manası; günahlarımızdan çok etkilenmemiz ve bu sebeple Allah’a uzak olduğumuzu farketmemizdir. Yakında olan için vaz edilmiş يَٓا harfi, uzakta olan için vaz edilmiş nida harfine benzetilir. Teşbih, külliyattan kaynaklanıp cüziyat üzerinde gerçekleşir. Uzak için vaz edilmiş nida harflerinden bir cüz olan يَٓا harfi, yakın için vaz edilmiş nida harflerinden biri yerine müstear olmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
فَلَمَّا اَسْلَمَا ifadesinin cevabı olup, ifadenin başındaki vav zaiddir. (Fahreddin er-Razi)
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ
Fiil cümlesidir. قَدْ tahkik harfidir. صَدَّقْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur.
الرُّءْيَا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
صَدَّقْتَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi صدق ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَّا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
كَ harf-i cerdir. مثل “gibi” demektir. Bu ibare, amili نَجْزِي olan mahzuf mef’ûlu mutlaka mütealliktir.
ذٰ işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
نَجْزِي fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. الْمُحْسِن۪ينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
الْمُحْسِن۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ
Bu ayet nidanın cevabı olarak gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. قَدْ tahkik harfiyle tekid edilmiştir.
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Cümle, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
كَذٰلِكَ , amili نَجْزِي olan mahzuf bir mef’ûlü mutlaka mütealliktir.
Bu takdire göre اِنَّ ‘nin haberi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
نَجْزِي fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Muzari fiil teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mef’ûl olan الْمُحْسِن۪ينَ ism-i fail vezninde gelmiştir.
Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail, hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. (Muhammed Rızk, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya Delâleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55 - 90)
كَذٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذٰ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunmadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 28, s. 101)
صَدَّقْتَ - الْمُحْسِن۪ينَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Bu cümle, 80-110-121-131. ayetlerde tekrarlanmıştır. Cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, c. 7, S. 314)
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُب۪ينُ
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُب۪ينُ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هٰذَا işaret zamiri sükun ile mebni اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
هُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُب۪ينُ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
الْبَلٰٓؤُا haber olup lafzen merfûdur. الْمُب۪ينُ kelimesi الْبَلٰٓؤُا ‘ün sıfatı olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْمُب۪ينُ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُب۪ينُ
Nidaya dahil, istînâf cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Bu cümlede اِنَّ ’nin isminin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilene dikkat çekerek önemini vurgulamak ve tazim içindir. Ayrıca imtihanın هٰذَا ile işaret edilmesinde istiare vardır.
İşaret ismi mahsus şeyler dışında, bu ayetteki gibi aklî bir şey için kullanıldığında, istiare oluşur. Câmi’; her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Soyut manalar için kullanılan işaret isimleri mecaz ifade eder. Zattan mana ile haber verir. Zat, manaya dönüşmüştür. Bu, mübalağanın en kuvvetli şeklidir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri Duhan/11, c. 5, S. 62)
لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُب۪ينُ cümlesi, اِنَّ ’nin haberidir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Mübteda ve haberden müteşekkil cümlede هُوَ mübteda, الْبَلٰٓؤُا haberdir. Müsnedin ال takısıyla marife gelmesi, bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade eden الْمُب۪ينُ , mevsûfu olan الْبَلٰٓؤُا için sıfattır. Bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
الْبَلٰٓؤُا , kelimesi, böyle zor bir görevle sınandığında itaat, yakîn ve sabır derecesindeki yüksek mertebeye işaret etmek üzere mecaz olarak kullanılmıştır. (Âşûr)
İsmi işaret mükafatın büyüklüğün işaret ettiği için haber de إنَّ ile tekid edilerek mübalağa vehmini ortadan kaldırmıştır. Yani bu mükafat akılların takdir edemeyeceği kadar büyüktür demektir. (Âşûr)
Bir soruya cevap verilirken çoğunlukla cümlenin başında إِنَّ bulunur. Yani, lafzî ve mukadder soruların cevaplarının başında bulunur. Ya da soru soran kişinin, verilecek cevabın aksi bir düşünceye sahip olduğunun bilindiği durumlarda (yani inkâr makamında) cevabın başına إِنَّ gelir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. فَدَيْنَاهُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
بِذِبْحٍ car mecruru فَدَيْنَاهُ fiiline mütealliktir. عَظ۪يمٍ kelimesi ذِبْحٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ
وَ , atıf harfidir. Ayet, hükümde ortaklık nedeniyle 104. ayetteki … ناديناه cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
فَدَيْنَاهُ fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
عَظ۪يمٍ kelimesi ذِبْحٍ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
ذِبْحٍ ‘deki tenvin tazim ve teşrif ifade eder.
عَظ۪يمٍ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
عَظ۪يمٍ ; kadri, kıymeti büyük demektir. Yoksa bedenen büyük olduğu kastedilmemiştir. Kadrinin büyüklüğü, boğazlanması emrolunan oğlunun yerine fidye olmasından yahut kabule mazhar oluşundan ötürüdür. (Kurtubî ve Âşûr)
Fidye verme fiili Allah Teâlâya isnad edilmiştir. Çünkü buna O izin vermiştir.
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَرَكْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْهِ car mecruru mahzuf sıfata mütealliktir. فِي الْاٰخِر۪ينَ car mecruru تَرَكْنَا fiiline mütealliktir.
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ
Önceki ayete matuf olan ayetin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
تَرَكْنَا fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir. Car mecrur olan عَلَيْهِ ’nin müteallakı تَرَكْنَا fiilidir.
فِي الْاٰخِر۪ينَ car mecruru, تَرَكْنَا fiilinin mukadder mef’ûlünün sıfatına mütealliktir.
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ [Geriden gelecekler arasında ona (şöhret) bıraktık.] cümlesi latif bir kinayedir. Yüce Allah bunu, güzel övgüden kinaye olarak zikretmiştir. (Safvetü’t Tefâsir)
Bu ayet, 78-119-129. ayetlerin tekrarıdır. Cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَۘ [Geriden gelecekler arasında ona (şöhret) bıraktık.] cümlesi latîf bir kinayedir. Yüce Allah bunu, güzel övgüden kinaye olarak zikretti. (Safvetü’t Tefâsir)
سَلَامٌ عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | سَلَامٌ | selam olsun |
|
2 | عَلَىٰ | üzerine |
|
3 | إِبْرَاهِيمَ | İbrahim |
|
سَلَامٌ عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ
İsim cümlesidir. سَلَامٌ mübteda olup lafzen merfûdur. عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ car mecruru mahzuf mübtedanın haberine mütealliktir.
اِبْرٰه۪يمَ gayri munsarif olduğu için fetha ile mecrurdur.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
سَلَامٌ عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ
Ayet تَرَكْنَا cümlesi için tefsiriyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcaz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ mahzuf habere mütealliktir.
Müsnedün ileyh olan سَلَامٌ ’un nekre gelmesi umum ve tazim ifade eder.
Mübtedanın nekre gelmesine, medih ve dua anlamında olup umuma delalet etmesi sebebiyle cevaz verilmiştir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Burada سَلَامٌ kelimesinin nekre oluşu yine taklîl içindir. Çünkü Allah tarafındandır. O’nun tarafından olan az birşey, aslında çok büyüktür. Başka hiçbir şeye ihtiyaç bırakmaz. Kur’an-ı Kerim’de ne zaman selam kelimesi Allah’a izafe edildiyse nekre gelmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
كَ harf-i cerdir. مثل “gibi” demektir. Bu ibare, amili نَجْزِي olan mahzuf masdarın sıfatına mütealliktir. Takdiri; وجزاءً مثلَ ذلك نجزي المحسنين (Bunun gibi muhsinleri mükâfatlandırırız.) şeklindedir.
ذٰ işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. نَجْزِي fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. الْمُحْسِن۪ينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
الْمُحْسِن۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Ayet ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
Cümlede îcâz-ı hazif vardır. كَذٰلِكَ , amili نَجْزِي olan mahzuf masdarın sıfatına mütealliktir.
Bu takdire göre cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
نَجْزِي fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Muzari fiil teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlenin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.
Mef’ûl olan الْمُحْسِن۪ينَ ism-i fail vezninde gelmiştir.
Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail, hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. (Muhammed Rızk, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya Delâleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55 - 90)
كَذٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذٰ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunmadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Duhan/28, c. 5, s. 101)
كَذٰلِكَ (İşte böyle), aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Buradaki istimal, işaret edilen nimetin derecesinin, faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
Ayet, اِنَّا hariç, 80-105-121-131. ayetlerdeki cümlelerin tekrarıdır. Cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, c. 7, S. 314)
Biz, ihsan edicileri böyle mükâfatlandırırız. Onlardan güzellikle sözedilmesini baki kılarız. (Kurtubî)
Biz iyi davrananları böyle mükâfatlandırırız. Bu da İbrahim (as)’a yapılan ikramın, ihsana karşı bir ödül olduğunun gerekçesidir. (Beyzâvî)
Şayet, neden burada كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ [İhsan üzere hareket edenleri böyle mükafatlandırırız işte] denilmiştir de, bunun dışındaki diğer kıssalarda اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ (Biz, ihsan üzere hareket edenleri işte böyle mükâfatlandırırız!) denmiştir? dersen, şöyle derim: Bu kıssa içerisinde bundan önce (Biz, işte…) şeklinde (zamirle) geçtiği için, sanki bu zamirin atılmasıyla ikinci kez zikretme yerine bir kez zikretmekle yetinilerek (telaffuzda) hafiflik istenmiştir. (Keşşâf)اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
İsim cümlesidir. Ta’liliyyedir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
مِنْ عِبَادِنَا car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْمُؤْمِن۪ينَ kelimesi عِبَادِ ‘nin sıfatı olup cer alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْمُؤْمِن۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
Ayet diğer bir ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. مِنْ عِبَادِنَا car mecruru, اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.
عِبَادِنَا izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması kulları tazim ve teşrif içindir.
Ayetteki مِنْ ba’diyet içindir.
الْمُؤْمِن۪ينَ lafzı, عِبَادِنَا için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. İsm-i fail kalıbıyla gelmesi durumun sübut ve sürekliliğine işaret etmiştir.
Sıfat olarak kullanılan ism-i fail, isimleşse de zaman özelliğini kaybetmez.
İsm-i fail kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiilierin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (Yrd.Doç.Dr. M.Akif Özdoğan KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 10 (2007) s. 55 - 90, Arapçada İsm-İ Fâil Ve İşlevleri)
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Son dört ayetin, 79, 80, 81, 82. ayetlerle aynı olmasında tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.وَبَشَّرْنَاهُ بِاِسْحٰقَ نَبِياًّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
وَبَشَّرْنَاهُ بِاِسْحٰقَ نَبِياًّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَشَّرْنَاهُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
بِاِسْحٰقَ car mecruru بَشَّرْنَاهُ fiiline mütealliktir. اِسْحٰقَ gayri munsarif olduğu için fetha ile mecrurdur. نَبِياًّ hal olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مِنَ الصَّالِح۪ينَ car mecruru نَبِياًّ ‘in mahzuf haline mütealliktir.
بَشَّرْنَاهُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi بشر ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
الصَّالِح۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan صلح fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَبَشَّرْنَاهُ بِاِسْحٰقَ نَبِياًّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
وَ , atıf harfidir. Ayet, hükümde ortaklık nedeniyle … وَتَرَكْنَا cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
بَشَّرْنَاهُ fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
نَبِياًّ kelimesi بِاِسْحٰقَ ‘dan haldir. Hal anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
نَبِياًّ ‘in mahzuf sıfatına müteallik مِنَ الصَّالِح۪ينَ ism-i fail vezninde gelerek sübut ve süreklilik anlamı ifade etmiştir.
Sıfat olarak kullanılan ism-i fail, isimleşse de zaman özelliğini kaybetmez. Mesela, المدرس kelimesi ders veren anlamında bir sıfat fiildir, bu kelime hoca anlamında kullanılsa da hocaya hoca adı, ders vermesinden dolayı verildiğinden, sıfat fiil ve zaman özelliği devam eder ve muzari fiil anlamında kullanılır. İsm-i fail adet/örf, hikmet ve ilmi kurallar gibi konularda kullanıldığında, zaman özelliği taşımaz. İsm-i fail kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiillerin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (Yrd.Doç.Dr. M.Akif Özdoğan, KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 10 (2007), s. 55 - 90, Arapçada İsm-İ Fâil Ve İşlevleri)
Bu ayet hakkında İbn Abbâs: Ona İshak'ın peygamber olacağı müjdesi verildi demiş ve bu müjdenin iki defa gerçekleştiği kanaatini belirtmiştir. Bu açıklamaya göre boğazlanması emredilen kişi İshak'tır. Sabırla Rabbinin emrine razı olup ona teslimiyetine mükâfat olmak üzere peygamber olacağı müjdesi ona verilmiştir. (Kurtubî)
وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟
وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَارَكْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْهِ car mecruru بَارَكْنَا fiiline mütealliktir. عَلٰٓى اِسْحٰقَۜ car mecruru makabline matuftur.
وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. مِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muttasıl zamir هِمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مُحْسِنٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.
ظَالِمٌ atıf harfi و ‘la makabline matuftur. لِنَفْسِه۪ car mecruru ظَالِمٌ ‘a mütealliktir. مُب۪ينٌ۟ kelimesi ظَالِمٌ ‘un sıfatı olarak lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَارَكْنَا sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. babındadır. Sülâsîsi برك ’dir.
Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
مُحْسِنٌ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
مُب۪ينٌ۟ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
ظَالِمٌ kelimesi sülâsî mücerred olan ظلم fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ
وَ , atıf harfidir. Ayet, önceki ayete matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Ayetin ilk cümlesi وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
بَارَكْنَا fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
عَلٰٓى اِسْحٰقَۜ car mecruru, عَلَيْهِ ’ye matuftur.
Bu ayette geçen “bereket” hususunda şu iki izah yapılmıştır:
1) Allah Teâlâ, İsrailoğullarının bütün peygamberlerini İshak (as)’ın soyundan göndermiştir. (İşte bereket budur.)
2) Cenab-ı Hak, kıyamete kadar hem Hz. İbrahim (as) hem de Hz. İshak (as) için güzel bir nam bırakılmıştır. Çünkü bereket, devam ve sebat manasınadır. (Fahreddin er-Râzî)
وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟
وَ , istînâfiyyedir. Cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber talebî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâzı hazif sanatları vardır. مِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. مُحْسِنٌ , muahhar mübtedadır.
Müsnedün ileyh olan مُحْسِنٌ kelimesinin nekre gelmesi nev, tazim ve kesret ifade etmiştir.
ظَالِمٌ kelimesi, مُحْسِنٌ ’a matuftur. Cihet-i câmia tezattır.
ظَالِمٌ ‘un mef’ûlü olan لِنَفْسِه۪ ibaresindeki لِ , zaiddir. Zaid harfler tekid ifade eder.
ظَالِمٌ için sıfat olan مُب۪ينٌ۟ , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
مُب۪ينٌ۟ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Ayette müsnedün ileyh olan مُحْسِنٌ ve ظَالِمٌ kelimeleri bu cinslerden belirsiz kişiler kastedildiği için nekre gelmiştir. مُحْسِنٌ (iyi) - ظَالِمٌ (zalim) kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَقَدْ | ve andolsun |
|
2 | مَنَنَّا | lutuflarda bulunduk |
|
3 | عَلَىٰ |
|
|
4 | مُوسَىٰ | Musa’ya |
|
5 | وَهَارُونَ | ve Harun’a |
|
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَۚ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ tahkik harfidir. مَنَنَّا kasemin cevap cümlesidir.
مَنَنَّا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
عَلٰى مُوسٰى car mecruru مَنَنَّا fiiline mütealliktir. مُوسٰى gayri munsarif olduğu için elif üzere mukadder fetha ile mecrurdur.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
هٰرُونَ kelimesi atıf harfi و ‘la makabline matuftur.
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَۚ
وَ istînâfiyyedir. لَ mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Cümle, mahzuf kasemin cevabıdır. Kasem ve tahkik harfi قَدْ ‘la tekid edilmiş müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte terkip, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.
مَنَنَّا fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
مُوسٰى - هٰرُونَۚ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Bil ki, her ne kadar nimet vermenin birçok şekli var ise de, bu, menfaati celbetme ve zararı def etme şeklindeki iki çeşit nimete hasredilmiştir. Allah Teâlâ burada, bu iki kısımdan da bahsetmiştir. O halde, “Andolsun ki Biz Musa’ya da, Harun’a da nimetler verdik...” ifadesi, menfaat verme şekline; “Hem onları, hem kavimlerini büyük sıkıntıdan kurtardık” ifadesi de, zararı def etme çeşidine işarettir. (Fahreddin er-Râzî)
Bu kelam delalet ediyor ki, nesebin, hidayet ve dalalette tesiri yoktur ve bir insanın sonraki nesillerindeki zulüm, kendisine bir nakısa ve kusur getirmez. (Ebüssuûd)
وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ
وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَجَّيْنَاهُمَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
قَوْمَهُمَا atıf harfi و ‘la نَجَّيْنَاهُمَا ‘deki zamire matuftur. مِنَ الْكَرْبِ car mecruru نَجَّيْنَا ‘ya mütealliktir. الْعَظ۪يمِ kelimesi الْكَرْبِ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَجَّيْنَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi نجو ‘dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ
Önceki ayete matuf olan bu ayet müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. ( Hâlidî, Vakafat, S.107)
نَجَّيْنَاهُ fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)
الْعَظ۪يمِۘ kelimesi, كَرْبِ için sıfatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
اَنْجَيَ fiili اِفعال babından olup zorluktan ve sıkıntıdan kurtarma konusunda hızlı olunması gereken durumlarda kullanılır. Aynı kökten türeyen نَجَّي fiili ise تفعيل babındandır ve çoğunlukla kurtarma fiilinde bir müddet bekleme ve ona zaman tanımanın söz konusu olduğu yerlerde kullanılır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Kur’an Kelimelerinin Sırlı Dünyası, s. 113)
الْعَظ۪يمِۘ , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِ ifadesinde 76. ayette de geçtiği için reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.
وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَۚ
وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَصَرْنَاهُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
فَ atıf harfidir. كَانُوا nakıs, damme ile mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.
هُمُ fasıl zamiridir. الْغَالِب۪ينَ kelimesi كَانُوا ’nun haberi olup nasb alameti ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
الْغَالِب۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan غلب fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَنَصَرْنَاهُمْ
نَصَرْنَاهُمْ cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle مَنَنَّا cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
نَصَرْنَاهُمْ fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
فَكَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَۚ
Cümle makabline فَ ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle fasıl zamiriyle tekid edilmiştir.
Müsned olan الْغَالِب۪ينَۚ ‘nin الْ takısı ile marife olması bu vasfın müsnedün ileyhte kemâl derecede olduğuna işarettir. İsm-i fail vezninde gelerek bu vasfın mübtedada sübut ve devamına işaret etmiştir.
فَكَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَ sözündeki هُمُ fasıl zamiri kasr ifade eder. Sadece onlar kurtulmuştur. Onlardan başka kurtulan yoktur anlamındadır. (Âşûr)
Kasr, mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. هُمُ mevsuf/maksûr, الْغَالِب۪ينَۚ sıfat/maksûrun aleyhtir.
İsim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. Aslolan, aynı üsluptaki cümlelerin birbirine atfıdır. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.
Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı, Ekev Akademi Dergisi, Yıl: 21, Sayı: 69 (Kış 2017))
كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, c. 5, s. 124)
كان fiili, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgular ve ona dikkat çeker. (Râgıb el-İsfahânî)
وَاٰتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَب۪ينَۚ
Beyene بين :
بانَ, تَبَيَّنَ ve إسْتَبانَ fiilleri bir şey, iş ya da mesele açık, anlaşılır, belli, aşikar ve net hale gelmek anlamında kullanılır.
بَيِّنَة kelimesi ister akla dayalı olsun ister somut olsun açık delil/belge/kanıt demektir.
بَيان'a gelince bir şeyi ortaya koyup açıklamaktır. Ayrıca müphem ve mücmeli açıklayan söz de بَيان diye adlandırılmıştır.
بَيْنَ iki şey arasındaki boşluğu ve onların ortasını göstermek için kullanılan bir kelimedir. بَيْنَ sözcüğü ancak aralarında mesafe olan şeyler için kullanılır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de pek çok farklı formda 523 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri beyan, beyanat, beyyinat, tebyin ve beynel mileldir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَاٰتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَب۪ينَۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰتَيْنَاهُمَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْكِتَابَ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
الْمُسْتَب۪ينَ kelimesi الْكِتَابَ ‘nin sıfatı olup nasb alameti ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle irablanırlar.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰتَيْنَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi أتى ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
الْمُسْتَب۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاٰتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَب۪ينَۚ
Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki kasemin cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
الْمُسْتَب۪ينَ kelimesi الْكِتَابَ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. İsm-i fail vezninde gelen sıfat mevsuftaki bu özelliğin hudûsuna ve yenilenmesine işaret eder.
Sıfat olarak kullanılan ism-i fail, isimleşse de zaman özelliğini kaybetmez. Mesela, المدرس kelimesi ders veren anlamında bir sıfat fiildir, bu kelime hoca anlamında kullanılsa da hocaya hoca adı, ders vermesinden dolayı verildiğinden, sıfat fiil ve zaman özelliği devam eder ve muzari fiil anlamında kullanılır. İsm-i fail adet/örf, hikmet ve ilmi kurallar gibi konularda kullanıldığında, zaman özelliği taşımaz.
(Yrd.Doç.Dr. M.Akif Özdoğan, KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 10 (2007), s. 55 - 90, Arapçada İsm-İ Fâil Ve İşlevleri)
وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۚ
وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
هَدَيْنَاهُمَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
الصِّرَاطَ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
الْمُسْتَق۪يمَ kelimesi الصِّرَاطَ ‘nin sıfatı olup lafzen mansubdur. الْمُسْتَق۪يمَ kelimesi; sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۚ
Ayet, 114. ayetteki kasemin cevabına matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
الْمُسْتَب۪ينَ kelimesi الصِّرَاطَ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَ ibaresinde istiare vardır. الصِّرَاطَ kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir.
Müşebbeh (müstearun leh) hazf edilmiş müsteârun minh kalmıştır. Müstear, الصِّرَاطَ kelimesidir, hissîdir. Müstearun leh İslam’dır, aklîdir. Sırat kelimesi de hem müstear hem de müstearun minhdir. Müstearun leh İslam’dır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belagat Dersleri Beyân İlmi)وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْاٰخِر۪ينَ
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْاٰخِر۪ينَ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. تَرَكْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
عَلَيْهِمَا car mecruru mahzuf sıfata mütealliktir. فِي الْاٰخِر۪ينَ car mecruru تَرَكْنَا fiilinin mukadder mef’ûlün bihine mütealliktir.
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْاٰخِر۪ينَ
وَ , atıf harfidir. Ayet, hükümde ortaklık nedeniyle …وَهَدَيْنَاهُمَا cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
تَرَكْنَا fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)
Car mecrur عَلَيْهِمَا ’nin müteallakı تَرَكْنَا fiilidir. فِي الْاٰخِر۪ينَ ise تَرَكْنَا fiilinin mahzuf mefulünün sıfatına mütealliktir. Mef’ûlün hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Bu ayet, 78-108-129. ayetlerin tekrarıdır. Cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Böyle tekrarlar kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْاٰخِر۪ينَ [Geriden gelecekler arasında ona (şöhret) bıraktık.] cümlesi latif bir kinayedir. Yüce Allah bunu, güzel övgüden kinaye olarak zikretmiştir. (Safvetü’t Tefâsir, 108.ayet)
سَلَامٌ عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | سَلَامٌ | selam olsun |
|
2 | عَلَىٰ |
|
|
3 | مُوسَىٰ | Musa’ya |
|
4 | وَهَارُونَ | ve Harun’a |
|
سَلَامٌ عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَ
سَلَامٌ عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَ cümlesi dua ve itiraziyyedir. İsim cümlesidir. سَلَامٌ mübteda olup lafzen merfûdur. عَلٰى مُوسٰى car mecruru mahzuf habere mütealliktir. هٰرُونَ kelimesi atıf harfi و ‘la makabline matuftur.
مُوسٰى kelimesi gayri munsarif olduğu için elif üzere mukadder fetha ile mecrurdur.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
هٰرُونَ kelimesi de gayri munsarif olduğu için kesra yerine fetha almıştır.
سَلَامٌ عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَ
Ayet تَرَكْنَا cümlesi için tefsiriyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. عَلٰى مُوسٰى car mecruru, mahzuf habere mütealliktir. Müsnedün ileyh olan سَلَامٌ ’un nekre gelmesi tazim, teşrif, nev ifade eder.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَّا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
كَ harf-i cerdir. مثل “gibi” demektir. Bu ibare, amili نَجْزِي olan mahzuf mef’ûlu mutlaka mütealliktir.
ذٰ işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. نَجْزِي fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. الْمُحْسِن۪ينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
الْمُحْسِن۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
كَذٰلِكَ , amili نَجْزِي olan mahzuf bir mef’ûlü mutlaka mütealliktir.
Bu takdire göre اِنَّ ‘nin haberi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
نَجْزِي fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Muzari fiil teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mef’ûl olan الْمُحْسِن۪ينَ ism-i fail vezninde gelmiştir.
Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail, hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. (Muhammed Rızk, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya Delâleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 10 (2007), s. 55 - 90 )
كَذٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذٰ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunmadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, s. 101)
Ayet, 80. ayetteki cümleyle aynıdır. Bu iki cümle arasında tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)
Biz, ihsan edicileri böyle mükâfatlandırırız. Onlardan güzellikle sözedilmesini baki kılarız. (Kurtubî)
Şayet, neden burada كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ [İhsan üzere hareket edenleri böyle mükafatlandırırız işte] denilmiştir de, bunun dışındaki diğer kıssalarda اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ (Biz, ihsan üzere hareket edenleri işte böyle mükâfatlandırırız!) denmiştir? dersen, şöyle derim: Bu kıssa içerisinde bundan önce (Biz, işte…) şeklinde (zamirle) geçtiği için, sanki bu zamirin atılmasıyla ikinci kez zikretme yerine bir kez zikretmekle yetinilerek (telaffuzda) hafiflik istenmiştir. (Keşşâf)اِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
اِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُمَا muttasıl zamiri sükun ile mebni اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
مِنْ عِبَادِنَا car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْمُؤْمِن۪ينَ kelimesi عِبَادِ ‘nin sıfatı olup cer alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْمُؤْمِن۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
Ayet diğer bir ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. مِنْ عِبَادِنَا car mecruru, اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.
عِبَادِنَا izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması kulları tazim ve teşrif içindir.
الْمُؤْمِن۪ينَ lafzı, عِبَادِنَا için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
الْمُؤْمِن۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek hudûs ifade etmiştir.
Sıfat olarak kullanılan ism-i fail, isimleşse de zaman özelliğini kaybetmez.
İsm-i fail kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiillerin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir.
(Yrd.Doç.Dr. M. Akif Özdoğan, KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 10 (2007), s. 55 - 90 Arapçada İsm-i Fail Ve İşlevleri)
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Bir soruya cevap verilirken çoğunlukla cümlenin başında إِنَّ bulunur. Yani, lafzî ve mukadder soruların cevaplarının başında bulunur. Ya da soru soran kişinin, verilecek cevabın aksi bir düşünceye sahip olduğunun bilindiği durumlarda (yani inkâr makamında) cevabın başına إِنَّ gelir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الْمُحْسِن۪ينَ - الْمُؤْمِن۪ينَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Bu ifadenin anlatmak istediği de iman ile amel edilen faziletin, bütün faziletlerden daha kıymetli, daha üstün ve daha mükemmel olduğuna dikkat çekmektir. Eğer bu, bu manada olmasaydı, Hz. Musa (as) ve Hz. Harun (as)’un faziletlerinin, “kendilerinin müminlerden olmaları” ile noktalanması yerinde olmazdı. Allah en iyi bilendir. (Fahreddin er-Râzî)
وَاِنَّ اِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِنَّ | ve şüphesiz |
|
2 | إِلْيَاسَ | İlyas |
|
3 | لَمِنَ |
|
|
4 | الْمُرْسَلِينَ | elçilerdendi |
|
وَاِنَّ اِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اِلْيَاسَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. الْمُرْسَل۪ينَ ‘nin cer alameti ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
الْمُرْسَل۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûlüdür.
وَاِنَّ اِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ
وَ , istînâfiyedir. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنّ۪ٓ ve lam-ı tekid, cümlede beraberce bulunursa bu cümle, üç kez tekrar edilen cümle gibi olur. Çünkü اِنّ۪ٓ kelimesi, cümlede iki kez tekrar gücünü taşır, buna lam-ı tekid de ilave edilince, üçüncü tekrar sağlanmış olur. (İtkan, c. 2, s.176)
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ ’in müteallakı olan haber mahzuftur.
اِلْيَاسَ kelimesi hemzenin kesresiyle ve اِنَّ اِلْيَاسَ şeklinde okunduğu gibi, vasıl yapılarak da okunmuştur. İlyas’ın İdris Peygamber olduğu da söylenmektedir. Bu zatın Hazret-i Musa’nın biraderi Harun’un soyundan gelen İlyas b. Yasin olduğu da söylenmiştir. (Keşşâf)
اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَلَا تَتَّقُونَ
اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَلَا تَتَّقُونَ
اِذْ zaman zarfı, الْمُرْسَل۪ينَ ’ye mütealliktir.
إِذْ : Yalnız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.
a. إِذْ mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.
b. إِذْ ‘den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.
c. بَيْنَا ve بَيْنَمَا ‘dan sonra gelirse müfacee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d. Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
لِقَوْمِهٖ car mecruru قَالَ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هٖ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Mekulü’l-kavli اَلَا تَتَّقُونَ ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
اَلَا arz edatıdır. تَتَّقُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
تَتَّقُونَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi وقى ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَلَا تَتَّقُونَ
Ayete dahil olan zaman zarfı اِذْ , önceki ayetteki الْمُرْسَل۪ينَ ’ye mütealliktir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan … قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ cümlesi اِذْ ’in muzâfun ileyhi konumundadır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اَلَا تَتَّقُونَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümleye dahil olan اَلَا edatı, istek ifade eder.
اَلَا arz harfidir. Tahdîd ilişkisi kurar. Fiilin teşvik yoluyla ve şiddetli bir şekilde yerine getirilmesini talep eder. Arz için kullanıldığında ise fiilin yumuşak bir biçimde yapılmasının istenmesidir.
Arz: Bir şeyin yapılmasını nazikçe, kibarca, yumuşaklık ve tatlılıkla istemektir. Arzda sertlik söz konusu değildir. (Abdullah Hacibekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)
Zaman ismi olan اِذْ ‘in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. (Âşûr, Hac/26)
اَتَدْعُونَ بَعْلاً وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ
اَتَدْعُونَ بَعْلاً وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ
Fiil cümlesidir. Hemze istifham harfidir. تَدْعُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و 'ı fail olarak mahallen merfûdur. بَعْلاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَذَرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
اَحْسَنَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الْخَالِق۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى ‘ dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle irablanırlar.
الْخَالِق۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan خلق fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَتَدْعُونَ بَعْلاً وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ
Ayet, اَلَا تَتَّقُونَ cümlesinden bedel olarak gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir.
İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Soru harfi hemze; azarlama için olan inkâri istifhâmdır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve tahkir amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَتَدْعُونَ بَعْلاً cümlesiyle, وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
اَحْسَنَ , ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.
الْخَالِق۪ينَۙ , ism-i fail vezninde gelmiştir. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder.
اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ terkibi, mevsufun sıfatına izafesi babındandır.
تَدْعُونَ (tapıyorsunuz) - وَتَذَرُونَ (bırakıyorsunuz) kelimeler arasında tıbâk sanatı vardır. (Safvetü’t Tefâsir)
Baal’e mi dua ediyorsunuz?! Yani Baal’e mi tapıyorsunuz?! Bu, -tıpkı Menât ve Hubel isimleri gibi- onlara ait bir putun özel ismidir. (Keşşâf)
Bu ayetteki put manasına gelen şekli hariç, Kur’an’da mevcut bütün بَعْلاً kelimeleri zevc manasındadır. (İtkan, c. 1, s. 389)
اَللّٰهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ
اَللّٰهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ
اَللّٰهَ lafza-i celâl اَحْسَنَ ‘den bedel olup fetha ile mansubdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin îrabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَبَّكُمْ kelimesi lafza-i celâlden sıfat veya bedeldir. Muttasıl zamir كُمُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَبَّ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. اٰبَٓائِكُمُ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الْاَوَّل۪ينَ kelimesi اٰبَٓائِكُمُ ‘un sıfatı olup cer alameti ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
اَللّٰهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ
Lafza-ı celâl, önceki ayetteki اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَ ‘den bedeldir. رَبَّكُمْ kelimesi اَللّٰهَ ‘den bedeldir. وَرَبَّ اٰبَٓائِكُمُ , makabline matuftur.
اَللّٰهَ - رَبَّ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayetteki izafetler kısa yoldan izah ve muzâfun ileyhleri tazim içindir.
رَبَّ isminin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الْاَوَّل۪ينَ kelimesi اٰبَٓائِ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tâbi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
Allah ve Rab isimlerinin arka arkaya gelmesiyle Rabbin Allah olduğu, Allah’tan başka Rab olmadığı vurgulanır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 234)
Herhangi bir takdir ya da hazf söz konusu olmaksızın mübteda ve haberdir. Yani: Allah sizin de Rabbinizdir, sizden önceki atalarınızın da Rabbidir. Ayrıca Ali b. Süleyman'ın ref ile okumanın daha uygun ve daha güzel olduğu kanaatinde olduğunu da gördüm. Çünkü ondan öncesi bir ayet sonudur, dolayısıyla yeni bir ifade başlangıcı olması daha uygundur. (Kurtubî)
Sayfada istisnasız وَ - نَ ve ي - نَ harflerinden oluşan fasıla ahengi, okuyucunun göz ve kulak zevkine hitap eden latif bir sanatsal güzelliktir. Bu fasılalarda luzum ma la yelzem sanatı vardır.
اَللّٰهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ (Lafza-i Celâl’i) mübteda olmak üzere merfû okunduğu gibi, bedel olmak üzere mansub da okunmuştur. Hamza geçiş yaparken mansub, vakfederken de merfû okurmuş. (Keşşâf)
Kendisine yazdığı mektuplardan birinde şöyle diyordu:
Allah’ın emirleri karşısında zorlandığını hissettiğinde, zorlanacağını düşündüğünde, idrak edemediğinde ya da yapmak istemediğinde; Hz. İbrahim’in ve oğlunun teslimiyetini hatırla.
Allah’ın emir ve yasaklarını öğrendiğin ya da yapman gerektiğini bildiğin ama yapmadıklarını hatırladığın zaman; O’nun adını an ve hemen harekete geç. Zira; nefsin dinlendiği sürece güçlü kalacak ve kalbini yenecektir.
Allah’a itaat etmek için dünyalık zorluklardan kurtulmayı bekleme. Hz. İbrahim üzülmedi mi? Oğlu korkmadı mı? İç aleminde ve dış alemde, her şeyin rayına oturduğu ideal zamanı bekleme. Hakikaten yeryüzünde mükemmel zamanlama diye bir şey var mı?
Öğrenmek için elinden geleni yap ama nefsinin penceresinden bakarken her şeyi anladığın anı bekleme. Herkes bilir ki, her insanın kapasitesi aynı değildir. Herkes her şeyi anlamak zorunda da değildir. Ayrıca; her anladığını sandığın doğru, anlamadığın da yanlış demek değildir.
Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından da uzak durmak için istemeyi bekleme. Doğruyu yapmak için istemek zorunda değilsin. Nefsinin keyfini beklemek konusunda ısrarcı isen; bilesin ki buna ne senin ömrün yeter, ne de dünyanın.
Vesveselenme! Rızası için çabalamaya başladığın zaman en büyük yardımcın Allah’tır. Şüphesiz ki O; korkunu, sıkıntını ve hüznünü giderecek olandır. İnsan olarak senin neye ihtiyacın olduğunu en iyi bilen de Allah’tır. Bildiğin bilmediğin hikmetlerin varlığına iman ederek, Rabbine gel ve teslim ol.
Allahım! Beni, Sana teslim olan ve tevekkül eden kullarından eyle. Nefsime kulak vermekten, onu hoşnut etmek çabasıyla tükenmekten ve onu şımartmaktan Sana sığınırım. Şeksiz ve şüphesiz; emirlerine ve yasaklarına iman edenlerden eyle. Rahmetin ile amellerimdeki samimiyeti derinleştir, amellerimi kolaylaştır ve kabul buyur.
Kalbinin iman penceresinden bakarak yaşadığı için Rabbine olan teslimiyetinden ve tevekkülünden kaynaklanan rahmet rüzgarları ile iç ve dış aleminde her şeyin yerli yerine oturduğu kullardan olmak duasıyla.
***
Kimi insan vardır, kendisine neyin iyi geleceğini bildiğini savunur. Bununla etrafındakilere ‘beni rahat bırakın’ mesajı verir. Yeryüzünde aklına estiği gibi dolaşmak ister. Bu belki de basit meselelerde doğrudur ama yine de örneklere bakıldığı zaman insanın dünyevi meselelerden uhrevi gerçeklere kadar kendisi için kötü olanı seçme eğilimine sahip olduğu görülür.
En basit örnek olarak temiz hava, berrak su ya da doğal yiyecek yerine sigara, alkol ve işlenmiş gıda gibi zararı bilinenlere yönelir. Allah’ın yolundan uzaklaştıkça kişinin ahiret hayatını etkileyecek seçimleri de batıldan yana olur. Zira nefis için iyi demek onun bir şekilde bulunduğu anın içinde rahatlamasıdır, kötü ise huzursuz hissetmesine sebep olandır.
Allah’a teslim olan bir kul şuna inanır ki kendisi için neyin iyi ya da kötü olduğunu ancak Allah bilir. Kendisine sağlam bilgileri -Kur’an ve sünnet ışığında- öğrenmesi ve bu bilgilerle doğru seçimler yapmaya çalışarak Allah’a itaat ve ibadet etmesi emredilmiştir. Bir müslüman için iyi olan kendisini Allah’ın rızasına yaklaştırandır, kötü olan ise -Allah muhafaza- uzaklaştırandır.
Ey Allahım! Bizi Kur’an ve sünnet ışığında yürüyenlerden eyle. Dünyevi ve uhrevi meselelerde doğru seçimler yapmamız için yar ve yardımcımız ol. Kalplerimize hakikati, takvayı ve iyiliği sevdir; küfrü, yalanı ve kötülüğü uzaklaştır. Bizi daima Senin rızanı arayan, Senin muhabbetini isteyen ve Sana yaklaşmak için çabalayan kullarından eyle. Rızana, muhabbetine ve Sana kavuşanlardan eyle.
Amin.