Sâffât Sûresi 164. Ayet

وَمَا مِنَّٓا اِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ  ...

(Melekler derler ki:) “Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve yoktur
2 مِنَّا bizden kimsenin
3 إِلَّا dışında
4 لَهُ onun
5 مَقَامٌ bir makamı ق و م
6 مَعْلُومٌ bilinen ع ل م
 

Sûrenin başında Allah’ın huzurunda O’na ibadet etmek ve buyruklarını almak üzere sıra sıra dizilen meleklerden söz edilmişti. Burada aynı şey meleklerin ağzından ifade edilmektedir. Amaç putperestlerin, önceki âyetlerde söz konusu edilen melek telakkisinin yanlışlığını, meleklerle Allah arasında bir nesep ilişkisi değil rab-kul ilişkisi bulunduğunu ortaya koymaktır. 166. âyet, Allah nezdinde meleklerin farklı derecelerde ve değişik görevlerle yükümlü olduklarını ifade etmektedir (Râzî, XXVI, 171). “Ve biz, kuşkusuz Allah’ı tesbih ederiz” cümlesi bu bağlamda özellikle şu anlama gelir: Putperestlerin melekleri Allah’ın kızları sayması, Allah ile görülmez varlıklar arasında bir akrabalık bağı kurmaları gibi insanlar tarafından ileri sürülen ve asla yüce Allah’ın şanına yakışmayan her türlü isnatlardan, yakıştırmalardan Allah’ı tenzih eder; O’nu zatına lâyık olduğu şekilde anarız (bk. Şevkânî, IV, 475; İbn Âşûr, XXIII, 192).

Meleklerin saf saf dizilişinden söz eden 165. âyette müslümanların namazlarında saf tutmalarının melekleri andırdığına da bir ima vardır. Nitekim Hz. Peygamber, müslümanların başka ümmetlerden üstün olduklarını gösteren özelliklerden birini şöyle ifade etmiştir: “Saflarımız meleklerin safları gibidir” (Müslim, “Mesâcid”, 4). Hz. Ömer’in de cemaatle namaza dururken, “Ey insanlar! Saflarınızı düzeltin; Allah, sizin meleklere benzemenizi istiyor” dedikten sonra bu âyeti okuduğu, safların iyice düzeltildiğini görünce namaza başladığı rivayet edilir (Taberî, XXIII, 112).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 558-559
 

وَمَا مِنَّٓا اِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ

 

وَ  istînâfiyyedir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. Mukadder mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir. Takdiri, أحد (Kimse) şeklindedir. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  لَهُ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  مَقَامٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  مَعْلُومٌ  kelimesi  مَقَامٌ ‘un sıfat olup lafzen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَمَا مِنَّٓا اِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ

 

وَ  istînâfiyye,  مَا  nafiyedir. Ayet meleklerin sözleridir. 

İlk cümle  مَا مِنَّٓا , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  مِنَّٓا  car mecruru takdiri  أحد  olan mukadder mübteda için mahzuf habere mütealliktir. 

Ayetteki istisna harfi  اِلَّا , hasr ifade etmiştir.

Hal olarak gelmiş olan  لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ  cümlesinde, takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Car mecrur  لَهُ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  مَقَامٌ  muahhar mübtedadır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin nekre gelişi tazim içindir.

Ayetin takdiri şöyledir:  ما أحَدٌ مِنّا إلّا كائِنٌ لَهُ مَقامٌ مَعْلُومٌ 

Nefy harfi  مَا  ve istisna harfi  اِلَّا  ile oluşan kasr iki cümle arasındadır. İlk cümle mevsûf/maksur, ikinci cümle sıfat/maksurun aleyh olmak üzere, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

مَعْلُومٌ  kelimesi  مَقَامٌ  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, metbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

[Bizden her birimiz için bilinen bir makamı olmayan yoktur.] Bu, meleklerin yüce Allah'ı tazim etmek ve kendilerine ibadet edenlerin bu tutumlarını tepki ile karşılayıp reddetmek üzere söyledikleri sözlerdendir. Kûfelilere göre ifadenin takdiri: [Bizden her birimiz için bilinen bir makamı olmayan bir kimse yoktur] şeklinde olup ism-i mevsul olan kimse anlamındaki  من  lafzı hazf edilmiştir.

Basralılara göre ise ifadenin takdiri: [Bizden her birimiz için bilinen bir makamı olmayan hiçbir melek yoktur] şeklindedir. Bu da ibadet hususunda bilinen bir yeri... demektir. 

(Kurtubî)

Daha önce meleklerin, kâfirlerin sözlerini yalanlamaları, Allah'ı ondan tenzih etmeleri ve muhlis kulları o şirkten beri kılmaları zikredildikten sonra burada da meleklerin durumlarının belli olduğu, onların kulluk makamında bulundukları beyân edilmekte ve meleklerin sânlarının kusurlu olduğu açıklanmaktadır.

Yani ibâdette ve Allah'ın emrine erişmekte bizim her birimiz için belli bir makam vardir; o makamla sınırlıdır; o makamı asla geçemez ve ilâhi azamet ve celâl karşısında tevazu için ve heybetinden huşu İçin o makamdan da geri çekilemez. Nitekim rivayet olunduğu gibi kimi melekler, rükû halinde olup hiç bellerini doğrultmazlar ve kimileri de hep secde halinde olup başlarını secdeden hiç kaldırmazlar. (Ebüssuûd)