Sâffât Sûresi 42. Ayet

فَوَا‌كِهُۚ وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ  ...

İşte onlar için belli bir rızık, meyveler vardır. Onlar ikram gören kimselerdir.  (41 - 42. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَوَاكِهُ (türlü) meyvalar ف ك ه
2 وَهُمْ ve onlar
3 مُكْرَمُونَ ağırlanırlar ك ر م
 

Yukarıda inkârcıların âhiretteki durumları hakkında bilgi verilmişti; burada da müminlerin nâil olacakları nimetlerden örnekler sıralanmaktadır. “Bilinen bir nasip” ifadesiyle ne kastedildiği hususunda şu yorumlar yapılmıştır: a) Vakti bilinen rızıklar. Nitekim başka bir âyette (Meryem 19/62) “Orada, sabah akşam rızıkları hazırdır”buyurulmuştur; b) Niteliği bilinen rızıklar. Buna göre cennet nimetlerinin tadı, kokusu ve görünüşüyle kendilerine mahsus özellikleri olacaktır; c) Bir görüşe göre cennetteki rızıkların bilinmesinden maksat, dünya nimetlerinin aksine sürekliliğinden emin olunmasıdır; d) Veya herkesin, dünyadaki iyiliklerine göre hak ettiği miktar ne ise o ölçüde rızıklara nâil olmasıdır (bk. Râzî, XXVI, 136). İbn Âşûr, üçüncü yorumu tercih etmiştir (XXIII, 111). Cennet meyveleri, aynı olmamakla beraber, dünya meyvelerine benzerlikler taşıyacağı için bu yönden “bilinen meyveler” denilmiş olabilir. 42. âyetteki “türlü meyveler” ifadesi bir önceki âyette geçen rızıkların ne olduğunu açıklamaktadır. Müfessirlere göre “meyveler” kelimesi, cennet nimetlerinin beslenme amaçlı değil, lezzet amaçlı olduğunu göstermektedir; çünkü orada yaşamak için dünyadaki gibi beslenmeye ihtiyaç duyulmayacaktır. 

Taberî’nin 45. âyetin tefsiri münasebetiyle Süddî’den naklettiğine göre Araplar şarap dolu kaba “ke’s” (kadeh), boş olanına da “inâ’” (kap) derlerdi (XXIII, 53). Taberî ve sonraki müfessirler, Süddî’nin verdiği bu bilgi yanında Katâde, Dahhâk gibi başka âlimlere dayanarak bu kelimenin Kur’an’da da özellikle “şarap dolu kâse” anlamında kullanıldığını belirtirler. 

“İçenleri sarhoş etmez” diye çevirdiğimiz 47. âyetin ilgili kısmına, kıraat farkından dolayı, “İçilmekle tükenmez” şeklinde de mâna verilmiş; 48. âyetteki “kısa bakışlı, ürkek bakışlı kadınlar” anlamına gelen “kāsırâtü’t-tarf” ise mecazi bir ifade olup “sadece eşlerine bakan, eşlerinden başkasında gözü olmayan kadınlar” şeklinde açıklanmıştır (bk. Taberî, XXIII, 54-56; İbn Atıyye, IV, 472-473). 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 532
 

فَوَا‌كِهُۚ وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ

 

فَوَا‌كِهُ  kelimesi  رِزْقٌ ‘den bedel olup lafzen merfûdur.

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)   

هُمْ مُكْرَمُونَ  cümlesi önceki ayetteki  لَهُمْ ‘deki zamirin hali olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim). Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur.

Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müsbet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و  ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir   هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. مُكْرَمُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.

مُكْرَمُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûlüdür.
 

فَوَا‌كِهُۚ وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ

 

فَوَا‌كِهُۚ  önceki ayetteki  رِزْقٌ ’dan bedeldir. Bedel, kapalı bir ifadeyi açmak, açık olanı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Yine önceki ayetteki car mecrur  لَهُمْ ‘daki zamirden hal olan  وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ  cümlesi sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وَ , haliyyedir. Atıf olması da caizdir. Hal cümleleri konuya açıklık getirmek amacıyla yapılan ıtnâbdır. 

رِزْقٌ - مُكْرَمُونَۙ - فَوَا‌كِهُۚ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Ayette özellikle meyveler zikre tahsis edilmiş, çünkü Cennet ehlinin bütün rızıkları meyvelerden ibarettir. Yani Cennetteki yiyecekler, sırf lezzet için alınmaktadır, yoksa gıda almak için değildir. Zira onların gıda almaya ihtiyaçları yoktur. Çünkü Cennet ehlinin yaratılışları muhkem ve çözülmekten mahfuz olacak; gidenin yerini doldurmak gibi bir sorun olmayacaktır.

Diğer bir görüşe göre ise, özellikle meyvelerin zikredilmesi, meyvelerin diğer yemeklerden sonra alınmasından dolayıdır. Bu itibarla meyvelerin zikredilmesi, diğer yemeklerin zikrine hacet bırakmamaktadır. (Ebüssuûd, Âşûr))