اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ
Yukarıda inkârcıların âhiretteki durumları hakkında bilgi verilmişti; burada da müminlerin nâil olacakları nimetlerden örnekler sıralanmaktadır. “Bilinen bir nasip” ifadesiyle ne kastedildiği hususunda şu yorumlar yapılmıştır: a) Vakti bilinen rızıklar. Nitekim başka bir âyette (Meryem 19/62) “Orada, sabah akşam rızıkları hazırdır”buyurulmuştur; b) Niteliği bilinen rızıklar. Buna göre cennet nimetlerinin tadı, kokusu ve görünüşüyle kendilerine mahsus özellikleri olacaktır; c) Bir görüşe göre cennetteki rızıkların bilinmesinden maksat, dünya nimetlerinin aksine sürekliliğinden emin olunmasıdır; d) Veya herkesin, dünyadaki iyiliklerine göre hak ettiği miktar ne ise o ölçüde rızıklara nâil olmasıdır (bk. Râzî, XXVI, 136). İbn Âşûr, üçüncü yorumu tercih etmiştir (XXIII, 111). Cennet meyveleri, aynı olmamakla beraber, dünya meyvelerine benzerlikler taşıyacağı için bu yönden “bilinen meyveler” denilmiş olabilir. 42. âyetteki “türlü meyveler” ifadesi bir önceki âyette geçen rızıkların ne olduğunu açıklamaktadır. Müfessirlere göre “meyveler” kelimesi, cennet nimetlerinin beslenme amaçlı değil, lezzet amaçlı olduğunu göstermektedir; çünkü orada yaşamak için dünyadaki gibi beslenmeye ihtiyaç duyulmayacaktır.
Taberî’nin 45. âyetin tefsiri münasebetiyle Süddî’den naklettiğine göre Araplar şarap dolu kaba “ke’s” (kadeh), boş olanına da “inâ’” (kap) derlerdi (XXIII, 53). Taberî ve sonraki müfessirler, Süddî’nin verdiği bu bilgi yanında Katâde, Dahhâk gibi başka âlimlere dayanarak bu kelimenin Kur’an’da da özellikle “şarap dolu kâse” anlamında kullanıldığını belirtirler.
“İçenleri sarhoş etmez” diye çevirdiğimiz 47. âyetin ilgili kısmına, kıraat farkından dolayı, “İçilmekle tükenmez” şeklinde de mâna verilmiş; 48. âyetteki “kısa bakışlı, ürkek bakışlı kadınlar” anlamına gelen “kāsırâtü’t-tarf” ise mecazi bir ifade olup “sadece eşlerine bakan, eşlerinden başkasında gözü olmayan kadınlar” şeklinde açıklanmıştır (bk. Taberî, XXIII, 54-56; İbn Atıyye, IV, 472-473).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 532اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ
İsim cümlesidir. İsm-i işaret اُو۬لٰٓئِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
لَهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktiır. رِزْقٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. مَعْلُومٌ kelimesi, رِزْقٌ ’un sıfatı olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَعْلُومٌ kelimesi, sülasi mücerredi علم olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. اُو۬لٰٓئِكَ mübteda, لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ cümlesi haberdir.
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, bahsi geçen kişilere tazim ifade eder.
Müsned olan لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَهُمْ , mahzuf mukadder habere mütealliktir. رِزْقٌ , muahhar mübtedadır.
Cümlede müsnedün ileyh olan رِزْقٌ kelimesinin nekre gelmesi tazim, nev ve kesret ifade etmiştir.
رِزْقٌ için sıfat olan مَعْلُومٌۙ , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Müsnedün ileyhin işaret ismi ile marife olması işaret edileni en güzel şekilde temyiz etmek içindir. Böylece muhatabın zihninde müsnedün ileyh daha iyi yerleşir. Muhatap tarif edilen şeyi daha iyi tasavvur eder, daha iyi tanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi, Âşûr)
Allah Teâlâ birliğini kabullenmekten tekebbür edenlerin ve nübüvveti inkârda ısrar edenlerin hallerini tavsif edince, bunun peşinden ihlaslı ve samimi kullarının mükâfat elde etmedeki hallerini zikretmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Bu مَعْلُومٌۙ kelimesinin manasının, "O rızkın niteliği malumdur; çünkü Cenab-ı Hak onu, tadının, kokusunun ve lezzetinin hoşluğu ve görünümünün güzelliği gibi hususi birtakım sıfatlarla yaratmıştır" şeklinde olduğu söylenmiştir. Yine bunun manasının, "Cennetlikler, o rızkın devam edip gideceğine yakînen inanmakta olup, bu, ne zaman tahakkuk edeceği ve ne zaman sona ereceği bilinmeyen dünya rızkı gibi değildir" şeklinde olduğu da ileri sürülmüştür. Yine, bunun manasının, "Bu rızkın miktarı, cennetliklerin dünyadaki amellerine göre hak ettikleri mükâfat ve ikram oranındadır. Çünkü Cenab-ı Hak, bundan fazlasını onlara bir lütuf olarak verdiğini beyân etmiştir" şeklinde olduğu da ileri sürülmüştür. (Fahreddin er-Râzî)