Sâffât Sûresi 96. Ayet

وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ  ...

“Oysa Allah sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاللَّهُ oysa Allah
2 خَلَقَكُمْ sizi yaratmıştır خ ل ق
3 وَمَا ve (bu şeyleri)
4 تَعْمَلُونَ yaptığınız ع م ل
 

Hz. İbrâhim’in putları kırması etrafında gelişen olaylar burada en dikkate değer yönleriyle özetlenmiş; başka sûrelerde ise daha ayrıntılı bilgi verilmiştir. Şöyle ki, halk bayram şöleni için şehrin dışına çıkınca İbrâhim, hasta olduğunu söyleyerek yalnız kalmış; bu sırada, en büyüğü dışındaki bütün putları kırmıştı. Törenden dönenler durumu görünce, yaptıkları soruşturma sonucunda İbrâhim’i sorguya çekmişlerdi. Bu sırada bâtıl inançlarına karşı Hz. İbrâhim’in yönelttiği eleştirilere karşı inançlarını savunamayan, haklı cevaplar bulamayan putperestler, onun varlığını ortadan kaldırmak istediler; ancak bir mûcize gerçekleşti ve Allah onu yanmaktan korudu (Hz. İbrâhim’in eleştirileri, putları kırması ve diğer gelişmeler konusunda ayrıntılı bilgi için bk. Enbiyâ 21/51-70). Artık halkını putperestlikten vazgeçiremeyeceğini anlayan İbrâhim, yurdunu terketti. “Ben rabbime gidiyorum, O bana yol gösterecektir” ifadesi, Allah’ın buyruğuna uyarak ülkesinden ayrılıp O’nun kendisi için takdir ettiği başka bir yere gideceğini açıkladığı şeklinde yorumlanmaktadır (Zemahşerî, III, 306; Hz. İbrâhim ve hayatı hakkında bilgi için bk. Bakara 2/124).

Hz. İbrâhim’in, putperestlerin inançlarındaki mantıksızlığı açıkça ortaya koymak üzere 96. âyette geçen, “Oysa sizi de yaptıklarınızı da Allah yarattı” şeklindeki sözü iki şekilde açıklanmıştır: a) “Sizi de sizin yaptığınız putları da Allah yarattı.” Böylece yaratılmış olanın yaratana ortak koşulmasındaki mantıksızlık dile getirilmektedir. b) “Sizi de sizin amellerinizi, işlerinizi de Allah yarattı.” Şu halde Allah dilemese ve insanlara iş yapma gücü ve imkânını vermeseydi hiç kimsenin hiçbir eylemde bulunması mümkün değildi. Kader inancına bağlı olan Ehl-i sünnet bu açıklamayı, Mu‘tezile ise ilk açıklamayı benimsemişlerdir (kader konusuyla ilgili bilgi için bk. Bakara 2/7, 286).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 544
 

وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ

 

وَ  atıf harfidir. Haliyye olması da caizdir. İsim cümlesidir.  اللّٰهُ  lafza-i celâl mübteda olup lafzen merfûdur.  خَلَقَكُمْ  cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

خَلَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl atıf harfi وَ ‘la makablindeki hitap zamirine matuf olup mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası تَعْمَلُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

تَعْمَلُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ

 

وَ  atıf harfidir. Haliyye olması da caizdir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber, ibtidaî kelamdır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Cümlede müsned olan  خَلَقَكُمْ ‘un mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

وَ  atıf harfidir.  مَا  müşterek ism-i mevsûl atıf harfi وَ ‘la makablindeki hitap zamirine matuftur. Sılası olan  تَعْمَلُونَ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiil gelerek yapılan amellerin zihinde canlanması sağlanmıştır.  

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)  

مَا تَعْمَلُونَ  - خَلَقَكُمْ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır. 

Fadl Hasan Abbâs’a göre müsnedün ileyhin müspet olması tahsis ifade eder. (Oysa sizi de yaptıklarınızı da Allah yarattı.) ayetindeki işlere sadece Allah kādir olduğu için müsnedün ileyh tahsis ifade etmiştir. (Dr. Zafer Akyüz, Fadl Hasan Abbâs Ve Belâgat İlmindeki Yeri) 

"Halbuki sizi ve yapmakta olduklarınızı Allah yaratmıştır" dedi."

Ayetteki "Halbuki sizi..." cümlesi, inkâr ve kınamayı tekid etmek için zikredilmiştir. Zira onların putlarının özleri ve maddeleri Allah'ın yaratmasıyla vücut bulmuştur. Putların şekilleri de, her ne kadar zahiren onların fiillerinin ürünü ise de, o da, Allah'ın, onları buna muktedir kılmasıyla ve onların fiillerinin tevakkuf ettiği imkân, sebep ve yetenekleri yaratmasıyla hasıl olmaktadır. (Ebüssuûd)

Onların yapmakta olduklarından murat, ya putlardır. Buna göre, burada zamir kullanılmayıp bu açık ifadenin kullanılması, şu gerçeği bildirmek içindir: o putların Allah'ın mahluku olmaları, o putları yalnız yontmaları cihetiyle olmayıp fakat aynı zamanda o putları tasvir ve tezyin (süsleme) gibi diğer fiilleri de buna dahildir. Yahut onların yapmakta olduklarından genel mana murattır. Buna göre putlar da öncelikle yaptıklarına dahildir. Ayetin bu ifadesi, aynı zamanda hakkın tahkiki olup her ne olursa olsun, onların bütün yaptıklarının Allah tarafından yaratıldığını beyan etmektedir. (Ebüssuûd)