Sâd Sûresi 10. Ayet

اَمْ لَهُمْ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا۠ فَلْيَرْتَقُوا فِي الْاَسْبَابِ  ...

Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin hükümranlığı onların mıdır? Öyle ise sebeplere yapışarak yükselsinler (bakalım!)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَمْ yoksa
2 لَهُمْ onların (mı?)
3 مُلْكُ mülkü م ل ك
4 السَّمَاوَاتِ göklerin س م و
5 وَالْأَرْضِ ve yerin ا ر ض
6 وَمَا ve bulunanların
7 بَيْنَهُمَا ikisi arasında ب ي ن
8 فَلْيَرْتَقُوا öyleyse yükselsinler ر ق ي
9 فِي içinde
10 الْأَسْبَابِ sebepler (vasıtalar) س ب ب
 

Müşriklerin, Hz. Muhammed’e peygamberlik şerefinin verilmesi karşısındaki kıskançlıklarının ve inkârcı tutumlarının mantıksızlığına işaret edilmektedir. Buna göre peygamberlik, Allah’ın kendi hazinelerinden dilediği kimseye verdiği bir lutuftur ve buna kimsenin itiraz etmeye hakkı yoktur. Allah’ın hazineleri onların elinde mi veya evrenin hükümranlığı onlarda mı ki kime peygamberlik verilmesi, kime verilmemesi gerektiği konusunda fikir yürütmeye, verileni beğenmemeye, kimin neye lâyık olduğunu kendilerinin daha iyi bildiğini iddia etmeye kalkışıyorlar! Eğer göklerin hâkimiyeti ellerindeyse bir yolunu bulup oralara yükselseler ve böylece (hâşâ) hükümranlık makamına geçerek Allah’ın verdiğini geri alsalar, vahiy meleğinin kime vahiy indireceğini kendileri belirleseler ya!

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 568
 

اَمْ لَهُمْ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا۠ فَلْيَرْتَقُوا فِي الْاَسْبَابِ

 

اَمْ  munkatıadır. بل  ve hemze manasındadır. لَهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. مُلْكُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. السَّمٰوَاتِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

الْاَرْضِ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. Müşterek ism-i mevsûl  مَا  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. 

بَيْنَهُمَا۠  mekân zarfı, ism-i mevsûlün mahzuf sıfatına mütealliktir. Muttasıl zamir  هُمَا۠  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Takdiri, إن زعموا ما يقولون (Söylediklerini iddia ediyorlarsa.) şeklindedir.

لْ  emir lamıdır. يَرْتَقُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  فِي الْاَسْبَابِ  car mecruru  يَرْتَقُوا  fiiline mütealliktir. 

فَلْيَرْتَقُوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  رقي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

اَمْ لَهُمْ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا۠ 

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اَمْ  munkatı’ dır yani  بل  ve hemze manasındadır. Buradaki hemze inkarî manadadır. 

İstifham üslubunda olmasına rağmen, vaz edildiği soru anlamından çıkarak tahkir, inkar ve Allah’ın sonsuz güç ve kudretini bildirmek amacı için gelen bu cümle, mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle, terkipte tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur  لَهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  مُلْكُ السَّمٰوَاتِ , muahhar mübtedadır.

Müsnedün ileyh veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.

وَالْاَرْضِ , muzâfun ileyh olan  السَّمٰوَاتِ ‘ye matuftur. Cihet-i câmia tezâyüftür.

Yine  السَّمٰوَاتِ ‘ye matuf olan müşterek ism-i mevsûl  مَا ‘nın sılası mahzuftur. Mekân zarfı بَيْنَهُمَا۠ , mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الْاَرْضِ - السَّمٰوَاتِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatı sanatları vardır.

الْاَرْضِ - السَّمٰوَاتِ  dedikten sonra zikredilen  مَا بَيْنَهُمَا۠ , anlamı kuvvetlendirmek için yapılmış ıtnâb sanatıdır. 

İki ayetin başında yer alan  اَمْ  lafzı, inkâr için olan hemze manasındadırlar. (Celâleyn Tefsiri) 


 فَلْيَرْتَقُوا فِي الْاَسْبَابِ

 

فَ , mahzuf şartın cevabına gelen rabıta,  لْ  emir harfidir. Takdiri  إن زعموا ما يقولون (Eğer söylediklerinde iddialı iseler..) olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamber’dir. 

Cevap cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Mukadder şart ve mezkûr cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

فِي الْاَسْبَابِ  car mecruru, يَرْتَقُوا  filine mütealliktir. 

الْاَسْبَابِ ‘ın marifeliği ahdi cins içindir. Çünkü her yüksek yerin oraya yükselme için bir sebebi vardır.(Âşûr) 

Cümledeki emir gerçek manada değildir. Asıl maksad tehaddi ve muhatabın acziyetini bildirmektir. Vaz edildiği üslubun dışında mana yüklendiği için terkip, mecazı mürsel mürekkeptir.

فِي الْاَسْبَابِ  ibaresinde istiare vardır. Sebepler, içine girilmeye müsait bir şey değildir.  Zarfiyye manası olan  فِي  harfiyle, sebepler zarf özelliği olan bir nesneye benzetilmiştir. Bu istiarede, sebeplerle hareket etmek, bir şeyin içine girip mutlak irtibat sağlamaya benzetilerek mübalağa kastedilmiştir. Câmi; temekkün (yerleşme, sabit olma)’dür. 

Sebeplerin ipler, halatlar anlamına geldiği de söylenmiştir. Yani onlar kendisi ile semaya yükselmek için bir halat yahut bir sebep bulacak olurlarsa, yükselsinler. Bu ise bir azar ve aciz bırakıcı bir emirdir. (Kurtubî)