Sâd Sûresi 17. Ayet

اِصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُ۫دَ ذَا الْاَيْدِۚ اِنَّـهُٓ اَوَّابٌ  ...

Ey Muhammed! Onların söylediklerine karşı sabret. Güçlü kulumuz Dâvûd’u hatırla. O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 اصْبِرْ sabret ص ب ر
2 عَلَىٰ
3 مَا şeylere
4 يَقُولُونَ onların dedikleri ق و ل
5 وَاذْكُرْ ve an ذ ك ر
6 عَبْدَنَا kulumuz ع ب د
7 دَاوُودَ Davud’u
8 ذَا sahibi
9 الْأَيْدِ güç ا ي د
10 إِنَّهُ çünkü o
11 أَوَّابٌ (bize) çok başvururdu ا و ب
 
Kur’an-ı Kerîm’de çeşitli vesilelerle bildirildiği üzere, Resûlullah inkâr ve kötülüklerinde ısrar edenleri uyarmak maksadıyla başlarına böyle felâketlerin geleceğini, dünyada ve âhirette cezalarını göreceklerini bildirdikçe putperestler, alay maksadıyla sık sık bu tür isteklerde bulunurlardı. 17. âyette, bu küstahça sözler karşısında son derece üzüldüğü anlaşılan Hz. Peygamber’e sabırlı olması öğütlenmekte; ayrıca İsrâil peygamberleri içinde özellikle dünyevî gücü ve iktidarıyla tanınan Hz. Dâvûd’u hatırlaması istenmektedir. Burada o gün putperest muhaliflerinin kendisini ciddiye almadıkları, mesajıyla alay ettikleri Hz. Muhammed’in de bir zaman sonra Dâvûd aleyhisselâm gibi muzaffer ve muktedir bir konuma ulaşacağına ima vardır. Nitekim tarih bunu göstermiştir.
 

اِصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُ۫دَ ذَا الْاَيْدِۚ 

 

Fiil cümlesidir.  اِصْبِرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  مَا  ve masdar-ı müevvel  عَلٰى  harf-i ceriyle  اِصْبِرْ  fiiline mütealliktir. 

يَقُولُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  اذْكُرْ  atıf harfi  وَ ‘la اِصْبِرْ ‘e matuftur. 

اذْكُرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  عَبْدَنَا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

دَاوُ۫دَ  ismi  عَبْدَنَا ‘dan atf-ı beyan olarak mansubdur. 

ذَا  kelimesi  دَاوُ۫دَ ‘nin sıfatı olup, harfle îrab olan beş isimden biri olduğundan nasb alameti eliftir.  الْاَيْدِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

   

 اِنَّـهُٓ اَوَّابٌ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  اَوَّابٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup merfûdur. 

اَوَّابٌ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır.

Mübalağalı ism-i fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُ۫دَ ذَا الْاَيْدِۚ 

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mütekellim AllahTeâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir. 

Mecrur mahaldeki  مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  عَلٰى  harfiyle birlikte  اصْبِرْ  fiiline  mütealliktir. Sılası olan  يَقُولُونَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mekulü’l-kavlin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Aynı üsluptaki  وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُ۫دَ ذَا الْاَيْدِۚ  cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir. İki cümle arasında lafzen ve manen ittifak vardır.

عَبْدَنَا  izafetinde, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması  عَبْدَ ’ye tazim ve teşrif içindir. 

دَاوُ۫دَ  ismiعَبْدَنَا ’dan bedeldir. Bedel, anlamı zenginleştirmek için yapılmış ıtnâb sanatıdır.

ذَا  kelimesiدَاوُ۫دَ  için sıfatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. 

ذَا الْاَيْدِ  ifadesi, din konusunda güçlü/kuvvetli; dinin zorluk ve sorumluluklarına güç yetirebilen demektir. Davud (as), peygamberlik ve hükümdarlık yükünü taşımanın yanı sıra, bir gün oruç tutar bir gün tutmazdı -ki en zor oruç şekli budur- ve gecenin yarısını ibadetle geçirirdi. Arapçada güç yetirebilme anlamında şu ifadeler kullanılır:  فُلانٌ أيد ،  ذوأيد ،  ذوآد  Bir şeyin eyâdı, kendisiyle güç kazandığı unsurudur. (Keşşâf, Ebüssuûd)


 اِنَّـهُٓ اَوَّابٌ

 

Ayetin son cümlesi,  ذَا الْاَيْدِۚ  sözü için ta’liliyyedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  إِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ ve isim cümlesi nedeniyle çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّ ’nin haberi olan  اَوَّابٌ  kelimesi mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Şayet  الْاَيْدِ  kelimesinin din hususunda güçlülük manası taşıdığını sana gösteren nedir? dersen şöyle derim: اِنَّـهُٓ اَوَّابٌ  [O daima Allah’a yönelirdi.] ifadesidir. Zira bu  ذَا الْاَيْدِ  ifadesini açıklamaktadır. (Keşşâf)

اَوَّابٌ : "Tevvab" vezninde "evb"den mübalağalı ismi faildir. "Evb", Ragıb'ın açıkladığına göre, dönüşün bir çeşidi, iradeye bağlı olan kısmıdır. Dönülmesi gereken yere dönmek demektir. Bu manadan "evvab", "tevvab" gibi Allah'a çokça dönüp yönelen demek olur. Evvab, Allahü teâlâ'ya çok dönen tevbekar demek olduğuna göre de çok tevbe edenin adeti, çok zikir, tesbih ve takdis etmektir. Kamus'ta "evb", kasd ve istikamet manalarına da geldiğinden çok doğru ve azimli demek de olabilir. (Elmalılı)