وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةًۜ كُلٌّ لَـهُٓ اَوَّابٌ
Müfessirlerin çoğunluğuna göre bu âyetler, Hz. Dâvûd Allah’ı tesbih ederken dağların ve kuşların da dile gelerek onun tesbihine katıldıkları şeklindeki mûcizevî bir olayı anlatmaktadır. Ancak bu âyetleri mecazi anlamda yorumlayanlar da vardır. Buna göre Dâvûd Zebûr okuyarak Allah’ı tesbih ettiği gibi kuşlar ve dağlar da kendi varlık yapılarıyla Allah’ın kudretini ve yüceliğini yansıtmakta, böylece lisân-ı halleriyle Allah’ı tesbih etmektedirler (ayrıca bk. Enbiyâ 21/79). Bu mânaya göre cansız tabiatın Allah’ı tesbih etmesine dağlar, canlı varlıkların tesbihine de kuşlar örnek olarak zikredilmiştir; özellikle inanmış insanların bilinçli tesbihine örnek de Hz. Dâvûd’un tesbihidir.
“Hepsi de Allah’a yönelmişlerdi” diye çevirdiğimiz 19. âyetin son cümlesi, “Gerek dağlar gerekse kuşlar Dâvûd’un etrafında toplanıp ona itaat ederlerdi” veya “Dâvûd tesbihe başlayınca onlar da kendisine katılırlardı” şeklinde de açıklanmıştır (Taberî, XXIII, 138; Râzî, XXVI, 186; İbn Âşûr, XXIII, 228-229).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 573وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةًۜ
Ayet, atıf harfi وَ ‘la سَخَّرْنَا الْجِبَالَ cümlesine matuftur.
الطَّيْرَ mahzuf fiilin mef’ûlü bihi olup fetha ile mansubdur. Takdiri, سَخَّرْنَا (Boyun eğdirdik) şeklindedir. مَحْشُورَةً kelimesi الطَّيْرَ ‘in hali olup fetha ile mansubdur.
مَحْشُورَةً kelimesi, sülasi mücerredi حشر olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.
كُلٌّ لَـهُٓ اَوَّابٌ
İsim cümlesidir. كُلٌّ mübteda olup lafzen merfûdur. لَـهُٓ car mecruru اَوَّابٌ ‘a mütealliktir. اَوَّابٌ haber olup lafzen merfûdur.
اَوَّابٌ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır.
Mübalağalı ism-i fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةًۜ
Ayet, hükümde ortaklık nedeniyle … سخرنا الجبال cümlesine atfedilmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. الطَّيْرَ takdiri سَخَّرْنَا (Boyun eğdirdik) olan mahzuf fiilin mef’ûlü olarak mansubdur.
Bu takdire göre cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır
مَحْشُورَةًۜ haldir. Manayı zenginleştirip tamamlamak için yapılmış ıtnâb sanatıdır.
كُلٌّ لَـهُٓ اَوَّابٌ
Ayetin ikinci cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedin ileyh olan كُلٌّ kelimesinin nekre gelmesi tazim ve kesret ifade etmiştir. كُلٌّ ’deki tenvin mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır. Takdiri كُلُّ المَحْشُورَةِ (Bütün toplananlar) şeklindedir.
كُلُّ kelimesindeki tenvin, muzâfun ileyhin yerine gelmiş olan ivaz tenvinidir. Takdiri: ‘’Toplananların hepsi ona yönelir. Yani çokça ona dönerler ve uzak mekanlardan ona (Davud’a) gelirler.’’ şeklindedir. Bu onun bir mucizesidir. Çünkü normalde fıtratları gereği kuşlar insanlardan ürküp kaçar. (Âşûr)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur لَـهُٓ , ihtimam için amili olan اَوَّابٌ ’a takdim edilmiştir. (Âşûr)
Müsned olan اَوَّابٌ kelimesi mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لَـهُٓ (ona) ifadesindeki zamirin, Allah'a (cc) raci olduğu ve "Davud (as), dağlar ve kuşlar, Allah'a rücu ederlerdi, yani tesbih için O'na yönelir ve O'nu tesbih ederlerdi" manasına geldiği de söylenmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
18. ve 19. ayetlerin öncesinde Hz. Peygamber’e inanmayanların takındıkları tavır anlatılmaktadır. Mekke müşrikleri Hz. Muhammed’e peygamberliği layık görmemişlerdir. Kur’an’ın indirilmesi için kendi aralarında Hz. Muhammed’den daha uygun olanların olduğunu iddia etmişlerdir. Hz. Muhammed’e uyarma görevinin verilmesine şaşırmışlar ve onu sihirbaz olmakla suçlamışlardır. Allah, (cc) müşriklerin bu tavırları neticesinde üzülen peygamberini geçmiş peygamberlerin halini anlatarak teselli etmiş ve cesaretlendirmiştir. ‘Udûlü barındıran bu ayetlerde ise önceki peygamberlerden Davud (as) ve ona verilen mülkün bir kısmı anlatılmıştır. Hz. Davud’la beraber dağlar ve kuşların tesbih ettiğini anlatan bu ayetlerde kuşların toplanması isim kalıbı ile onların beraberce tesbih etmesi ise fiil kalıbı ile ifade edilmiştir. Kuşların, dağların ve Hz. Davud’un tesbih etmesi tekrar ederek meydana geldiği için fiil kalıbı kullanılmıştır. Çünkü tesbih bir defada yapılan bir fiil olmayıp tekrar tekrar yapılan ve yenilenen bir fiildir. Bir işin tekrar tekrar meydana geldiğini ifadeye yansıtan kalıp ise fiil kalıbıdır. Bu yenilenme manasından faydalanarak tesbih etmeyi ifadede fiil kalıbı kullanılmıştır. Kuşların toplanması ve bir araya gelmesi ise bir defa olduğu için isim kalıbı kullanılmıştır. İsim kalıbı sübût ve istikrar ifade etmektedir. Kuşların toplanmasındaki bu sübût manasına dikkat çekmek için isim kalıbı tercih edilmiştir. Sübut, lüzum ve istikrar manası için teceddüt manasını barındıran fiil kalıbından ‘udûl edilmiştir.
Maʻdulun anh يحشرْن kelimesi iken maʻdulun ileyh مَحْشُورَةًۜ kelimesidir. Dağlar, kuşlar devamlı tesbih etmektedir ki o takdirde isim kalıbı kullanmak uygun düşmektedir. Ayetteki tesbihten maksat ise dağların ve kuşların tesbihinin Hz. Davud’un tesbihine tevafuk düştüğü tesbihtir. Dağlar ve kuşların tesbihi ara sıra Hz. Davud’un tesbihine denk gelmektedir. Ayetin sonundaki مَحْشُورَةًۜ kelimesi, dağlar ve kuşların toplanıp geldiğini ve devamlı tesbih ettiğini ifade etmektedir. Dağlar ve kuşların tesbihinin devamlı ve sabit olduğunu ifade için isim kalıbı kullanılarak fiil kalıbından ‘udûl edilmiştir. ʻUdûlün yönü fiilden ismedir. ‘Udûlün sebebi, fiil kalıbının hudûs ve teceddüt, isim kalıbının ise sübut ve kalıcılık manalarına delalet etmesidir. Sübut ve kalıcılık manasının etkisi manada istendiği için fiilden isme udûl edilmiştir. Udûlü ortaya çıkaran karine ise, maʻdulun ileyh olan isim kalıbından önceki cümlede fiil kalıbının kullanılmasıdır. (Hasan Duran, Kur’ân-I Kerîm’de Teceddüt Ve Sübût Manasi İçin Yapılan Udûl Çeşitleri)
Dağlarla ilgili olarak يُسَبِّحْنَ fiili, kuşlarla ilgili olarak da مَحْشُورَةً kullanılmıştır.