وَوَهَبْنَا لِدَاوُ۫دَ سُلَيْمٰنَۜ نِعْمَ الْعَبْدُۜ اِنَّهُٓ اَوَّابٌۜ
Yukarıda Allah Teâlâ’nın Dâvûd’a çeşitli lutuflarda bulunduğu bildirilmişti. Burada ise belki de ona en büyük lutuf olmak üzere özellikle oğlu Hz. Süleyman’ın verildiği bildirilmektedir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 580وَوَهَبْنَا لِدَاوُ۫دَ سُلَيْمٰنَۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. وَهَبْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir .Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. لِدَاوُ۫دَ car mecruru وَهَبْنَا fiiline mütealliktir.
دَاوُ۫دَ kelimesi gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
سُلَيْمٰنَ mef’ûlun bih olup gayrı munsariftir. Sonundaki elif ve nun ziyadedir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نِعْمَ الْعَبْدُۜ
Fiil cümlesidir. نِعْمَ sükun üzere mebnî mazi, camid fiildir. الْعَبْدُ fail olup lafzen merfûdur. نِعْمَ fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri, سليمان- أو داود (Süleyman veya Davud) şeklindedir.
اِنَّهُٓ اَوَّابٌۜ
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُ muttasıl zamiri اِنّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.
اَوَّابٌ kelimesi اِنّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. اَوَّابٌ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır.
Mübalağalı ism-i fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَوَهَبْنَا لِدَاوُ۫دَ سُلَيْمٰنَۜ
وَ , istinafiyyedir. İlk cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
وَهَبْنَا fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
لِدَاوُ۫دَ kelimesi acemi alem olduğu için kesra yerine fetha almıştır.
İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
نِعْمَ الْعَبْدُۜ
Ayetin ikinci cümlesi itiraziyye olarak fasılla gelmiştir. Cümle gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Nakıs fiil نِعْمَ ’nin faili الْعَبْدُ ‘dur.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Medh fiillerinden olan نِعْمَ ‘nin mahsusu, mahzuftur. Mahsusun takdiri; سليمان - أو داود (Süleyman veya Dâvûd) şeklindedir.
İtiraz cümleleri tetmim ıtnâbı babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)
نِعْمَ الْعَبْدُ cümlesinde medhe konu olan kişi hazf edilmiştir. Süleyman (as)’ın bu şekilde övülmesine sebep olarak tövbe ile sürekli Allah’a dönen, O’na yönelen biri olması yahut tesbihi te’vîb eden, yani tekrar tekrar tesbih eden - zira her müevvib evvâbdır- bir kişi olması gösterilmiştir. (Keşşâf)
اِنَّهُٓ اَوَّابٌۜ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen son cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
إِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ’nin haberi olan اَوَّابٌ kelimesi mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
[Ve biz Davud'a, Süleyman'ı lütfettik. O ne güzel kuldu! Çünkü o çokça dönen idi] ayeti ile de Süleyman a.s dan söz edilmektedir. Çokça dönen, itaatkar anlamındadır. (Kurtubî)