كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُٓوا اٰيَاتِه۪ وَلِيَتَذَكَّرَ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ
Yukarıdaki bölümün sonunda “hesap günü”nü unutmanın, yani âhirete ve oradaki büyük yargılamaya inanmamanın insanın ebedî hayatıyla ilgili doğuracağı tehlikeye dikkat çekilmişti. Burada ise âhiret hayatının gerçekliğinin aklî ve mantıkî gerekçesi ortaya konmaktadır. Buna göre Allah göğü, yeri ve ikisi arasındakileri yani evreni ve evrendekileri boş yere yaratmamıştır. Yaratılışın mutlaka bir anlamı, hikmeti, amacı vardır. İnsan davranışları bakımından bu amaç nihaî adaletin yerini bulmasıdır. Şu halde, inkârcıların zannettiklerinin aksine, bu dünyanın ötesinde yeni bir âlem ve yeni bir hayat olacak; bu dünyadaki inkâr ve kötülükleriyle cezayı hak edenler öteki dünyada “ateş” kavramıyla dile getirilen azapla cezalandırılacaktır. Bu dünyada inanıp erdemli ve yararlı işler yapanlarla yer yüzünde fesat çıkaranlar, günah işlemekten sakınanlarla günaha boğulanlar o dünyada asla bir tutulmayacak, herkes ilâhî adalete göre hak ettiği karşılığı bulacaktır. 28. âyette sorulu bir anlatım tarzının seçilmesi, bu sonucun kesinliğini vurgulama amacı taşır. 29. âyete göre Allah Teâlâ peygamberine kutsal kitabı Kur’an-ı Kerîm’i göndermiştir ki insanlar onu okuyup dinleyerek âyetleri üzerinde düşünsünler de doğru inanca ulaşmanın, erdemli ve yapıcı işlerle meşgul olmanın nihaî anlamda kendileri için tek kurtuluş yolu olduğunu anlasınlar.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 578كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُٓوا اٰيَاتِه۪ وَلِيَتَذَكَّرَ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ
İsim cümlesidir. كِتَابٌ mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri, هذا (bu) şeklindedir.
اَنْزَلْنَاهُ cümlesi كِتَابٌ ‘un sıfatı olarak mahallen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْزَلْنَاهُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اِلَيْكَ car mecruru اَنْزَلْنَاهُ fiiline mütealliktir.
مُبَارَكٌ mahzuf mübtedanın ikinci haberi olup lafzen merfûdur.
لِ harfi, يَدَّبَّرُٓوا fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. أَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte اَنْزَلْنَاهُ fiiline mütealliktir.
يَدَّبَّرُٓوا fiili نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. لِيَدَّبَّرُٓوا ‘nun aslı لِيَتَدَبَّرُٓوا ‘dur. ت harfi, د ’e idgam edilmiştir. (Celâleyn Tefsiri)
اٰيَاتِه۪ mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar. Muttasıl zamir هُ muzafun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لِ harfi, يَتَذَكَّرَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. أَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte اَنْزَلْنَاهُ fiiline mütealliktir.
يَتَذَكَّرَ fetha ile mansub muzari fiildir. اُو۬لُوا kelimesi fail olup cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için ref alameti و ’dır. الْاَلْبَابِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْزَلْنَاهُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi نزل ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
يَدَّبَّرُٓوا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi دبر ’dir.
لِيَتَذَكَّرَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi دبر ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُٓوا اٰيَاتِه۪ وَلِيَتَذَكَّرَ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. كِتَابٌ , takdiri هذا (bu) olan mübteda için haberdir. مُبَارَكٌ , ikinci haberdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ cümlesi, كِتَابٌ için sıfat konumundadır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
اَنْزَلْنَاهُ fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih es-Sâmerrâî, Ala Tarîqi't Tefsîri'l Beyânî, C. 2, S. 467)
Sebep bildiren harf-i cer لِ ‘nin, gizli أنْ ‘le masdar yaptığı لِيَدَّبَّرُٓوا اٰيَاتِه۪ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde اَنْزَلْنَاهُ fiiline mütealliktir.
Veciz anlatım kastıyla gelen اٰيَاتِه۪ izafetinde ayetlerin كِتَابٌ ‘a ait zamire izafesi, tazim ifade eder.
Aynı üslupta gelen وَلِيَتَذَكَّرَ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ cümlesi masdar teviliyle, önceki masdar-ı müevvele matuftur. Atıf sebebi tezâyüftür.
Kur’an’ın indirilme sebebinin “ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar” şeklinde açıklanması taksim sanatıdır.
يَتَذَكَّرَ - اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Burada geçen mübarek kelimesinin anlamına ilişkin İbn-i Abbas’tan gelen rivayetle bereketin her hayırda çokluk anlamında olduğunu belirtmektedir. (Meydânî, Tefsîr, III, 553)
Ayetin devamındaki لِيَدَّبَّرُٓوا ‘nun aslı لِيَتَدَبَّرُٓوا ‘dur. ت harfi, د ’e idgam edilmiştir. (Celâleyn Tefsiri)
Sülasisi دبر olan يَدَّبَّرُٓوا ve sülasisi ذكر olan يَتَذَكَّرَ fiilleri تفعّل babındadır. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar. Bu babta en çok kullanılan anlam tekellüf (zorlanmak) tür.
Mübarek, dinî ve dünyevî faydaları çok olan şey demektir. (Ebüssuûd)
Tedebbür: Sahibinin murad ettiği manaları bilmesini sağlayan tefekkür ve derin düşünmedir. Hatta bu az kelimeyle çok mananın ifade edildiği öyle bir kelamdır ki; kişi ne kadar çok tedebbür ederse ilk bakışta aklına gelmeyen pek çok mana aklına gelir. Buna en yakın örnek yukarıda geçen ve وما خَلَقْنا السَّماءَ والأرْضَ وما بَيْنَهُما باطِلًا sözüyle başlayıp أمْ نَجْعَلُ المُتَّقِينَ كالفُجّارِ sözüne kadar devam eden 27. ayeti kerimedir.
Tezekkür: Unutmuş olsa bile doğru olarak bildiğini hatırlamak ve gaflet edilmemesi gerekeni de zihinde canladırmak demektir ki önemli olan budur. Kur'an insanların güçlerinin yettiği kadar manaları üzerinde düşünmeleri ve kapalı yerlerini ortaya çıkarmaları için hazırlanmıştır. Ardı ardına gelen alimler ayetleri benzerleriyle birlikte ve içerdiği öğüt veya gafletten uyarıları hatılatsalar da Kur’an’daki sırların tamamına eremezler.