اَمْ نَجْعَلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَالْمُفْسِد۪ينَ فِي الْاَرْضِۘ اَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّق۪ينَ كَالْفُجَّارِ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَمْ | yoksa |
|
2 | نَجْعَلُ | tutacağız |
|
3 | الَّذِينَ | kimseleri |
|
4 | امَنُوا | inanan(ları) |
|
5 | وَعَمِلُوا | ve yapanları |
|
6 | الصَّالِحَاتِ | iyi işler |
|
7 | كَالْمُفْسِدِينَ | bozgunculuk yapanlar gibi (mi?) |
|
8 | فِي |
|
|
9 | الْأَرْضِ | yeryüzünde |
|
10 | أَمْ | yoksa |
|
11 | نَجْعَلُ | tutacağız |
|
12 | الْمُتَّقِينَ | muttakileri |
|
13 | كَالْفُجَّارِ | yoldan çıkanlar gibi (mi?) |
|
Yukarıdaki bölümün sonunda “hesap günü”nü unutmanın, yani âhirete ve oradaki büyük yargılamaya inanmamanın insanın ebedî hayatıyla ilgili doğuracağı tehlikeye dikkat çekilmişti. Burada ise âhiret hayatının gerçekliğinin aklî ve mantıkî gerekçesi ortaya konmaktadır. Buna göre Allah göğü, yeri ve ikisi arasındakileri yani evreni ve evrendekileri boş yere yaratmamıştır. Yaratılışın mutlaka bir anlamı, hikmeti, amacı vardır. İnsan davranışları bakımından bu amaç nihaî adaletin yerini bulmasıdır. Şu halde, inkârcıların zannettiklerinin aksine, bu dünyanın ötesinde yeni bir âlem ve yeni bir hayat olacak; bu dünyadaki inkâr ve kötülükleriyle cezayı hak edenler öteki dünyada “ateş” kavramıyla dile getirilen azapla cezalandırılacaktır. Bu dünyada inanıp erdemli ve yararlı işler yapanlarla yer yüzünde fesat çıkaranlar, günah işlemekten sakınanlarla günaha boğulanlar o dünyada asla bir tutulmayacak, herkes ilâhî adalete göre hak ettiği karşılığı bulacaktır. 28. âyette sorulu bir anlatım tarzının seçilmesi, bu sonucun kesinliğini vurgulama amacı taşır. 29. âyete göre Allah Teâlâ peygamberine kutsal kitabı Kur’an-ı Kerîm’i göndermiştir ki insanlar onu okuyup dinleyerek âyetleri üzerinde düşünsünler de doğru inanca ulaşmanın, erdemli ve yapıcı işlerle meşgul olmanın nihaî anlamda kendileri için tek kurtuluş yolu olduğunu anlasınlar.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 578اَمْ نَجْعَلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَالْمُفْسِد۪ينَ فِي الْاَرْضِۘ اَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّق۪ينَ كَالْفُجَّارِ
اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini tayin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: 1. Muttasıl اَمْ . Munkatı’ اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَجْعَلُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. Değiştirme manasına gelen جَعَلَ kelimesi 3 şekilde gelir:
1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek
2. Bir halden başka bir hale geçmek
3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek.
Bu ayette “bir halden başka bir hale geçmek” manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl نَجْعَلُ ‘nun birinci mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. عَمِلُوا atıf harfi و ‘la makabline matuftur.
عَمِلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. الصَّالِحَاتِ kelimesi عَمِلُوا fiilinin mef’ûlun bihi olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar.
كَالْمُفْسِد۪ينَ car mecruru نَجْعَلُ ‘nun mahzuf ikinci mef’ûlun bihine mütealliktir. فِي الْاَرْضِ car mecruru الْمُفْسِد۪ينَ ‘ye mütealliktir.
اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır. نَجْعَلُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. الْمُتَّق۪ينَ birinci mef’ûlun bih olup nasb alameti ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
كَالْفُجَّارِ car mecruru نَجْعَلُ ‘nun mahzuf ikinci mef’ûlun bihine mütealliktir.
اٰمَنُوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
الصَّالِحَاتِ kelimesi sülâsî mücerred olan صلح fiilinin ism-i failidir.
الْفُجَّارِ kelimesi sülâsî mücerred olan فجر fiilinin ism-i failidir.
الْمُتَّق۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَمْ نَجْعَلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَالْمُفْسِد۪ينَ فِي الْاَرْضِۘ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetteki munkatı’ اَمْ , inkârî hemze ve بل manasındadır.
اَمْ munkatı’ olup içerdiği istifhamın manası da yadırgamadır. Kastedilen şudur: Eğer inkârcıların söylediği gibi, dünyada yapılanlar için bir karşılık batıl ise o zaman düzeltenler ile bozanların, takva sahipleri ile de günahkârların durumu Allah katında eşit olacaktır! Bu grupları eşit kabul eden biri de, ancak akılsızdır; bilge değildir. (Keşşâf)
Ayet-i kerîme’de geçen اَمْ lafzı, inkâr için olan hemze manasındadır. (Celâleyn Tefsirî) Müspet muzari fiil sıygasında gelen cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Muzari fiil istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen soru anlamı dışında, inkâr ve Allah’ın lütfunu ve kudretini görünür kılma amacı için gelen bu cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Yani ‘böyle bir şey olamaz, mümkün değil’ anlamındadır. Ayrıca mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla, istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Fiilin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.
نَجْعَلُ fiilinin mef’ûlü konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan اٰمَنُوا müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üslupta gelen عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle, sıla cümlesine atfedilmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Teşbih ve cer harfi كَ ile mecrur كَالْمُفْسِد۪ينَ , amili نَجْعَلُ olan mahzuf ikinci mef’ûle mütealliktir. فِي الْاَرْضِۘ ise كَالْمُفْسِد۪ينَ ’ye mütealliktir.
Cümledeki teşbih, teşbih edatı zikredildiği için mürsel, vech-i şebeh hazf edildiği için mücmeldir.
Bu teşbih tesviye içindir. Bu sayılanların yeryüzünde aynı-eşit olmadıklarını ifade eder. Çünkü bu dünya hayatında gözlenen şey bu manadan farklıdır. Ahiret hayatındaki insanların yeniden dirilişten sonraki durumları açıklanmıştır. (Âşûr)
اٰمَنُوا - الْمُفْسِد۪ينَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
اٰمَنُوا - الْمُتَّق۪ينَ, ve وَعَمِلُوا - نَجْعَلُ gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اٰمَنُوا ve وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ - كَالْمُفْسِد۪ينَ isim fiil arasında güzel bir iltifat sanatı vardır.
Bu ayette, اٰمَنُوا - الْمُفْسِد۪ينَ ve الْمُتَّق۪ينَ - الْفُجَّارِ kelimeleri arasında tıbâk sanatı vardır. Bu, edebî sanatların en güzellerindendir.
اَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّق۪ينَ كَالْفُجَّارِ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetteki munkatı اَمْ , inkârî hemze ve بل manasındadır. Müspet muzari fiil sıygasında gelen cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Muzari fiil istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve inkâr kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Teşbih ve cer harfi كَ ile mecrur olarak gelen كَالْفُجَّارِ , amili نَجْعَلُ olan mahzuf ikinci mef’ûle mütealliktir.
Cümledeki teşbih, teşbih edatı zikredildiği için mürsel, vech-i şebeh hazf edildiği için mücmeldir. الْمُتَّق۪ينَ müşebbeh, الْفُجَّارِ müşebbehün bihtir.
نَجْعَلُ - اَمْ kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الْفُجَّارِ - الْمُفْسِد۪ينَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
الْمُتَّق۪ينَ - الْفُجَّارِ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.