قَالَ رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَهَبْ ل۪ي مُلْكاً لَا يَنْبَغ۪ي لِاَحَدٍ مِنْ بَعْد۪يۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi |
|
2 | رَبِّ | Rabbim |
|
3 | اغْفِرْ | affet |
|
4 | لِي | beni |
|
5 | وَهَبْ | ve ver |
|
6 | لِي | bana |
|
7 | مُلْكًا | bir mülk (hükümdarlık) |
|
8 | لَا |
|
|
9 | يَنْبَغِي | nasib olmayan |
|
10 | لِأَحَدٍ | hiç kimseye |
|
11 | مِنْ |
|
|
12 | بَعْدِي | benden sonra |
|
13 | إِنَّكَ | çünkü sensin |
|
14 | أَنْتَ | sen |
|
15 | الْوَهَّابُ | çok lutfeden |
|
Süleyman’ın sınavdan geçirilmesi ve tahtının üstüne ceset konulmasının ne anlama geldiği, Allah’tan bağışlanmasını dilemesine sebep olan hatasının ne olduğu konularında tefsirlerde yine İsrâiliyat türünden bazı rivayetler ve bir peygamberin kişiliğine yakışmayan hikâyeler bulunmaktadır (meselâ bk. Taberî, XXIII, 156-159; Kurtubî, XV, 199-202). Fahreddin Râzî, “haşiv ehli”ne isnat ettiği bu rivayetleri kesinlikle asılsız saymaktadır. Râzî, kendisinin de katıldığı “ehl-i tahkik”in bu rivayetlere yönelttiği eleştirileri sıraladıktan sonra onların kabul edilebilir gördükleri ihtimalleri özetle şöyle açıklar: a) Hz. Süleyman, yeni doğan bir çocuğunu kötü güçlerden korumak için planlar düşünmekle birlikte Allah’a tevekkül etmeyi unuttuğu için korktuğu başına gelmişti; bu olay onun için bir sınavdı. Nitekim çocuğun cesedini tahtında görünce hatasının farkına varıp Allah’tan af dilemiştir. b) Bir hadise göre Hz. Süleyman, bir ara Allah yolunda savaşacak yiğit evlatları doğması için eşleriyle yatacağını söylemiş; fakat “inşaallah” demeyi unuttuğu için sadece bir kötürüm oğlu olmuş, böylece beklentisi gerçekleşmemişti (Buhârî, “Enbiyâ”, 40; Müslim, “Eymân”, 23). İşte Süleyman’ın sınavı bu olay olabilir. Buna göre onun Allah’tan af dilemesinin sebebi “inşaallah” demeyi unutmasıdır; tahtına ceset bırakılması ise temsilî bir anlatım olup doğan sakat çocuğa işaret eder. c) Hz. Süleyman’ın hastalıkla imtihan edildiği, hastalık yüzünden çok zayıflayıp tahtında âdeta ceset gibi göründüğü de düşünülebilir. d) Nihayet burada Süleyman’ın büyük bir felâket beklentisi içine girdiği, böyle bir kaygı ve korku yüzünden zayıflayıp âdeta cesede döndüğü anlatılmak istenmiş olabilir (XXVI, 208-209).
Bize göre bu âyetlerde değinilen olayın mahiyetinden ziyade Kur’an’ın vermek istediği mesaj önemlidir. O mesaj da şudur: Hz. Süleyman gibi Allah’ın, “O ne iyi kuldu” diye övdüğü (30. âyet), kendi yanında kesin bir yakınlık derecesine sahip olduğunu bildirdiği (40. âyet) büyük bir peygamber ve çok güçlü bir hükümdar bile bazı sıkıntılarla veya hatalarla imtihan edilebilir ve edilmiştir. Şu halde Allah katındaki mânevî mertebesi ve dünyadaki gücü ne olursa olsun her insan Allah’ın yardımına, himayesine, affına ve keremine muhtaçtır; hiç kimse maddî gücüne, hatta mânevî mertebesine güvenerek kendisini Allah’tan bağımsız hissetmemeli, bu anlama gelebilecek bir tutum içine girmemelidir. Burada ayrıca şu hususlara da işaret edilmiştir: 1. İnsanın gönlü Allah ile birlikte olduğu, sorumluluğunu hissettiği sürece mal sevgisi kötü değildir, böyle insanlara değerli mallar dünya mutluluğu verdiği gibi onu veren Allah’ı daha çok anıp şükretmesine de vesile olacaktır. 2. Bir kimsenin, Hz. Süleyman gibi yeryüzünde hakkı, iyilik ve adaleti hakim kılma niyetiyle varlığını ve gücünü Allah yoluna adaması, mal ve iktidar sevgisinin kendisine Allah’ı unutturmasına izin vermemesi, hatalarını görüp hemen tövbe ve istiğfarla tamir etmesi, adalete riayet etmesi ve nefsinin zararlı isteklerine karşı dirençli olması şartıyla en yüksek seviyede siyasi güç ve iktidar istemesinde bir sakınca yoktur.
Hz. Süleyman’ın, “Benden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık (mülk) ver bana” şeklinde çevirdiğimiz duasıyla Allah’tan siyasî iktidar değil, bir peygamber olarak yalnız kendisine mahsus olmak üzere mûcize gerçekleştirme gücü istediği de belirtilir. Nitekim arkasından ona verilen mûcizevî güçler anlatılmaktadır (bu ve başka yorumlar için bk. Râzî, XXVI, 209-210).
قَالَ رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَهَبْ ل۪ي مُلْكاً لَا يَنْبَغ۪ي لِاَحَدٍ مِنْ بَعْد۪يۚ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Mekulü’l-kavli رَبِّ ‘dir. قَالَ fiilinin mef‘ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
Nida harfi ve muzâfun ileyh mahzuftur. رَبِّ kelimesinin sonundaki esre, mütekellim zamirinden ivazdır.
Münada alem ise veya mütekellim ي ’sına muzâfsa yahut nida edilen, nida edenin yakınında bulunursa nida harfi hazf edilebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Nidanın cevabı اغْفِرْ ل۪ي ‘dir. اغْفِرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir zamir أنت ‘dir. ل۪ي car mecruru اغْفِرْ fiiline mütealliktir.
وَ atıf harfidir. هَبْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir zamir أنت ‘dir. ل۪ي car mecruru هَبْ fiiline mütealliktir. مُلْكاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
لَا يَنْبَغ۪ي cümlesi مُلْكاً ‘in sıfatı olarak mahallen mansubdur. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَنْبَغ۪ي fiili ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. لِاَحَدٍ car mecruru يَنْبَغ۪ي fiiline mütealliktir. مِنْ بَعْد۪ي car mecruru لِاَحَدٍ ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir.
يَنْبَغ۪ي fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İnfiâl babındadır. Sülâsîsi بغى ‘dir.
Bu bab fiile mutavaat, mücerret yapıdaki asıl anlamıyla kullanılması gibi anlamlar katar.
اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. كَ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. اَنْتَ fasıl zamiridir. الْوَهَّابُ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. الْوَهَّابُ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır.
Mübalağalı ism-i fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)قَالَ رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَهَبْ ل۪ي مُلْكاً لَا يَنْبَغ۪ي لِاَحَدٍ مِنْ بَعْد۪يۚ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nida harfinin, mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işaret olmak üzere hazf edilmesi îcâz-ı hazif sanatıdır. Kelimenin sonundaki esre, mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır.
Veciz anlatım kastıyla gelen رَبِّ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Süleyman, şan ve şeref kazanmıştır.
Nidanın cevabı olan اغْفِرْ ل۪ي cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Emir üslubunda gelmesine karşın cümle, dua manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Emir fiil aslen; makam bakımından yukarıda olan bir kişinin, makam bakımından daha alt seviyede olan birinden henüz husûle gelmemiş bir fiilin yapılmasını istemek için vaz edilmiştir(ki buna isti'lâ yoluyla denir). Vücûb ifade eder. Eğer emir alt seviyede olan birinden daha üst seviyede olan birine yönelik olursa buna ‘dua’ denir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
وَهَبْ ل۪ي مُلْكاً cümlesi, aynı üslupta gelerek makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
مُلْكاً ‘deki tenvin nev, kesret ve tazim ifade eder.
لَا يَنْبَغ۪ي لِاَحَدٍ مِنْ بَعْد۪يۚ cümlesi مُلْكاً için sıfattır. Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade eder.
Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
لِاَحَدٍ ‘deki tenvin, kıllet ve umum ifade eder. Menfî siyakta nekre, umum ve şümule işarettir.
Bu ayet, din işlerinin dünya işlerine takdim edilmesi gerektiğine delalet etmektedir. Çünkü Süleyman (as) ilk önce affını istemiş, daha sonra da mülk verilmesi talebinde bulunmuştur. Ayrıca bu ayet, Allah’tan mağfiret talebinde bulunmanın, dünyada çeşitli hayır kapılarının açılmasına vesile olduğuna da delalet etmektedir. Çünkü Süleyman (as), ilk önce bağışlanmasını talep etmiş, daha sonra da bunu, mülk talebinde bulunmaya vesile kılmıştır. (Fahreddin er-Râzî)
Hazret-i Süleyman'ın niyazında bağışlanma talebinin, hükümdarlık verilmesi talebinden önce zikredilmesi, peygamberlerin ve salihlerin geleneklerine uygun olarak din işlerine fazla ehemmiyet vermesinden ve bu niyazın icabet için daha etkili olmasından dolayıdır. (Ebüssuûd)
اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ
Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
اِنَّ ve fasıl zamiri ile tekid edilmiş isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir. اَنْتَ , fasıl zamiridir.
Fasıl zamiri, kasr ifade etmiştir. (Âşûr)
Mübteda ve haber arasındaki kasrda, اَنْتَ mevsuf/maksûrun aleyh, الْوَهَّابُ sıfat/maksûr olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.
Dua manasında, haberî üslupla gelen cümle, muktezâ-i zâhirin hilafına olduğu için mecâz-ı mürsel mürekkebdir.
Hz. Süleyman, Allah’ın bilgisi dahilndeki bir haberi verirken اِنّ۪ٓ tekid edatı ve fasıl zamiri kullanmış ve muktezâ-i zâhirin hilafına bir üslup tercih etmiştir. Ancak Hz. Süleyman’ın, haberi tekid edatıyla pekiştirerek vermesi, durumunun kendi ruhunda bıraktığı tesiri belirtmek üzere, içinde bulunduğu ruh halinin yansımasıdır. Bu yönüyle haber muktezâ-i zâhirden çıksa da, muktezâ-i hale mugayir değildir. Maksat, Allah Teâlâ’ya haber vermek değil, onun merhametini harekete geçirmektir.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve fasıl zamiri sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
هَبْ - الْوَهَّابُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.