وَاذْكُرْ عِبَادَنَٓا اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ
Mekke putperestlerinin İslâm davetini reddetmedeki akıl almaz ısrarları ve küstahça davranışları karşısında Hz. Peygamber’e geçmiş peygamberlerin ve diğer sâlih kulların güçlü iradeleri, basiretli tutumları hatırlatılmaktadır. Onlar, dünyada sıkıntı çekseler bile âhiret yurdunu asla unutmadıkları için Allah kendilerini günahlardan arındırmış, ruhlarını ismet (günahsızlık) sıfatıyla donatmış; bu sayede Allah katında seçkinler ve iyiler arasında yer almışlardır. Bu âyetlerin ifadesine göre anılan şahsiyetler şu üç değerli lutfa mazhar olmuşlardır: a) Allah onları günahlardan korumuştur; b) Kendilerini seçkinler arasına almıştır; c) İyilerden saymıştır. Bu mazhariyetlerin sebebi ise onların “âhiret yurdunu hatırda tutmadaki samimiyetleri”, bu husustaki titizlik ve kararlılıklarıdır. Çünkü genellikle insanı dünya hayatında bazı zevkleri tatma arzusu veya bazı sıkıntılardan kurtulma telâşı kötülüklere itmekte; dinin ve ahlâkın buyruklarını yerine getirmekten uzaklaştırmakta; böylece o kişi zevk arzusu ve elem korkusuyla kolayca kötülüklere teslim olabilmektedir; bu ise dinî ve ahlâkî bakımdan tam bir çöküştür. İşte insanı bu çöküşten kurtaracak olan da âhiret bilincinin canlı olmasıdır. Çünkü bu bilinç insanda şu inancı güçlendirecek ve etkin kılacaktır: Allah’ın buyruk ve yasalarını hiçe sayarak dünyada bazı zevkleri tatsak bile bunlardan çok daha fazlasını âhirette kaybedeceğiz; kezâ bazı kederlerden kurtulsak bile âhirette bunlardan daha fazlasına mâruz kalabiliriz. Böylece âhiret bilinci ve sorumluluğu dinî ve ahlâkî hayatın tam bir güvencesi olmaktadır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 585-586وَاذْكُرْ عِبَادَنَٓا اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ
وَ istînâfiyyedir. Fiil cümlesidir. اذْكُرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
عِبَادَنَٓا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri نَٓا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِبْرٰه۪يمَ kelimesi عِبَادَنَٓا ‘dan atf-ı beyân veya bedel olup fetha ile mansubdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِسْحٰقَ ve يَعْقُوبَ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. اُو۬لِي isimlerin sıfatı olup, cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti ي ‘dır.
الْاَيْد۪ي muzâfun ileyh olup, ي üzere mukadder kesra ile mecrurdur. الْاَبْصَارِ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاذْكُرْ عِبَادَنَٓا اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ
وَ , istînâfiyyedir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz.Peygamberdir.
Ayetin ilk cümlesi emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.
عِبَادَنَٓا izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması kulları tazim ve teşrif içindir.
اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ , mef’ûl olan عِبَادَنَٓا ’dan bedeldir. Bedel, kapalı bir ifadeyi açmak, açık olanı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
اُو۬لِي الْاَيْد۪ي , öncesinde gelen isimlerin sıfatıdır. Cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için cer alameti ي ’dir. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
الْاَبْصَارِ , muzâfun ileyh olan الْاَيْد۪ي ’ye matuftur. Cihet-i câmia, temâsüldür.
اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ ifadesinde istiare vardır. الْاَيْد۪ي kuvvet, الْاَبْصَارِ basiret anlamında müstearun leh olmuştur.
اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ ifadesi, amel-i salihten kinayedir. (Zemahşerî)
عِبَادَنَٓا lafzından sonra اِبْرٰه۪يمَ , اِسْحٰقَ ve يَعْقُوبَ isimlerinin sayılması taksim sanatıdır.
الْاَيْد۪ي - الْاَبْصَارِ ve يَعْقُوبَ - اِسْحٰقَ - اِبْرٰه۪يمَ gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ ifadesi, عِبَادَنَٓا (kullarımız) kelimesine atf-ı beyandır; kelimeyi عَبْدَنا şeklinde okuyan ise sadece İbrahim’i atf-ı beyan yapmış; sonra da neslini, yani İshak ve Yakub’u عَبْدَنا kelimesine atfetmiş olur. (Keşşâf)
اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ [Kuvvet ve basiret sahipleri] terkibinde istiâre-i tasrîhiyye vardır. Zira Yüce Allah الْاَيْد۪ي (eller) kelimesini ibadet kuvveti için الْاَبْصَارِ (gözler) kelimesini de dinde basiret için müsteâr olarak kullanmıştır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
İbrahim, İshak ve Yakub isimlerinin sayılmasında ıttırad sanatı vardır.
Ittırad, övülen kişinin ve silsilesinin zorlamaksızın doğum sırasına uygun olarak zikredilmesidir. Bu şekilde övülen kişinin silsilesinin manayı bozmayacak, sıkmayacak şekilde sıralanması muhataba zevk verir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ [Eller ve gözler sahibi] taatta kuvvetli ve dinde basiretli demektir ya da büyük işler ve şerefli ilimler sahibi demektir. İş yerine eller demesi, çoğu işlerin onlarla yapılmasından, marifetler yerine de gözler demesi de bakmanın marifetin başı olmasındandır. Bunda cahil tembellere ima vardır, çünkü onlar kötürümler ve körler gibidirler. (Beyzâvî)