Sâd Sûresi 46. Ayet

اِنَّٓا اَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِۚ  ...

Şüphesiz biz onları, ahiret yurdunu düşünme özelliği ile (temizleyip) ihlâslı kimseler kıldık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّا elbette biz
2 أَخْلَصْنَاهُمْ onları ihlaslı (kul) yaptık خ ل ص
3 بِخَالِصَةٍ samimiyetle خ ل ص
4 ذِكْرَى düşüncesiyle ذ ك ر
5 الدَّارِ ahiret yurdu د و ر
 

Mekke putperestlerinin İslâm davetini reddetmedeki akıl almaz ısrarları ve küstahça davranışları karşısında Hz. Peygamber’e geçmiş peygamberlerin ve diğer sâlih kulların güçlü iradeleri, basiretli tutumları hatırlatılmaktadır. Onlar, dünyada sıkıntı çekseler bile âhiret yurdunu asla unutmadıkları için Allah kendilerini günahlardan arındırmış, ruhlarını ismet (günahsızlık) sıfatıyla donatmış; bu sayede Allah katında seçkinler ve iyiler arasında yer almışlardır. Bu âyetlerin ifadesine göre anılan şahsiyetler şu üç değerli lutfa mazhar olmuşlardır: a) Allah onları günahlardan korumuştur; b) Kendilerini seçkinler arasına almıştır; c) İyilerden saymıştır. Bu mazhariyetlerin sebebi ise onların “âhiret yurdunu hatırda tutmadaki samimiyetleri”, bu husustaki titizlik ve kararlılıklarıdır. Çünkü genellikle insanı dünya hayatında bazı zevkleri tatma arzusu veya bazı sıkıntılardan kurtulma telâşı kötülüklere itmekte; dinin ve ahlâkın buyruklarını yerine getirmekten uzaklaştırmakta; böylece o kişi zevk arzusu ve elem korkusuyla kolayca kötülüklere teslim olabilmektedir; bu ise dinî ve ahlâkî bakımdan tam bir çöküştür. İşte insanı bu çöküşten kurtaracak olan da âhiret bilincinin canlı olmasıdır. Çünkü bu bilinç insanda şu inancı güçlendirecek ve etkin kılacaktır: Allah’ın buyruk ve yasalarını hiçe sayarak dünyada bazı zevkleri tatsak bile bunlardan çok daha fazlasını âhirette kaybedeceğiz; kezâ bazı kederlerden kurtulsak bile âhirette bunlardan daha fazlasına mâruz kalabiliriz. Böylece âhiret bilinci ve sorumluluğu dinî ve ahlâkî hayatın tam bir güvencesi olmaktadır. 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 585-586
 

اِنَّٓا اَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِۚ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  

اَخْلَصْنَاهُمْ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

اَخْلَصْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

بِخَالِصَةٍ  car mecruru  اَخْلَصْنَاهُمْ  fiiline mütealliktir. ذِكْرَى  kelimesi  خَالِصَةٍ ‘den bedel olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. الدَّارِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.   

اَخْلَصْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  خلص ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

خَالِصَةٍ  kelimesi, sülasi mücerredi  خلص  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنَّٓا اَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِۚ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)

اِنَّٓ ’nin haberi olan  اَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِۚ ‘in mazi fiil sıygasında fiil cümlesi olarak gelmesi, hükmü takviye, hudûs, sebat ve istikrar ifade etmiştir.

اَخْلَصْنَاهُمْ  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

بِخَالِصَةٍ  car mecruruاَخْلَصْنَاهُمْ  fiiline mütealliktir.  الدَّارِ ‘a muzâf olan  ذِكْرَى , car mecrur  بِخَالِصَةٍ ’den bedeldir. Bedel, kapalı bir ifadeyi açmak, açık olanı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

الدَّارِ , Ahiret’ten kinayedir. Ahiret yerine yurt demesi şunun içindir; gerçek yurt odur, dünya ise geçittir. (Beyzâvî) 

خَالِصَةٍ - اَخْلَصْنَا  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.  

ذِكْرَى  kelimesi تذكُّر  (hatırlama) manasında kullanılmıştır. Bu ayette, sürekli ahiret yurdunu hatırlamak anlamındadır. (Meydânî, Tefsîr, IV, 54-55.)

ذِكْرَى الدَّارِ  ifadesi sürekli ahireti hatırlamaları ve ona yönelip dünyayı hatırlamayı unutmaları yahut ahireti hatırlatmaları ve ona teşvik etmeleri, dünyadan el-etek çektirmeleri anlamındadır; nitekim peygamberlerin durumu ve adeti böyledir. Şöyle de denilmiştir: ذِكْرَى الدَّارِ  dünyada güzel bir övgü ve başkasına nasip olmayan bir doğru sözlülük (lütfetmek) anlamındadır. (Keşşâf)

بِخَالِصَةٍ  ‘deki  بِ  harf-i ceri sebebiyyedir. Onları ismet vasıfları nedeniyle uyarır. (Âşûr)