وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرٰى رِجَالاً كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ الْاَشْرَارِۜ
İnkârcıların “vaktiyle kötülerden saydıkları adamlar”, onların bâtıl inançlarını ve erdemsiz yaşayışlarını reddeden, bu sebeple de onlar tarafından değersiz sayılıp alay ve hakarete mâruz kalan müminlerdir. Burada, inkârcıların âhiretteki kötü âkıbetleriyle yüz yüze gelince asıl değersizlerin, hor görülmeyi hak edenlerin kendileri olduğunu anlayacaklarına işaret edilmektedir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 588Şerara شرر :
Nasıl ki hayır (خَيْر)herkesin arzuladığı şey ise,(شَرّ) şer de herkesin kaçındığı şeydir.
Ortalığa dağılan ve saçılan ateş parçaları/kıvılcıma شَرار النّار denir. Şerli olduklarına inanıldığı için böyle isimlendirilmişlerdir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de sadece iki farklı isim formunda 31 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri şer, şirret ve şerirdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرٰى رِجَالاً كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ الْاَشْرَارِۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. Atıf harfi olması da caizdir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli مَا لَنَا لَا نَرٰى ‘dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
مَا istifham harfi, mübteda olarak mahallen merfûdur. لَنَا car mecruru mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.
لَا نَرٰى cümlesi لَنَا ‘nın zamirinden hal olup mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal menfi (olumsuz) fiil cümlesi olarak geldiğinde başında و gelebilir de gelmeyebilir de. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. نَرٰى fiili ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. رِجَالاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. كُنَّا نَعُدُّهُمْ cümlesi رِجَالاً ‘ın sıfatı olarak mahallen mansubtur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كُنَّا sükun üzere mebni mazi, nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. نَا mütekellim zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
نَعُدُّهُمْ fiili كُنَّا ’nın haberi olarak mahallen mansubdur.
نَعْمَلُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مِنَ الْاَشْرَارِ car mecruru نَعُدُّهُمْ fiiline mütealliktir.
وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرٰى رِجَالاً كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ الْاَشْرَارِۜ
وَ , istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan مَا لَنَا cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham ism-i مَا , mübtedadır, haberi mahzuftur. Car mecrur لَنَا , bu mahzuf habere mütealliktir. Cümlenin müsnedinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
لَا نَرٰى رِجَالاً cümlesi, لَنَا ‘daki zamirden haldir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
Nakıs fiil كَان ’nin dahil olduğu كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ الْاَشْرَارِۜ cümlesi, رِجَالاً kelimesinin sıfatıdır. Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. نَعُدُّهُمْ cümlesi, كُنَّا ’nın haberidir.
كَان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
كَان ’in haberi muzari fiil olduğunda, genellikle devam edegelen maziye, âdet haline gelmiş davranışlara delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ‘nin Fiili ve Kur’an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)
رِجَالاً ’deki tenvin tahkir ifade eder.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, metbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
كُنَّا ’nın haberinin muzari fiil olarak gelmesi bu yaptıklarının yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Halidi, Vakafat s. 112)
Bu sözleriyle aşağılık gördükleri ve alay ettikleri fakir Müslümanları kastetmişlerdir. (Beyzâvî)
İnkârcılar, Ebu Cehil vb azgınlar derler ki,: 'Kendilerini (dünyada iken) kötülerden saydığımız kimseleri (burada) niçin görmüyoruz? Bu ifadeleri ile Müslümanların fakirlerini kastederler. Onlar Suheyb er-Rumî, Bilâl el-Habeşî, Selman el-Farisî, Habbab, Ammar ve bunlardan başka muhacirlerin fakirlerinden olan diğerleri olup onları hakir görürler ve alay ederek kendilerine aramızdan Allah'ın kendilerine lütuf ve ihsanda bulunduğu kimseler de bunlar mı diye dalga geçerlerdi. Bu gibi kimseleri ”kötüler" diye nitelemeleri; ya hiçbir hayırları, faydaları olmayan alt tabaka, hakir kimseler manasını kastetmeleri ya da bu fakirler kendilerinin dinlerinden olmadıkları için onların gözünde kötü olmalarındandır. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)