لَوْ اَرَادَ اللّٰهُ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَداً لَاصْطَفٰى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۙ سُبْحَانَهُۜ هُوَ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَوْ | eğer |
|
2 | أَرَادَ | isteseydi |
|
3 | اللَّهُ | Allah |
|
4 | أَنْ |
|
|
5 | يَتَّخِذَ | edinmek |
|
6 | وَلَدًا | çocuk |
|
7 | لَاصْطَفَىٰ | elbette seçerdi |
|
8 | مِمَّا |
|
|
9 | يَخْلُقُ | yarattıklarından |
|
10 | مَا | ne |
|
11 | يَشَاءُ | diliyorsa |
|
12 | سُبْحَانَهُ | O (bundan münezzehtir) yücedir |
|
13 | هُوَ | O |
|
14 | اللَّهُ | Allah’tır |
|
15 | الْوَاحِدُ | tek |
|
16 | الْقَهَّارُ | kahredici |
|
لَوْ اَرَادَ اللّٰهُ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَداً لَاصْطَفٰى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۙ
لَوْ gayr-ı cazim şart harfidir. اَرَادَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel amili اَرَادَ ‘nin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
يَتَّخِذَ fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. وَلَداً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
لَ harfi لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır. اصْطَفٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
مَا müşterek ism-i mevsûl مِنْ harf-i ceriyle اصْطَفٰى fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası يَخْلُقُ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. Aid zamir mahzuftur.
يَخْلُقُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. مَا müşterek ism-i mevsûl mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Aid zamir mahzuftur. İsm-i mevsûlun sılası يَشَٓاءُ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
يَشَٓاءُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
يَتَّخِذَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi أخذ ’dir.
اصْطَفٰى fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi صفو ‘dir.İftial babının fael fiili ص ض ط ظ olursa iftial babının ت si ط harfine çevrilir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
سُبْحَانَهُۜ هُوَ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
سُبْحَانَهُ mahzuf fiilin mef’ûlü mutlakı olup fetha ile mansubdur. Takdiri, نسبّح (tesbih ederiz.) şeklindedir. Muttasıl zamir هُۜ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. اللّٰهُ lafza-i celâl haber olup lafzen merfûdur.
الْوَاحِدُ lafza-i celâl’in sıfatı olup merfûdur. الْقَهَّارُ ikinci sıfatı olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْقَهَّارُ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır.
Mübalağalı ism-i fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَوْ اَرَادَ اللّٰهُ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَداً لَاصْطَفٰى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۙ
Ayet istînafiyye olarak fasılla gelmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır.
Müspet mazi fiil sıygasındaki اَرَادَ اللّٰهُ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَداً cümlesi şarttır.
لَوْ harfinin geldiği cümlelerde hem şart hem de ceza fiili mazi olur. Ancak bir nükte için muzariye de dahil olabilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لَوْ şart edatı; şart ilişkisi kurar. Bu edat, gerçekleşmeyen iki fiil arasındaki ayrılmazlık ilişkisini ifade eder. Nahivciler ِ لَوْ edatını “şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır” diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle “şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını” ifade eder. Bu tanıma göre cevabın gerçekleşmediğine açık bir şekilde delalet eder. Yani şartın imkânsızlığında cevabın da imkânsızlığını ifade eden bir edat olmaktadır. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki يَتَّخِذَ وَلَداً cümlesi, masdar teviliyle اَرَادَ fiilinin mef’ûlu olarak nasb mahallindedir.
Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Şartın cevabı لَ karinesiyle gelen لَاصْطَفٰى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۙ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur مِمَّا , önemine binaen mef’ûl olan مَا يَشَٓاءُۙ ‘ya takdim edilmiştir.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Mecrur mahaldeki مَا müşterek ism-i mevsûlu, مِنْ harfiyle birlikte اصْطَفٰى fiiline mütealliktir. Sılası olan يَخْلُقُ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لَاصْطَفٰى fiilinin mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ‘nın sılası olan يَشَٓاءُۜ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fiilin mef’ûlü, yani dilediği şey belirtilmemiştir. يَشَٓاءُ fiili, müteaddi olduğu halde mef’ûlünün hazf edilmesi umum ifade edip zihni devreye sokar, geniş düşünmeye imkan sağlar.
Genel olarak شَٓاءُ fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazf edilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garîb birşey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مَّا ’nın tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَلَداً ’deki tenvin tahkir ifade eder.
اَرَادَ - يَشَٓاءُۙ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
سُبْحَانَهُۜ
Beyanî istînâf veya itiraziyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. سُبْحَانَهُ ifadesi, takdiri نسبّح (Tesbih ederiz) olan fiilin mef’ûlü mutlakıdır. Bu takdire göre cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
İtiraz cümlesi bu ayette tenzih ve tazim gayesiyle gelmiştir.
İtiraz, peş peşe gelen iki söz veya sadece bir sözün içerisinde, îrabda mahalli olmayan bir veya daha fazla ara cümle getirilerek yapılan ıtnâbdır.
هُوَ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
Ayetin son cümlesi beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatı vardır.
Müsnedin الْ takısıyla marife gelmesi, haberin biliniyor olduğunu belirtmesi yanında, isnadın Allah Teâlâ’ya olduğu karinesiyle kasr ifade eder. Haberin mübtedaya has olduğu kesin bir dille belirtilmiştir. Ayrıca bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’ân Işığında Belağat Dersleri, Meânî İlmi, s. 218)
Hasr kastedilerek bu iki isim marife olarak gelmiştir. Sadece Allah Teâlâ bu iki vasıfta kemâl derecededir. Bu iki vasıfta kemâl dereceye sahip olan Allah Teâlâ’dan başka hiçbir varlık yoktur. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 24)
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Lafz-ı celâl için iki sıfat olan الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ kelimelerinin aralarında وَ olmadan gelmesi her ikisinin birden müsnedün ileyhte mevcut olduğuna işaret eder.
Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır. Her ikisi de mübalağa vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
Cümle, mesel tarikinde olmayan tezyîldir. Tezyîl, anlamı tekid eden ıtnâb sanatıdır.
Tezyîl, bir cümlenin diğer bir cümleyi takip etmesi ve tekid etmek amacıyla birincinin manasını kapsaması ve onu sağlamlaştırmasına verilen isimdir. Bu iki şekilde olmaktadır: Birinci cümle, ikinci cümlenin ya mantukunu ya da mefhumunu tekid etmektedir. (Ar. Gör. Ömer Kara Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)