وَيُنَجِّي اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا بِمَفَازَتِهِمْۘ لَا يَمَسُّهُمُ السُّٓوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Bir yoruma göre inkârcıların âhirette yüzlerinin rengi kararacak ve onlar bu görünüşleriyle diğer insanlardan kolaylıkla ayırt edilebileceklerdir (İbn Atıyye, IV, 539; İbn Âşûr, XXIV, 49). Râzî’ye göre bu, sıradan bir kararma değil, âdeta onların Allah hakkındaki cehaletlerine ve uydurma inançlarına işaret eden özel damga şeklinde bir siyahlık olacaktır (XXVII, 9). Başka bir yoruma göre kıyamet gününde inkârcıların korku ve kederden yüzleri simsiyah kesilecek, müminlerin de sevinç ve mutluluktan yüzleri aydınlanacaktır (bk. Âl-i İmrân 3/106). 61. âyet müminlerin bu mutluluğunu ve sebebini özetlemektedir.
“Amaca ulaşma” olarak çevirdiğimiz 61. âyet metnindeki mefâze kelimesi, “kurtuluş (fevz, felâh), ameller” gibi farklı şekillerde açıklanmıştır. Süddî’ye atfedilen bir yorumda aynı kelimenin bu bağlamda “erdemli işler” anlamına geldiği de belirtilmektedir (Taberî, XXIV, 22; İbn Atıyye, IV, 539).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 629وَيُنَجِّي اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا بِمَفَازَتِهِمْۘ لَا يَمَسُّهُمُ السُّٓوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُنَجِّي fiili ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اتَّقَوْا ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur.
اتَّقَوْا sükun üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
بِمَفَازَتِهِمْ car mecruru يُنَجِّي fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَا يَمَسُّهُمُ السُّٓوءُ hal cümlesi olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal menfi (olumsuz) fiil cümlesi olarak geldiğinde başında و gelebilir de gelmeyebilir de. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَمَسُّهُمُ damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. السُّٓوءُ fail olup lafzen merfûdur. هُمْ يَحْزَنُونَ atıf harfi و ‘la makabline matuftur.
Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. يَحْزَنُونَ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يَحْزَنُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
اتَّقَوْا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi وقى ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.وَيُنَجِّي اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا بِمَفَازَتِهِمْۘ
Ayet atıf harfi وَ ’la …تَرَى cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Önceki ayetle mukabele oluşturmuştur. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari sıyganın tercih edilmesi, anlama hudûs, teceddüt ve istimrar anlamı katmıştır. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
اَنْجَيَ fiili, افعال babından olup zorluktan ve sıkıntıdan kurtarma konusunda hızlı olunması gereken durumlarda kullanılır. Aynı kökten türeyen نَجَّي fiili ise تفعيل babındandır ve çoğunlukla kurtarma fiilinde bir müddet bekleme ve ona zaman tanımanın söz konusu olduğu yerlerde kullanılır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Kur’an Kelimelerinin Sırlı Dünyası, s. 113)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması tazim, teberrük ve hükmün kesinliğini bildirmek içindir.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Mef’ûl konumundaki has ism-i mevsul الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan اتَّقَوْا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
يُنَجِّي fiiline müteallık olan car mecrur بِمَفَازَتِهِمْۘ ’deki بِ harfi, karşılık-bedel anlamındadır. Kelime, masdar kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.
يُنَجِّي - بِمَفَازَتِهِمْۘ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
لَا يَمَسُّهُمُ السُّٓوءُ
Bu cümle ism-i mevsûlun halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Veya beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
مسّ fiili السُّٓوءُ ‘ya nispet edilmiştir. Bu ifadede istiare vardır. Canlılara mahsus olan dokunma fiili zarara nispet edilmiş, böylece cansız olan bir şey canlı yerinde kullanılmıştır.
Zararın dokunması ibaresinde sebep-müsebbep alakasıyla mecaz-ı mürsel olduğu da söylenebilir.
وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Bu cümle atıf harfi وَ ‘la hal cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. nefy harfinin müsnedün ileyhten önce gelmesi kasr ifade etmiştir.
Müsnedün ileyhi takdim edilmiş terkîbin müsbet ve müsnedin fiil olması halinde bu terkip; Sa‘d ve Dr. Fâdıl Hasan Abbas’a göre yine tahsis ifade eder. Ancak Sekkakî bunun tahsis ifade etmediği görüşündedir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlenin müsnedi muzari fiil sıygasında gelmiştir. Bu durum hükmü takviye, teceddüt ve istimrar ifade eder. Ayrıca muzari fiil muhatabın dikkatini tecessüm özelliğiyle uyararak konuyu anlamasında yardımcı olur.
وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ibaresinden korku ve hüznün devamlı olmayacağı değil fakat hiçbir zaman olmayacağı anlamı çıkarılmıştır. Çünkü burada nefy harfi لَا her ne kadar geniş zaman fiiline dahil olmuşsa da makamın gereği olarak devamlılık ifade eder. (Ebüssuûd, Maide/69)
يَحْزَنُونَ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
Burada ولاهم يحزنون cümlesinde, هم munfasıl zamirinin kullanılışı dolayısıyla kasr vardır. “Sadece Allah’ın hidayetine tabi olanlar mahzun olmayacaklar, başkaları değil.” manasını taşımaktadır. Muzari fiilin başına nefy harfinin dahil olması ile de devam ve istimrar manası kazanmıştır. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, s. 489)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette isim cümlesi, fiil cümlesine atfedilmiştir. Aslolan, aynı üsluptaki cümlelerin birbirine atfıdır. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Vasılda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir
Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)
خوف ve حزن arasındaki fark; خوف , insanın gelecekte olacak (henüz meydana gelmemiş) bir işten dolayı kederlenmesi, حزن ise geçmişte bir şeyi kaçırmasından dolayı kederlenmesidir.
السُّٓوءُ - يَحْزَنُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayet, Kıyamet günü, müminler için hiçbir korku ve dehşetin olmayacağına delalet etmektedir. Bu husus, [“Büyük korku ve dehşet onları mahzun etmez”] (Enbiya/103) ayetiyle destek bulur. (Fahreddin er-Razi)