Nisâ Sûresi 130. Ayet

وَاِنْ يَتَفَرَّقَا يُغْنِ اللّٰهُ كُلاًّ مِنْ سَعَتِه۪ۜ وَكَانَ اللّٰهُ وَاسِعاً حَك۪يماً  ...

Eğer ayrılırlarsa, Allah bol lütuf ve nimetiyle onların her birini zengin kılar (başkalarına muhtaç bırakmaz). Allah, lütfu geniş olandır. O, hüküm ve hikmet sahibidir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنْ eğer
2 يَتَفَرَّقَا (eşler) ayrılırlarsa ف ر ق
3 يُغْنِ zengin eder غ ن ي
4 اللَّهُ Allah
5 كُلًّا onların her birini ك ل ل
6 مِنْ
7 سَعَتِهِ bol ni’metiyle و س ع
8 وَكَانَ ك و ن
9 اللَّهُ Allah(ın)
10 وَاسِعًا (ni’meti) geniştir و س ع
11 حَكِيمًا hüküm ve hikmet sahibidir ح ك م
 

Bütün çabalara rağmen evlilik hayatını sürdürmek mümkün olmuyorsa sırf ekonomik zaruretler sebebiyle, aç ve açık kalma korkusuyla buna katlanmak gerekmez. İslâm’da kadının çalışması, para kazanması, mal-mülk sahibi olması yasaklanmış değildir. Ancak bundan maksat kadını, basit sebeplerle aile hukukunu, huzur ve mutluluğunu ihlâle sevkeden, aile hayatını bozmaya yönelten bir “ekonomik özgürlük” de değildir. Kadın tıpkı erkek gibi Allah’a kulluğunu bu alanda da ispat etmek için kazanır, servet sahibi olur. Çalışamayan, kazanamayan veya bunu tercih etmemiş bulunan kadınlara gelince, bunların sırf aç ve açıkta kalma korkusuyla istemedikleri, mutlu olmadıkları, haksız ve kötü muameleye uğradıkları bir evliliği sürdürme mecburiyetleri yoktur. Âyet topluma görev yüklemekte, böyle kadınların geçimini sağlayacak yakınları yoksa toplumu yükümlü ve sorumlu kılmaktadır. Çünkü Allah, darlığı genişleten lutfunu, esirgemeden dağıttığı rızkını; hayır sever kulları aracılığı ve onların eliyle muhtaçlara ulaştırmakta, onları darlıktan bolluğa çıkarmaktadır.

Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 156

 

وَاِنْ يَتَفَرَّقَا يُغْنِ اللّٰهُ كُلاًّ مِنْ سَعَتِه۪ۜ


وَ  atıf harfidir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  يَتَفَرَّقَا  fiili  نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan tesniye  ا ’i fail olup mahallen merfûdur.

يُغْنِ  şartın cevabı olduğu için illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

كُلًّا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muzâfun ileyhi mahzuf olduğu için tenvinli gelmiştir.  مِنْ سَعَتِه۪  car mecruru  يُغْنِ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنْ  harf-i ceri mecruruna ibtidaiye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel-karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُغْنِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  غني’dir. İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

يَتَفَرَّقَا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  فرق ’dir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.

 

وَكَانَ اللّٰهُ وَاسِعاً حَك۪يماً

 

وَ  istînâfiyyedir.  كَانَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  اللّٰهُ  lafza-i celâli,  كَانَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur.

وَاسِعًا  kelimesi  كَانَ ’nin haberidir.  حَك۪يمًا  ise  كَانَ ’nin ikinci haberidir.

وَاسِعًا ,حَك۪يمًا  kalıpları mübalağalı ism-i faildir. Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 

وَاِنْ يَتَفَرَّقَا يُغْنِ اللّٰهُ كُلاًّ مِنْ سَعَتِه۪ۜ

 

Ayetin ilk cümlesi önceki ayetteki  اِنْ تُصْلِحُوا  cümlesine  وَ ’la atfedilmiştir. İki cümle arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır.

Şart üslubunda haberî isnad olan cümlede  يَتَفَرَّقَا  şart fiilidir. 

Cevap cümlesi olan  يُغْنِ اللّٰهُ كُلًّا مِنْ سَعَتِه۪  şart cümlesi gibi müspet muzari fiil sıygasında gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip de faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve teşvik amacına matuftur.

كُلًّا ’in muzâfun ileyhinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Tenvinli gelerek muzâfun ileyhin hazf olduğunu haber verir. Bu tenvine “avz tenvini” denir. Nekre gelişi efraddan her bir ferde yani hem kadına hem erkeğe şamil olduğunu ifade eder.

سَعَتِه۪ ’deki tenvin kesret ve tazim,  مِنْ  ba’diyet ifade eder.

يَتَفَرَّقَا  fiili, tefa’ul babı dolayısıyla boşanmanın iyice düşünülmesi gereken bir karar olduğuna delalet eder. [Allah her birini zenginleştirir.] Yani eski eşinden daha hayırlı bir eş, eski yaşantısından daha huzurlu daha afiyetli bir yaşantı nasip eder.   سَعَتِه۪  zenginlik ve güç kuvvet demektir.  وَاسِعًا  ise zengin ve muktedir anlamındadır. (Keşşâf)


وَكَانَ اللّٰهُ وَاسِعاً حَك۪يماً

 

وَ  istînâfiyyedir.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümlesi hem tekid ifade eder hem de zamandan bağımsız bir mana taşır.

كَانَ ’nin isminin bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve teşvik amacına matuftur. 

Allah Teâlâ kendi vasıflarını  كَانَ  ile birlikte kullandığında, aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıf olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiç bir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezeli olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden  كَانَ  bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır. O’nun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî  كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığını belirtmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda  söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle  اللّٰهُ  isminde tecrîd sanatı vardır.

كَانَ ’nin haberi olan iki vasfın, aralarında  و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. Ayrıca bu sıfatlarla ayetin anlamı arasındaki mükemmel uyum, teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

وَاسِعًا ,حَك۪يمًا  şeklinde mübalağa kalıbındaki sıfatlar arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

وَاسِعًا ,حَك۪يمًا  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Burada zamir makamında ism-i celilin zahir olarak zikredilmesi, hükmün illetini bildirmek içindir. Çünkü (Allah kelimesinin masdarı olan) ulûhiyet, Allah Teâlâ’nın kemâl sıfatlarını ifadede asıldır. (Ebüssuûd)

وَكَانَ اللّٰهُ وَاسِعًا حَك۪يمًا  cümlesi kadınların hükmüyle ilgili bir sonuç ve tezyîldir. (Âşûr)

Ayet-i Kerime rızkın Allah katından olduğunu hatırlatmaktadır. Biz ise çoğu zaman bunu unutup vesilelere bağlanmaktayız.

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.