Nisâ Sûresi 2. Ayet

وَاٰتُوا الْيَتَامٰٓى اَمْوَالَهُمْ وَلَا تَتَبَدَّلُوا الْخَب۪يثَ بِالطَّيِّبِۖ وَلَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَهُمْ اِلٰٓى اَمْوَالِكُمْۜ اِنَّهُ كَانَ حُوباً كَب۪يراً  ...

Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاتُوا ve verin ا ت ي
2 الْيَتَامَىٰ öksüzlere ي ت م
3 أَمْوَالَهُمْ mallarını م و ل
4 وَلَا
5 تَتَبَدَّلُوا değiştirmeyin ب د ل
6 الْخَبِيثَ pis olanı خ ب ث
7 بِالطَّيِّبِ temiz olanla ط ي ب
8 وَلَا
9 تَأْكُلُوا yemeyin ا ك ل
10 أَمْوَالَهُمْ onların mallarını م و ل
11 إِلَىٰ katarak
12 أَمْوَالِكُمْ sizin mallarınıza م و ل
13 إِنَّهُ çünkü bu
14 كَانَ ك و ن
15 حُوبًا bir günahtır ح و ب
16 كَبِيرًا büyük ك ب ر
 

وَاٰتُوا الْيَتَامٰٓى اَمْوَالَهُمْ وَلَا تَتَبَدَّلُوا الْخَب۪يثَ بِالطَّيِّبِۖ


Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  اٰتُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

الْيَتَامٰٓى  elif üzere mukadder fetha ile mansubtur.  اَمْوَالَهُمْ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَتَبَدَّلُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.   الْخَب۪يثَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  بِالطَّيِّبِ  car mecruru  تَتَبَدَّلُوا  fiiline müteallıktır.

تَتَبَدَّلُوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  بدل’dir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.   


وَلَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَهُمْ اِلٰٓى اَمْوَالِكُمْۜ

 

وَ  atıf harfidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَأْكُلُٓوا  fiili  نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَمْوَالَهُمْ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اِلٰٓى اَمْوَالِكُمْ  car mecruru  تَأْكُلُٓوا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.     

 

اِنَّهُ كَانَ حُوباً كَب۪يراً

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  اِنَّ ’nin haberi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.

كَانَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانَ ’nin ismi, müstetir  هو  zamiri olup mahallen merfûdur.  حُوبًا  kelimesi  كَانَ ’nin 

haberidir. كَب۪يرًا  ise  حُوبًا ’in sıfatıdır.



 

وَاٰتُوا الْيَتَامٰٓى اَمْوَالَهُمْ

 

 

Ayet, önceki ayete  وَ ’la atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Yetim; babası ölmüş ve henüz bulûğ çağına gelmemiş çocuktur. Bunlar mallarının tasarrufundan aciz oldukları için malları verilmez. Ancak bulûğ çağına erip rüşde erdikten sonra malları kendilerine teslim edilebilir. Dolayısıyla burada yetim kelimesiyle geçmişteki halleri zikredilmiştir.

Bu ayetteki mecaz-ı mürselle işaret edilen iki mana daha vardır: 

a) Yetimlik yaşı sona erdiğinde mallarını teslim etmekte acele etmek ki aynı surenin 6. ayetinde de buna işaret vardır. 

b) Bu eski halleri hatırlatılarak müminlerin merhametle muamele etmelerini sağlamaktır. Nasıl ki yetimler şefkat ve merhamete muhtaçsa, henüz bulûğa ermiş bu müminler de hâlâ bu muameleye muhtaçtır.

Bundan önce takva emri mükerreren zikr edildikten sonra burada da takvaya konu olan emirler ve nehiylerin zikrine geçilmektedir. Burada yetimlerle ilgili hükümlerin öne alınması, onlara son derece ilgi gösterildiğini ortaya koymak ve bir de yetimlerle ilgili hükümlerin, bundan önce zikredilen akrabalıkla ilgili olduğu içindir. Çünkü hitap, yetimlerin yakınlarına ve varislerine müteveccihtir. (Ebüssuûd)

Hendek Savaşı’ndan sonra olduğu için ortada yetim çocuklar, onların anneleri ile evlenme ve miras sözkonusudur.

[Yetimlere mallarını verin.] emri irşad içindir. Yetime malı büyüyünce yani çocuk yetimlikten çıkınca verileceği için buradaki yetim kelimesinde kevn-i sabık alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır.

Ayette, buluğ çağına ulaşmış, yetimlik dönemini geride bırakmış gençlere mallarının verilmesi emredilmektedir. İbarede yer alan  اليتامى  lafzı,  اليتيم  lafzının çoğulu olup sözlükte “babası ölmüş, tek başına kalmış” manasına gelir. Lafız bu anlamıyla her ne kadar hem çocuklar hem de büyükler için kullanılmaya elverişli olsa da örfî olarak henüz ergenlik çağına gelmemiş çocuklar için kullanılır. Dolayısıyla ayette onlara “yetim” sıfatının verilmesi, yakın geçmişte küçük sınıfına dahil oldukları için mecazdır. Beyzâvî’nin bu açıklamalarından anlaşıldığına göre burada önceki durumu nazarı itibara alarak yapılmış “mecaz bi i’tibari ma kâne” sanatı vardır. Zira ayette yetimlerin daha önceki durumları göz önünde bulundurulmuştur. Çünkü yetim çocuklar bülüğa ermedikçe malları onlara verilmez. Ancak ergenlik dönemine ulaştıklarında malları kendilerine teslim edilir. Öyleyse yetim tabiri geçmişe göredir. Zira bunlar daha önce yetim idiler. Bu durumda bu mecaz, alakası “i’tibar ma kâne” (geçmişe itibar) olan mürsel mecazlardandır. (Kâzî Beyzâvî Tefsirinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı, Süleyman Gür - Ebüssuûd - Fahreddin er-Râzî)

يتامى: “Nedîm ve nedâmâ” gibi yetîmin çoğuludur. Veya çoğulunun çoğuludur. “Yetim” yalnız kalma manasına “yetem”den alınmıştır. Nitekim eşsiz inciye “dürr-i yetim (sedefinde tek olan inci)” denir. İşte bu yalnız kalma manası düşüncesi ile babası vefat etmiş olana yetim denilmiştir ki böyle yetim kalmaya da ye’nın ötresi ile “yütm” denilir. Bundan dolayı lügat bakımından bu ismin hakkı gerek küçüğe ve gerek büyüğe denilebilmesidir. Çünkü babadan yalnız kalma manası kalıcıdır.  Genellikle yetimlerin mallarından başka nefisleri ve ırzları ve özellikle her iki manadan biri ile yetim olan kadınların nefisleri ve ırzları da en fazla korunması lazım gelen sakınma yerlerindendir. (Elmalılı)


وَلَا تَتَبَدَّلُوا الْخَب۪يثَ بِالطَّيِّبِۖ 

 

Önceki cümleye matuftur. Aralarında inşaî olmak bakımından mutabakat vardır. 

Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

الْخَب۪يثَ بِالطَّيِّبِۖ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab vardır.

Ayetteki emir ve nehiy de irşad ve tenbih içindir.

[Habisi tayyiple değiştirmeyin.] sözünde istiare vardır. Haramı helalle değiştirmeyin demektir. Haram mal, habis şeye benzetilmiştir. Câmi’; zarar vermesi, faydasız olmasıdır. Helal mal temiz şeye benzetilmiştir. Câmi’; ferahlık, hoşa gitmesi, faydalı olmasıdır.

 

وَلَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَهُمْ اِلٰٓى اَمْوَالِكُمْۜ

 

 

Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle makabline وَ ’la atfedilmiştir.  Aralarında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır. 

اَمْوَالَ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır 

“Malları yemek” tabirinde istiare vardır. Malı gasp etmek, bir yiyeceği yemeğe benzetilmiştir. Mal en çok yemeye harcandığı için tağlîb sanatı yapılmıştır.

Bu ifade, mübalağa ile onları vazgeçirmek için yapılan bir tecessümdür. Sanki yetim malı ortaya konmuş, ona el uzatan kişi de başına çöreklenmiş iştahla yiyor gibi göz önüne getirmektedir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)


اِنَّهُ كَانَ حُوباً كَب۪يراً

 

Ayetin ta’liliye olan son cümlesi fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Sübut ifade eden isim cümlesi  اِنَّ  ile tekid edilmiş, faide-i haber inkarî kelamdır.

Faide-i  haber ibtidaî kelam olan كَانَ حُوبًا كَب۪يرًا cümlesi,  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

اَمْوَالَ  kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.