Mü'min Sûresi 1. Ayet

حٰمٓۜ  ...

Hâ Mîm.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 حم Hâ Mîm
 
Sûre başlarındaki bu tür harflere “hurûf-ı mukattaa” denir (bilgi için bk. el-Bakara 2/1).
 
Bu sûrenin fazileti hakkında peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “Her kim sabahleyin “İleyhi’l-Masîr’ e kadar Mü’min suresini ve Âyete’l-Kürsî’ yi okursa, akşama kadar Allah’ ın himayesinde bulunur. Ve her kim bu ayetleri akşamleyin okursa, sabaha kadar Allah’ ın koruması ve himayesi altında bulunur.
(Tirmizi, Fezaili Kur’an: 2)
 

حٰمٓۜ

 

 حٰمٓ  hurûf-u mukattaâ harfidir.

 

حٰمٓۜ

 

Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. Hurûf-u mukattaâ ile başlayan bütün sureler buna örnektir. Çünkü muhatabın dikkatini celbeder ve dinlemeye teşvik eder. (Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Tefsir alimleri surelerin başlarındaki bu harfler hakkında farklı görüşlere sahiptir. Âmir eş-Şâbi, Süfyan es-Sevri ve bir grup muhaddis şöyle demiştir: Bunlar Allah'ın Kur'an-ı Kerim’de sakladığı bir sırdır. Yüce Allah'ın, her bir kitabında böyle bir sırrı vardır. Bunlar, yüce Allah'ın bilgisini yalnızca kendisine sakladığı müteşabih ayetler arasında yer alırlar. Bunlar hakkında birşey söylemek gerekmez. Biz bunlara iman eder ve Allah'tan geldikleri gibi okuruz. (Kurtubî)

Aynı mukattaa harfleriyle başlayan surelerin aralarında mana veya konu açısından bir yakınlık vardır.

Hâ’nın elif’i imâleyle de, tefhīmle de; Mîm sakin olarak da (Hâ-mîm), fetha ile de (Hâ-mîme) okunmuştur. Fetha yapılarak okunmasının izahı şudur: Ya iki sakin harf bir araya geldiği için harekelenmiş ve en hafif hareke tercih edilmiştir -ki bunun örneği  أين ve  كيف  gibi kelimelerdir- ya da  إقرأ (oku) fiilinin gizlenmesi sebebiyle nasb halinde okunmaktadır. Bu kelime, ya müenneslik ve marifelik sebebiyle yahut marifelik ve yabancı dillerden Arapçaya geçmiş Kâbil ve Hâbil gibi bir kelimenin vezninde oluşu sebebiyle gayr-i munsariftir.(Keşşâf)

Meryem ve Kalem sûreleri hariç mukatta‘â harfleriyle başlayan sûrelerin hepsinde bu harflerden sonra  الْكِتَابِ  zikredilir. Meryem Suresi’nde bu harflerden sonra Rabbinin kulu Zekeriyyâ’ya olan rahmetinden bahsedilir.

Dolayısıyla bu harflerde bu surenin benzerinin getirilmesi konusundaki acziyete işaret olduğu görüşü ağırlık kazanır. Çünkü kitabın (Kur’an) zikri, hüccetin zikri demektir. Bu harflerle kitabın zikrinin yanyana oluşu, hüccete kuvvetli bir giriş yapar. Kitapla sabit olan hüccet, kıyametin kopacağı hususundadır. Zamanın uzunluğuna rağmen kitap konusundaki acziyet, nüzulü zamanındaki acziyet gibidir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, C. 1, s. 59)

Bakıllânî ve onu takip eden Zemahşerî, surelerin başında yer alan bu harflerin alfabenin yarısını teşkil ettiği gibi, mehmûs, mechûr, şiddet vs. sıfatlardaki harflerin de yarısını teşkil ederek bir îcâz yönü daha ifade ettiğine dikkat çekmişlerdir.

Hâ-Mîm’in, surenin ismi olduğunu ya da bunun mübteda, ikinci ayetin de haber olduğunu söyleyenler olmuştur. Burada masdar, mef‘ûl manasındadır. Çünkü kitap, indirilen nesnedir. Hâ-Mîm ismindeki surenin haberinin masdar ile gelişi, ilanın (bildirim) devamı ve aleni bir tehaddî manası taşır. Tartışmaya mahal bırakmayan bu girişte bütün ümmet ve nesiller içinde kimsenin bu sûrenin benzerini getirmeyeceği manası gizlidir. İşte bu en kesin ve geçerli hüccettir. Bu yüzden de Peygamber Efendimiz (sav) kıyamet gününde tâbisi en çok olan peygamber olacaktır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 60)

Hâ-Mîm Sureleri, rahmânî ve rahimî rahmetten birer örnektirler. Bununla birlikte  حٰمٓۜ  harfleri Hamd'in başı, Muhammed isminin de ortasıdır. "Ey Resulüm Muhammed" demek de olabilir. Fakat çokları Kur'an'ın veya surenin ismi olduğunu söylemekle yetinmişlerdir. Bundan dolayı alemiyet (özel isimlik) ve te'nis (dişilik) veya yabancı dilden gelme kelimeye benzemesi sebepleriyle gayri munsarif (okunurken cer ve tenvin kabul etmeyen kelimelerden) olduğunu da söylemişlerdir. (Elmalılı)