Mü'min Sûresi 2. Ayet

تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِۙ  ...

Bu kitabın indirilmesi, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lütuf sahibi Allah tarafındandır. O’ndan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak O’nadır.  (2 - 3. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 تَنْزِيلُ indirilişi ن ز ل
2 الْكِتَابِ Kitabın ك ت ب
3 مِنَ tarafındandır
4 اللَّهِ Allah
5 الْعَزِيزِ aziz (daima galib) ع ز ز
6 الْعَلِيمِ alim (herşeyi en iyi bilen) ع ل م
 
Kitaptan maksat Kur’an-ı Kerîm’in tamamı veya özellikle bu sûredir. Bu iki âyette Allah Teâlâ’nın altı sıfatı zikredilmiştir. Bunlardan azîz, Allah’ın kudretinin üstünlüğünü ve şanının yüceliğini; alîm, ilminin genişliğini ifade eder. Zikredilen diğer sıfatları da günahları bağışlaması, tövbeleri kabul etmesi, cezalandırmasının şiddetli olması ve lutuf sahibi olmasıdır. Böylece bu iki âyetin, Cenâb-ı Hakk’ın ulûhiyyet özelliklerini veciz bir ifadeyle özetlediği görülmektedir.
 

تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِۙ

 

İsim cümlesidir.  تَنْز۪يلُ  mübteda olup lafzen merfûdur. الْكِتَابِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  مِنَ اللّٰهِ  car mecruru mahzuf mübtedanın haberine mütealliktir. الْعَز۪يزِ  lafza-i celâlin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.  الْعَل۪يمِ  ikinci sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْعَز۪يزِ - الْعَل۪يمِ  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِۙ

 

Sûrenin ilk ayeti ibtidaiyyedir. Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyh olan  تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ , veciz ifade kastına matuf olarak izafet formunda gelmiştir. 

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  مِنَ اللّٰهِ  car mecruru, mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.

الْعَز۪يزِ - الْعَل۪يمِ , lafza-i celâlin iki sıfatıdır. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatı vardır. Aralarında  و  olmaması, mevsufta, bu iki vasfın birden mevcudiyetine işarettir.

Her ikisi de mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

تَنْز۪يلُ  kelimesi, نزل  fiilinin  تفعيل  babında masdarıdır.

Surenin bu ilk ayeti, kelama en güzel giriş şekillerinden biri olan konusuyla alakalı bir şeyle başlayarak berâat-i istihlâl sanatının ve güzel lafızlar kullanılıp ağır lafızlardan, tenafürden ve ta’kîdden uzak, sahih bir mana ifade ederek muktezâ-i halin gözetilmesiyle hüsn-i ibtida sanatının güzel bir örneğini teşkil etmiştir.

تَنْز۪يلُ  kelimesi, kesret ve mübalağa üzerine bina edilmiştir. Yani ‘Kur’an bir kerede inmedi, yirmi üç yıl boyunca peyderpey indirildi’ demektir. 

الْكِتَابِ ’den maksat Kur’an-ı Kerim’dir.

Allah Teâlâ’ya ait sıfatların ال  takısıyla gelmesi bu sıfatların kemâl derecede olduğuna işaret eder.

Belki de özellikle bu iki vasıfla nitelenmesi Kur'an’daki mucizelikten ve hikmettendir, çünkü bu ikisi eksiksiz kudreti ve üstün hikmeti göstermektedir. (Beyzâvî)

Muhatap kâfirler olduğu halde ayet muktezâ-i zâhirin hilafına tekidsiz gelmiştir. Mütekellim, münkire hitap ederken bahsettiği konunun, aklı başında olan herkes tarafından anlaşılır ve kabul edilir apaçık bir şey olduğunu hissettirmek için kelamını tekidsiz ifade edebilir.

تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ  sözündeki  الْكِتَابِ  kelimesinin başında bulunan ال , mutlak kemâl ifade eder. Mutlak kemâli hakkında şüphelerle kuşatılmış bütün kitap benzerlerine işaret  eder. Kıssa, kanun vs. hangi konuda olursa olsun yazılı şeyler ele alınıp, bunlar mutlak kemâl haline getirilmeye çalışılsa buna güç yetmez. Geçmiş nesillerden de Allah’ın ayetleriyle mücadele edenlerin buna gücü yetmedi. O halde yakıtı insan ve taş olan nârdan/ateşten sakınmak gerekir. Kitabın masdara izafesi, mef‘ûlün masdara izafesi babındandır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 60)

مِنَ اللّٰهِ  sözü, tehaddî manasındaki tekidi arttırır. Bu surenin Hâ-Mîm şeklinde isimlendirilmesi de, Allah katından olduğu ve başkasının bunu indirmeye gücünün yetmediği manasını taşır. Kim bunu reddederse, kendini denesin. Benzeri tek bir satır bile getirse, iddiasını ispat etmiş olur. Yapamazsa da insanların kelamını araştırsın. Eğer benzeri bir tek satır bulursa, yine bu tehaddîye karşı koymuş olur. Bunu da yapamazsa, tanıdığı insan ve cin ne varsa yardımını istesin. Eğer yine benzerini ortaya koyamazsa, bu sözün Allah katından olduğunu kabul etmekten başka çaresi yoktur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 60)

الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِۙ  isimleri, arkadan gelen günahı örten sözüyle başlayan ayetin sonuna kadar haber makamındadır. Yani, bütün söylenenler lafza-ı celâlle ilişkilidir. Bu ismin seçilmesinde, surede vahyedilen konuları tazim manası vardır. Haberin sonuna kadar zikredilen isim ve sıfatları, aslında “Allah” ismi cem’ ettiği halde surenin makamına ve maksadına uygun olduğu ve önem taşıdığı için ayrıca zikredilmiştir ki umumdan sonra hususun zikri kabilindendir. Bu has isimlerin önemi sebebiyle zikredilmişlerdir. Surede anlatılan her şey bu ayetle birlikte düşünülürse mana genişler.

Sanki bu ayet, surede anlatılan konuların başı mesabesindedir. Azîz, ‘kimsenin yenemediği galip’ demektir. Aynı zamanda O’ndan başka himaye edicinin, O’ndan başka kahredicinin olmadığını ifade ettiği gibi, benzerinin değil, benzerinin benzerinin bile olmadığını ifade eder. O halde azîz, “galip, kâdir, kâhir, yegâne” olduğu manalarını taşır. Üstelik bu manalar tüm sûreye yayılmıştır. Bu gayet açık görülür. Yani surenin bütününde Allah’ın azîz isminin manalarının gereği olan ayetler zikredilmiştir. 

Surenin başında  الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِۙ  isimlerinin yan yana gelişinde saklı manalar vardır. Bu manalar ayetlerin fasılalarında daha açıktır. Genelde الْعَز۪يزِ  ismi, beraberindeki الْعَل۪يمِۙ , الحكيم , المقتدر , ذى الانتقام gibi isimlerden önce gelmiştir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 61)

Ayette, "Günahları örten ve tövbeleri kabul eden" şeklinde, Allah'ın bu iki sıfatı arasında   وَ  harfinin zikredilmesi, günahları yok etmek ile tövbeyi kabul etmeyi cem’ etme manasını ifade etmek içindir. Yahut iki vasfın ayrı ayrı olduklarını bildirmek içindir; çünkü bu iki vasfın bir oldukları vehmedilebilir. Yahut bu iki fiilin yerleri farklı olduğu içindir. Zira günahın örtülmesinde asıl olan (günah) yok olmamıştır. Bu ise, tövbe etmeyenler içindir. Zira hadiste vârid olduğu üzere, günahtan tövbe eden kimse, hiç günahı olmayan kimse gibi olur. (Ebüssuûd)

Ayette, Allah'ın rahmet sıfatları arasında azap sıfatının bir kez zikredilmesi, ilâhi rahmetin önde ve galip olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd)