كَذٰلِكَ يُوح۪ٓي اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۙ اللّٰهُ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Allah Teâlâ’nın gerek Hz. Muhammed’e gerekse daha önceki peygamberlere vahyediş tarzının bu sûrede açıklandığı şekilde olduğu belirtilmektedir ki, bu açıklama 51. âyette gelecektir (Elmalılı, VI, 4220). Âyeti şöyle anlamak da mümkündür: Yüce Allah bu sûrenin içeriğinin benzerini hem başka sûrelerde sana hem de senden önceki peygamberlere vahyetmiştir. Bir başka ifadeyle, O bu anlamları Kur’an’da ve diğer ilâhî kitaplarda tekrar tekrar vurgulamıştır (Zemahşerî, III, 396). Bu yorumlarda âyetin Resûl-i Ekrem’e gelen vahyin biçim ve / veya içerik olarak önceki vahiylerle benzerliğine dikkat çekmesi esas alınmıştır. “Vahyediyor” şeklinde şimdiki zaman fiili kullanılmasının da bu mânalara göre izahları yapılmıştır. Fakat fiilin şimdiki zaman olmasından hareketle, asıl konunun Resûlullah’a verilmekte olan vahiy olduğu ve bunun o sağ olduğu sürece devam edeceği bildirilerek müşriklerin vahyin kesileceği yönündeki beklentilerini kırmanın amaçlandığı, diğer peygamberlere verilenden ise dolaylı olarak bahsedildiği de söylenebilir (İbn Âşûr, XXV, 23).
“Böyle” anlamına gelen işaret isminin değinmek istediği şey, sözün akışı içinde daha önce geçmediğinden buna, “işte şu anda vahyedildiği şekilde” mânası verilmektedir. Bu ögenin cümlenin başına konmasındaki amaç, işaret edilen hususun önemine dikkat çekmek ve zihinleri bu konu üzerinde düşünmeye hazırlamaktır. İbn Âşûr başka bazı âyetlerde de örnekleri görülen bu üslûba Arap dilinde daha önce rastlanmadığını ve bunun Kur’an’ın orijinal özelliklerinden olduğunu belirtir (XXV, 27).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 729كَذٰلِكَ يُوح۪ٓي اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۙ اللّٰهُ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
كَ harf-i cerdir. مثل “gibi” demektir. Bu ibare, amili يُوح۪ٓي olan mahzuf mef’ûlu mutlaka mütealliktir. ذٰ işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
يُوح۪ٓي fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. اِلَيْكَ car mecruru يُوح۪ٓي fiiline mütealliktir. الَّذ۪ينَ car mecruru atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
مِنْ قَبْلِكَ car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اللّٰهُ lafza-i celâl يُوح۪ٓي fiilinin faili olup lafzen merfûdur.
الْعَز۪يزُ ve الْحَك۪يمُ kelimeleri lafza-i celâlden bedel olup merfûdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُوح۪ٓي fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi وحي ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
الْعَز۪يزُ - الْحَك۪يمُ kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَذٰلِكَ يُوح۪ٓي اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۙ اللّٰهُ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Surenin ilk ayeti ibtidaiyyedir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. كَذٰلِكَ , amili يُوح۪ٓي olan mahzuf mef’ûlü mutlaka mütealliktir.
Bu takdire göre cümle, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.
Muzari fiil hudûs, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir.
كَذٰلِكَ deki كَ harfi , مثل manasında, amiline takdim edilmiş mahzuf masdarın sıfatı olarak nasb mahallindedir. Yani, إيحاءً مثل ذلك الإيحاءِ يوحي إليك (Sana böyle bir vahiy geliyor.) şeklindedir. (Âşûr)
Buradan kastedilen, كَذٰلِكَ (gibilik, benzerlik) Allah'ın birliğine, adaletine, nübüvvet müessesesinin haklığına, ahirete, dünyanın hallerini takbîhe ve ahirete yönelmeyi teşvik etmeye davet hususundaki benzerliktir. (Fahreddin er-Râzî)
كَذٰلِكَ car mecrurunun يُوح۪ٓي اِلَيْكَ sözüne takdimi, muşârun ileyhin önemini ve zihinlerini bu konuda uyararak teşvik etmek içindir. (Âşûr)
Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , başındaki harf-i cerle birlikte يُوح۪ٓي fiiline mütealliktir. Sılası mahzuftur. مِنْ قَبْلِكَ bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Lafza-i celâl يُوح۪ٓي fiilinin failidir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
وكَذَلِكَ أوْحَيْنا إلَيْكَ رُوحًا مِن أمْرِنا (Şura; 52) sözünün hilafına يُوح۪ٓي fiilindeki mazi sıygadan muzari sıygaya geçiş, müşriklerin onun bu işten vazgeçeceği ümidini kesmek için şerefli hayatı boyunca kendisine vahyedileceğine delalet etmek içindir. (Âşûr)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrurlar اِلَيْكَ ve اِلَى الَّذ۪ينَ , ihtimam için fail olan lafza-i celale takdim edilmiştir.
الْعَز۪يزُ ve الْحَك۪يمُ lafza-i celalden bedeldir. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatı vardır. Aralarında و olmaması, mevsufta, bu iki vasfın birden mevcudiyetine işarettir.
Her ikisi de mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
كَذٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذٰ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Duhan/28, c. 5, Suresi, s. 101)
اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَ car mecrurunun, fail olan Allah lafzının önüne geçmesinde de bir işaret vardır. Allahu a‘lem, bundan murad, vahyin sadece Allah Teâlâ’nın seçtiklerine nazil olduğu manasıdır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 3, s.46)
Ayette geçmişten muzari fiille bahsedilmesinin hikmetini Beyzâvî şu şekilde açıklar: “İbarenin, geçmiş hali hikaye etmek üzere muzari sîgasıyla يُوح۪ٓي gelmesi, vahyin sürekliliğini göstermek ve bu gibi şeyleri vahyetmenin Allah’ın adeti olduğunu bildirmek içindir. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı - Rûhu-l Beyân)
Allah sana da, senden önceki diğer elçilere de böyle bir vahiyle yahut böyle bir kitapla vahyeder. Yani Allah Teâlâ bu surenin ihtiva ettiği manaların benzerini başka surelerde sana vahyetmişti; aynı manaları senden önceki elçilere de vahyetmişti. Demek ki; Allah, bütün kulları için önemli bir uyarı ve büyük bir lütuf içermeleri hasebiyle, bu manaları hem Kur’an’da hem de bütün semavî kitaplarda tekrar etmiştir. Bu manaların benzerini vahyetmenin kendisinin adeti olduğuna delil olsun diye de meçhul sıygayla أُحِيَ (vahyedilmiştir) demeyip (süreklilik ifade eden) muzari sıygası يُوح۪ٓي (vahyeder) kullanmıştır. (Keşşâf)
Ebû Hayyan, Şûrâ Suresindeki bu girişin, Fussilet Suresindeki konunun devamı olduğunu ve كَذٰلِكَ ’deki işaret isminin, Fussilet/52. ayete ait olduğunu söyler. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 3, s.41)