Zuhruf Sûresi 10. Ayet

اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَجَعَلَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۚ  ...

O, yeryüzünü size beşik yapan ve gideceğiniz yere ulaşasınız diye sizin için orada yollar var edendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الَّذِي O ki
2 جَعَلَ kılandır ج ع ل
3 لَكُمُ sizin için
4 الْأَرْضَ yeri ا ر ض
5 مَهْدًا bir beşik م ه د
6 وَجَعَلَ ve yapandır ج ع ل
7 لَكُمْ size
8 فِيهَا orada
9 سُبُلًا yollar س ب ل
10 لَعَلَّكُمْ umulur ki
11 تَهْتَدُونَ hidayete eresiniz ه د ي
 

Bu âyetten itibaren müşriklerin düşüncelerindeki çelişkilere, inançlarındaki temelsizliğe dikkat çekilmekte ve onlar dolaylı olarak tevhide davet edilmektedirler.

Yerin döşek kılınmasından maksat üzerinde yürümeye, çalışmaya ve istirahat etmeye; yani yaşamaya uygun bir şekilde olmasıdır. Yolların yaratılmasına iki mâna verilmiştir: a) Dünyanın bir yerinden diğer yerine ulaşmayı mümkün kılacak vadilerin, düzlüklerin, geçitlerin yani üzerinde yürümeye ve yol açmaya müsait arazinin yaratılması. Bu yorum, “yollar” diye çevirdiğimiz sübül kelimesinin birinci mânasını esas almaktadır. b) Kelimenin ikinci (vesîle, çare) mânasına göre yaratılan yollardan maksat, insanların çeşitli ihtiyaçlarını giderecek imkânların yaratılmasıdır.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 769-770
 

اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً 

 

الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl  الْعَز۪يزُ ‘nun ikinci sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası جَعَلَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

جَعَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  لَكُمُ  car mecruru ikinci mef’ûlün bih  مَهْداً ‘ne mütealliktir. 

جَعَل  değiştirme manasında kalp fiillerindendir. değiştirme manasında kalp fiillerindendir. Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. 

Bu ayette “bir halden başka bir hale geçmek” manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْاَرْضَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مَهْداً  ikinci mef’ûlün bih fetha ile mansubdur.


وَجَعَلَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً

 

Cümle, atıf harfi وَ ‘ la önceki  جَعَلَ ‘ye matuftur. 

جَعَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  لَكُمُ  car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlün bihe mütealliktir. ف۪يهَا  car mecruru  جَعَلَ  fiiline mütealliktir. سُبُلاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.


 لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۚ

 

İsim cümlesidir.  لَعَلَّ  terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir. 

كُمْ  muttasıl zamir  لَعَلَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.  تَهْتَدُونَۚ  fiili  لَعَلَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

تَهْتَدُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

تَهْتَدُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  هدي ‘dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İftiâl kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَجَعَلَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً

 

Fasılla gelen ayetin fasıl sebebi, kemâl-i ittisâldir. Müzekker müfret has ismi mevsûl, önceki ayetteki  الْعَز۪يزُ ‘nun sıfatı konumundadır. Sılası olan  جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, s. 107)

Aynı üslupta gelen  وَجَعَلَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً  cümlesi, hükümde ortaklık sebebiyle  جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْد   cümlesine atfedilmiştir. جَعَلَ  fiili önemine binaen tekrarlanarak ıtnâb yapılmıştır. Bu tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

مَهْداً  ve  سُبُلاً  kelimelerindeki tenvin kesret ve tazim ifade eder.

İki cümlede de takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَكُمْ ’un iki cümlede de mef’ûle takdimi ‘sizin için’ anlamını vurgulamak amacına matuftur.

Bu ayette teşbîh-i belîğ vardır.“Beşik ve yatak gibi kıldı” demektir. Burada benzetme edatı ile benzetme yönü (vech-i-şebeh) hazf edilmiş, böylece teşbîh-i belîğ olmuştur. (Sâbûnî, Safvetü’t-Tefâsîr)

Buradaki  مَهْداً (beşik),  ميهاد (döşek) şeklinde de okunmuştur. Bu da istiaredir. Burada maksat; arzı, üzerinde yerleşmeye, içinde dolaşmaya imkân verecek şekilde hazırlanıp döşenmiş bulunan döşeğe benzetmektedir. Bu istiarenin benzerleri daha önce geçmiştir.  ميهاد  ile  مَهْداً ’in manası birdir. Bu tıpkı  فرش (yaygı) ve  فراش  gibidir. Ancak  مَهْداً , daha çok küçük çocuk için yapılan ve onu koruyan alet (beşik) için kullanılır. Fakat sonuçta bu da  فراش (döşek) anlamına  varır. Ayrıca  مهدا  kelimesi,  مهد  fiili mazisi  - يمهد  muzarisi - مهدا  fiilinin masdarı da olur ki (ayağını koyacağı ve yanını yaslayacağı bir yer hazırlamak) demektir. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)

   

لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۚ

 

Ayetin son cümlesi beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Gayr-ı talebî inşâ cümlesidir. 

لَعَلَّ , tereccî harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. 

لَعَلَّ ‘nin haberi olan  تَهْتَدُونَۙ ’nin muzari fiil cümlesi olması hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.

“Umulur ki” anlamında olan  لَعَلَّ , Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

لَعَلَّ  edatı terecci içindir yani ‘ümitvar olma’ manasını ifade eder. Bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrûb: ‘’ لَعَلَّ kelimesi ‘için’ manasındadır’’ demiştir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl Ve Hakâîku’t Te’vîl)

Kur'an’daki fasılalar, kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak, kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan  تَعَقُّل  kelimesi ve “Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “Hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken  لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ  gibi tezekküre çağıran ifadelerle bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur'an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise  أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ  ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin (تَعَقُّل ) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (تَذَكُّر ) geleceğe yol bulmaları (تَدَبُّر ) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise  تَفَقُّه  kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Kur'an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

تَهْتَدُونَ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)