Zuhruf Sûresi 27. Ayet

اِلَّا الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي فَاِنَّهُ سَيَهْد۪ينِ  ...

“Ben ancak O, beni yaratana taparım. Şüphesiz O beni doğru yola iletecektir.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَّا yalnızca
2 الَّذِي
3 فَطَرَنِي beni yaratana ف ط ر
4 فَإِنَّهُ çünkü O
5 سَيَهْدِينِ bana doğru yolu gösterecektir ه د ي
 

Peygamberi inkâr etmek, onun tebliğini engellemeye çalışmak yalnızca son peygamberin mâruz kaldığı bir tepki değildir; hak dinden uzaklaşmış, şirki bir kültür mirası olarak içselleştirmiş bütün topluluklar peygamberlerine karşı bu tepkiyi göstermişlerdir. Bunun tipik bir örneği de tevhidin bayrak isimlerinden olan Hz. İbrâhim’in inkârcı kavmidir.

28. âyeti, Allah’ı özne yaparak “Allah tevhid ilkesini İbrâhim’in soyundan gelenler içinde devam ettirdi” şeklinde anlayanlar da olmuştur. Hz. İbrâhim’in nesline vasiyetinden söz eden âyet bizim meâldeki tercihimizi teyit etmektedir (Bakara 2/132).

 

اِلَّا الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي

 

اِلَّا  istisnâ edatıdır. İstisna-i munkatı’ veya munfasıl olabilir. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي  müstesna olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası فَطَرَن۪ي ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.

İstisnanın kısımları 3’e ayrılır:1. Muttasıl istisna 2. Munkatı’ istisna 3. Müferrağ istisna. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

فَطَرَن۪ي  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.


 فَاِنَّهُ سَيَهْد۪ينِ

 

 فَ  ta’liliyyedir. İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

سَيَهْد۪ينِ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. Fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. 

يَهْد۪ينِ  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen  يَ  ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Burada bu  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan  نِ  harfinin harekesi esre gelmiştir.
 

اِلَّا الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي

 

Önceki ayetten istisna edilenlerin bildirildiği ayet fasılla gelmiştir. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي  müstesna konumundadır. Sılası olan  فَطَرَن۪ي  cümlesi, mazi fiil sıygasında gelerek temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)

Ayette  خلق  değil de فَطَرَ  fiilinin tercih edilmesi lafız mana uyumu babında mürâât-ı nazîr sanatıdır.

الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي (beni yaratan) ifadesinde birden fazla ihtimal vardır. 

Öncesiyle bağlantısı olmayan bir istisna olarak mansub olması. Buna göre adeta; “Ancak beni yaratan başkadır; çünkü o bana doğru yolu gösterir.” denmektedir. 

مِمَّ ’daki  مِنْ  ile mecrur olan kelimeden bedel olarak mecrur olması. Buna göre de adeta; Sizin taptığınız varlıklardan uzağım, ama beni yaratandan değil! denmiş olmaktadır. Şayet Allah Teâlâ iki sebeple onların taptığı varlıklar cinsinden değildir: 

Allah’ın zatı bütün varlıkların zatlarından farklıdır, dolayısıyla taptıkları varlıklardan da farklıdır. Onlara göre putlar mabud iken, Allah mabud değildir. O halde, bu ifadeyi nasıl bedel yapabiliyorsun!? dersen şöyle derim: Alimler, müşriklerin, putlarla birlikte Allah’a da taptıklarını söylüyorlar.

Bir diğer ihtimal ise, الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي (beni yaratan) ifadesinden önce gelen  اِلَّا ’nın غير  anlamında sıfat olmasıdır. Bu ihtimale göre;  مَّا تَعْبُدُونَ (taptığınız varlıklar) ifadesindeki  مَّا  mevsûfe olur; cümlenin takdiri de; Ben, sizin taptığınız ‘beni yaratan dışındaki ilâhlardan uzağım!’ şeklinde olur. (Keşşâf)

اِلَّا الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي  [Ancak beni yaratan müstesna] ayetinde istisna muttasıldır. Çünkü onlar kendi ilâhlarıyla birlikte Allah'a da ibadet ediyorlardı. Katade dedi ki: Onlar putlara ibadetle birlikte rabbimiz Allah’tır, diyorlardı.

Bununla birlikte istisnanın munkatı’ olması da mümkündür. Yani beni yaratan beni doğru yola iletir. O yüce Allah'a güven ile ve hidayetin Rabbinden olduğu hususuna kavminin dikkatini çekmek için bu sözü söylemiştir. (Kurtubî)


 فَاِنَّهُ سَيَهْد۪ينِ

 

 

فَ , ta’liliyyedir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkâri kelamdır. 

هُ  zamiri  اِنَّ ’nin ismi,  سَيَهْد۪ينِ  cümlesi ise haberidir. Fiilin başındaki  سَ  harfi tekid içindir. Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden  اِنَّ , isim cümlesi ve müsnedün ileyhin tekrarı olmak üzere birden fazla unsurla tekid edilen bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr/1)

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)