Zuhruf Sûresi 42. Ayet

اَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذ۪ي وَعَدْنَاهُمْ فَاِنَّا عَلَيْهِمْ مُقْتَدِرُونَ  ...

Yahut da, onlara yaptığımız tehdidi sana gösteririz ki, bizim onlara gücümüz yeter.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَوْ yahut
2 نُرِيَنَّكَ sana gösteririz ر ا ي
3 الَّذِي şeyi
4 وَعَدْنَاهُمْ onları uyardığımız و ع د
5 فَإِنَّا şüphesiz bizim
6 عَلَيْهِمْ onlara
7 مُقْتَدِرُونَ gücümüz yeter ق د ر
 

Şartlanmışlık sebebiyle doğruyu dinleme, görme ve doğru dü­şün­me kabiliyetlerini kaybetmiş kimselere laf anlatmak imkânsız gibidir. Bu gerçekten hareketle Hz. Peygamber’in ve onun tebliğ sünnetini yerine getiren ümmetin, “Neden bizi dinlemiyor ve anlamıyorlar?” veya “Bunca zulme ve sapkın inançlarda ısrara rağmen niçin bunlara hak ettikleri ceza verilmiyor?” sorularıyla bunalmamaları, aksine sabretmeleri, işi Allah’a bırakmaları gerekmektedir. Allah, Hz. Peygamber’e müşriklerin âkıbetini gösterse de (nitekim bir kısmını Medine döneminde göstermiştir) göstermese de gerekeni yapacak, herkese hak ettiğini verecektir; çünkü O’nun kudreti karşısında duracak bir güç yoktur.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 777
 

اَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذ۪ي وَعَدْنَاهُمْ فَاِنَّا عَلَيْهِمْ مُقْتَدِرُونَ

 

Fiil cümlesidir. اَوْ  atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نُرِيَنَّكَ  şart fiili olup , fetha üzere mebni, meczum muzari fiildir. Fiilin sonundaki  ن  tekid ifade eder.

Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.) 

الَّذ۪ي  ikinci mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  وَعَدْنَاهُمْ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

وَعَدْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  

عَلَيْهِمْ  car mecruru  مُقْتَدِرُونَ ‘ye mütealliktir. مُقْتَدِرُونَ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

نُرِيَنَّكَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al  babındadır. Sülâsîsi  رأي ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

مُقْتَدِرُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan ifti’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذ۪ي وَعَدْنَاهُمْ فَاِنَّا عَلَيْهِمْ مُقْتَدِرُونَ

 

Ayet atıf harfi  اَوْ  ile önceki ayetteki …  نَذْهَبَنَّ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Nûn-u sakilenin dahil olduğu  نُرِيَنَّكَ  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Mef’ûl konumundaki müfred has ism-i mevsûl  الَّـذ۪ٓي ‘nin sılası olan  وَعَدْنَاهُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.107)  

Buradaki  وَعَدْنَاهُمْ  tehdit manası taşımaktadır.

فَ  karînesiyle gelen  فَاِنَّا عَلَيْهِمْ مُقْتَدِرُونَ , cevap cümlesidir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ ve isim cümlesi sebebiyle çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلَيْهِمْ , durumun onlara has olduğunu vurgulamak için amiline takdim edilmiştir.

إِنَّ ’nin haberi olan  مُقْتَدِرُونَ ’nin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الِاقْتِدارُ  kudretin, gücün şiddetli olmasıdır. Bu iftial sıygası daha beliğdir. (Âşûr)

Ayette, Peygamber (sav) hayattayken veya öldükten sonra Allah'ın, onu inkâr edenlerden ve düşmanlarından intikam alacağı, O'nun onlardan Bedir'de olduğu gibi bir vasıtayla veya Ebû Bekir (ra) zamanında olduğu gibi vasıtasız olarak öç almaya kadir olduğu belirtilerek teselli edilmektedir. Nitekim bir hadiste: ”Allah Teâlâ bir ümmet hakkında hayır istediğinde o ümmetin peygamberini onlardan önce öldürüp alır ve onu onlar için bir öncü, faydalanılacak sevap azığı yapar. Bir ümmet için de azabı isterse peygamberi hayattayken hoşnut olması için gözünün önünde ona isyan edip yalanladıklarından onları helak ederek azaplandırır," buyurulmuştur.

Dediler ki,; ”Peygamberimizden başka bütün peygamberler ümmetlerinin azabını gördüler. Ancak Allah Teâlâ Peygamberimize ikram olsun diye ümmeti hakkında ona hoşnut olacağından başka bir şey göstermedi ve şiddetli belalarla azabı sonraya bıraktı." (Ruhu’l Beyan)