Zuhruf Sûresi 51. Ayet

وَنَادٰى فِرْعَوْنُ ف۪ي قَوْمِه۪ قَالَ يَا قَوْمِ اَلَيْسَ ل۪ي مُلْكُ مِصْرَ وَهٰذِهِ الْاَنْهَارُ تَجْر۪ي مِنْ تَحْت۪يۚ اَفَلَا تُبْصِرُونَۜ  ...

Firavun, kavmine seslenerek dedi ki: “Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı benim değil mi? Şu nehirler de benim altımdan akıyor (değil mi?) Hâlâ görmüyor musunuz?”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَنَادَىٰ ve seslendi ن د و
2 فِرْعَوْنُ Fir’avn
3 فِي içinde
4 قَوْمِهِ kavminin ق و م
5 قَالَ dedi ki ق و ل
6 يَا قَوْمِ kavmim ق و م
7 أَلَيْسَ değil mi? ل ي س
8 لِي benim
9 مُلْكُ mülkü م ل ك
10 مِصْرَ Mısır م ص ر
11 وَهَٰذِهِ ve şu
12 الْأَنْهَارُ ırmaklar ن ه ر
13 تَجْرِي akıp giden ج ر ي
14 مِنْ
15 تَحْتِي altımdan ت ح ت
16 أَفَلَا
17 تُبْصِرُونَ görmüyor musunuz? ب ص ر
 

Hz. Peygamber’in daveti ve tevhid mücadelesi anlatılırken yeri geldikçe geçmiş tecrübelere temas edilmektedir. Buradaki örnek Hz. Mûsâ ile Mısır’ın tanrı kralı Firavun ve tebaası arasında geçen olaylar, tartışmalar ve alınan ibretlik sonuçlardır.

Bu âyetlerde iki nokta dikkat çekmektedir: 1. İnkârcıların bilinçlerinin derinliklerinde bir Allah inancı vardır, çeşitli telkinler ve dünyanın çekici menfaatleri bu temel duyguyu köreltmiş veya üstünü küllerle örtmüştür. Allah yine rahmetinin eseri olarak inkârcıları bazı felâketlerle uyarınca bu temel duygu ve inanç açığa çıkmakta, ona sığınılmakta, sıkıntı geçince yine inkâra dönülmektedir. 2. Tevhid inancı bütün peygamberlerin ortak tebliğleri ve inanç ilkeleridir. Kendilerine kitap gönderilmiş topluluklara sorulduğunda veya eski kitapların kalıntıları okunduğunda anlaşılmaktadır ki, Allah hiçbir zaman kendisi dışında bir varlığa kulluk edilmesine izin vermemiştir. Hz. Mûsâ’nın mücadelesi de bunun bir kanıtıdır.

54. âyette “halkının aklını çeldi” şeklinde çevirdiğimiz cümle, yöneten ve yönetilen ilişkisi bakımından çok önemlidir. Kelimenin aslı, Türkçe’de de kullanılan istihfâf kökündendir. Bu kelime Arapça’da “acele ettirdi, aldattı, bilgisizliklerinden yararlandı, onları bilgisizlikleri ve güçsüzlükleri yüzünden hafife aldı, istediği gibi yönlendirdi” mânalarını ifade etmektedir. Totaliter yönetimlerde yöneticilerin istemediği şey, halkın bilgilenmesi, doğruyu öğrenmesi, örgütlenerek hakkını talep edecek kadar güçlenmesidir. Firavun da aynı yola başvurmuş, Hz. Mûsâ’nın gerçeğe ve tevhide yönelik davetini sabote etmiş, halkın sağlıklı düşünmesini engellemiş, geleneklerden ve gözler önündeki alâyişten yararlanarak toplumu âdeta büyülemiş ve saltanatını devam ettirmenin yolunu bulmuştur. Ancak, şairin dediği gibi, “Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde!”

 

وَنَادٰى فِرْعَوْنُ ف۪ي قَوْمِه۪ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Fiil cümlesidir. نَادٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. فِرْعَوْنُ  fail olup lafzen merfûdur.

ف۪ي قَوْمِه۪  car mecruru نَادٰى  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 قَالَ يَا قَوْمِ اَلَيْسَ ل۪ي مُلْكُ مِصْرَ وَهٰذِهِ الْاَنْهَارُ تَجْر۪ي مِنْ تَحْت۪يۚ

 

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. يَا  nida harfidir.  قَوْمِ  nekre-i gayrı maksude, münada olup mahallen mansubdur. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  يَ ’sı mahzuftur. 

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya ‘ey, hey’ anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfû üzere mebni, mahallen mansub olur. 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harf-i tarifli isim. Burada münada müfred alem olarak geldiği için mebni münadaya girer ve merfû üzere mebni, mahallen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Mekulü’l-kavli, nida ve cevabıdır. قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

Hemze istifham harfidir. لَيْسَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

لَيْس  isim cümlesini olumsuz yapar. Sadece mazisi çekildiği için camid bir fiildir. Mazi kipinde tüm şahıs zamirlerine çekimi yapılabilmektedir. Türkçeye ‘değildir, yoktur, hayır’ vb. şeklinde tercüme edilir. Bazen  لَيْسَ ’nin haberinin başına manayı tekid için zaid (بِ) harf-i ceri gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

ل۪ي  car mecruru  لَيْس ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. مُلْكُ  kelimesi  لَيْس ‘nin muahhar ismi olup lafzen merfûdur. مِصْرَ  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için fetha ile mecrurdur. 

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

وَ  haliyyedir. İsm-i işaret  هٰذِهِ  mübteda olarak mahallen merfûdur. الْاَنْهَارُ  kelimesi işaret zamirinden bedel veye atf-ı beyân olup lafzen merfûdur. 

Atf-ı beyan konusuna giren kelime grupları ve cümleler şunlardır:

1. İsm-i işaretten sonra gelen camid ismin (muşârun ileyhin) atf-ı beyan olarak gelmesi

2. اَيُّهَا  ve  اَيَّتُهَا ’dan sonra gelen camid ismin atf-ı beyan olarak gelmesi

3. Sıfattan sonra gelen mevsufun atf-ı beyan olarak gelmesi

4. Tefsir harfi  اَنْ ’den sonra gelen kelime veya cümleler

Burada ism-i işaretten sonra gelen camid isim atf-ı beyandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تَجْر۪ي  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. تَجْر۪ي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir.  مِنْ تَحْت۪يۚ  car mecruru تَجْر۪ي  ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Muzaf mahzuftur. Takdiri, من تحت قصري (Sarayımın altından) şeklindedir.

 

اَفَلَا تُبْصِرُونَۜ

 

 

Hemze istifham harfidir.  فَ  atıf harfi olup mukadder istînâfiyyeye matuftur. Takdiri, أغفلتم  (Gafil oldunuz.) şeklindedir.

لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تُبْصِرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

تُبْصِرُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi بصر ’dır.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

وَنَادٰى فِرْعَوْنُ ف۪ي قَوْمِه۪ 

 

 

وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye  وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Nida; yüksek ses demektir. Firavuna isnad edilmesi mecaz-ı aklîdir. Çünkü o kavmine nida ederek emretmiştir. (Âşûr) 

ف۪ي قَوْمِه۪  car mecruru  نَادٰى ’ya mütealliktir. 

ف۪ي قَوْمِه۪  ibaresinde istiare vardır. Burada zarfiyye olan  ف۪ي  harfi, kendi manasında kullanılmamıştır.  قَوْمِ  içine girilmeye müsait bir şey değildir. Fakat Firavun’un kavmiyle yakınlaşma isteğini mübalağalı bir şekilde belirtmek üzere bu harf  عَلَيْ  yerine kullanılmıştır. Firavun’la kavmi arasındaki mutlak münasebet, zarf ve mazruf arasındaki mutlak irtibata benzetilmiştir. Câmi’; temekkün (yerleşme, sabit olma)’dür.

 

 قَالَ يَا قَوْمِ اَلَيْسَ ل۪ي مُلْكُ مِصْرَ وَهٰذِهِ الْاَنْهَارُ تَجْر۪ي مِنْ تَحْت۪يۚ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  يَا قَوْمِ اَلَيْسَ ل۪ي مُلْكُ مِصْرَ  cümlesi, nida üslubunda talebi inşâî isnaddır.

Münada olan  قَوْمِ ’deki mütekellim zamirinin hazfi nida edenin münadaya yakın olma isteğine işarettir.

Nidanın cevabı olan  اَلَيْسَ ل۪ي مُلْكُ مِصْرَ وَهٰذِهِ الْاَنْهَا  cümlesi, istifham üslubunda, talebî inşâî isnaddır. Hemze, takrîri istifham harfidir. Nakıs fiil  لَيْسَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  ل۪ي , nakıs fiil  لَيْسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.  مُلْكُ مِصْرَ , muahhar ismidir.

Mecrur haber, vasıf kuvvetindedir. Haber olarak gelen mecrurlar, zarflar, mübtedanın bununla vasıflandığını ifade ederler. Nahiv alimlerinin açıkladığı gibi kelamda  كائِنٍ  benzeri bir müstekar takdiriyle husûl ve sübut ifade eder. (Âşûr, Şuarâ/113) 

Cümle istifham üslubunda geldiği halde gerçek manada soru olmayıp tahkir ve istihza amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Firavun’un kavmine soru üslubuyla yönelttiği cümle, aslında onlardan cevap beklemek kastıyla değil, söylediklerini tasdik ettirmek için söylediği sözlerdir. Bu nedenle terkip mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Müsnedün ileyhin izafetle marife olması kısa yoldan çok anlam ifadesi içindir.

وَهٰذِهِ الْاَنْهَارُ تَجْر۪ي مِنْ تَحْت۪يۚ  cümlesi, nasb mahallinde hal olarak gelmiştir. وَ  haliyyedir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  تَجْر۪ي مِنْ تَحْت۪يۚ  cümlesi haberdir.

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

ف۪ي قَوْمِه۪  sözü dikkat çekicidir. Zemahşerî bunu fark etmiş, burayı son derece ince bir dikkatle okumuş ve  ف۪ي  şeklindeki zarf harfine dikkat çekmiştir. Bu ibare Firavun'un kavmine kendisinin nida etmediğini, kavminin içinde duyuru yaptırdığını gösterir. Ayette  قَوْمِ  kelimesinin tekrarı, Firavun’un kavmini önemsediğini vurgulamak için yapılan ıtnâbdır.

وَهٰذِهِ الْاَنْهَارُ تَجْر۪ي مِنْ تَحْت۪يۚ  cümlesi ise hal cümlesidir. Bu ibarenin ‘ona sahip’ olduğu, yani ‘elinin altında’ manasını taşıdığı da söylenmiştir; tıpkı iş filanın elindedir veya filanın elinin altındadır denildiği gibi. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s.239)

Bu ayette Firavun’un ağzından aktarılan bu sözlerde öِvünme, güç ve üstünlük gösterme, Mısır mülkünün tek başına sadece kendisine ait olduğu vurgulanmaktadır. Böylece haber olan  ل۪ي  öne alınmıştır. (Mustafa Kayapınar, Belâgatta talebi inşâ) 

Meydânî, istifhamın soru dışında kazandığı mecazî anlamlarla ilgili olarak misal gösterilen bir ayet-i kerimeye ilişkin değerlendirmelerde bulunmaktadır. Ona göre bu ayette lafzen istifham olarak anlaşılan  اَلَيْسَ ل۪ي مُلْكُ مِصْرَ  ibaresini belâgat âlimleri Firavun’un Mısır’ın mülküne sahip olması nedeniyle iftihar maksadıyla söylediğini ifade etmiştir. Yani belâgatçılar ayet-i kerimedeki soru ifade eden kısmın Firavun’a ait iftihar içeren bir cümle olduğunu beyan etmişlerdir.

Meydânî’ye göre ise Firavun, kendi halkının Hz. Musa’nın getirdiği çağrıdan etkilenip ona uymalarından korkmuştur. Zira Hz. Musa, çağrısıyla alakalı çok sayıda delil getirmiş ve Rabbine İsrailoğulları’nın maruz kaldığı musibeti kaldırmaları için dua etmiştir. Bu nedenle Firavun, Hz. Musa’nın herhangi bir mülkiyetinin ve yetkisinin olmadığını ima ederek kendisinin Mısır’ın mülkiyetini elinde bulundurduğunu ifade etmiştir. Bunun yanı sıra Firavun Hz. Musa’nın kendini ifade etmekte dahi güçlük çektiğini öne sürmüştür. Bu tür sebeplerden dolayı Firavun, iddiasına göre, Hz.Musa’ya olan üstün yönlerinden bahsederek insanları yanıltmak suretiyle gerçekten saptırmak istemektedir. Meydânî bu açıklamaların ardından Firavun’un sözünün mutlak anlamda iftihar gayesiyle anlaşılmaması gerektiğini ifade etmiştir. Ona göre bu ibarede iftiharın sadece cüzi bir kısmı bulunabilir. (İbrahim Kara, Abdurrahman Hasan Habenneke El-Meydânî Ve Belâgat İlmine Katkıları)


 اَفَلَا تُبْصِرُونَۜ

 

İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle, takdiri  أغفلتم (Gafil mi oldunuz) olan mukadder istînâfa  فَ  ile atfedilmiştir. 

Hemze, inkârî istifham harfidir. Cümle, istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen, kınama ve azarlama anlamı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Menfî muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.