Zuhruf Sûresi 83. Ayet

فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ  ...

Bırak onları, tehdit edildikleri güne kavuşana kadar, (batıl inançlarına) dalsınlar ve (dünya hayatlarında) oynayadursunlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَذَرْهُمْ bırak onları و ذ ر
2 يَخُوضُوا dalsınlar خ و ض
3 وَيَلْعَبُوا ve oynasınlar ل ع ب
4 حَتَّىٰ kadar
5 يُلَاقُوا kavuşuncaya ل ق ي
6 يَوْمَهُمُ günlerine ي و م
7 الَّذِي
8 يُوعَدُونَ kendilerine vadedilen و ع د
 

Sûrenin sonunda yine ana konuya, peygamberin tevhid mücadelesine dönülüyor. Fıtrî aklın hükümlerinden, müşriklerin inanç ve pratiklerinden de yararlanılarak putların tanrı olamayacağı, Allah’tan başka hiçbir varlıkta tanrılık niteliklerinin bulunmadığı, Allah’ın çocuğunun olmasının düşünülemeyeceği, bunun Tanrı kavramına ve O’nun temel niteliklerine ters düştüğü ikna edici bir üslûp içinde açıklanıyor.

79. âyetin geliş sebebi olarak, hicrete yakın günlerde Mekkeli müşriklerin toplanıp Hz. Peygamber’i öldürme kararı almaları olayı zikredilmiştir. Onlar bu kararı almışlar, fakat Allah’ın ezelde verdiği karar gerçekleşmiş, Peygamber efendimiz kurulan tuzaktan kurtulmuştur.

89. âyet bütün tebliğciler için geçerli bir ilkeyi ifade etmektedir: Tebliğcinin vazifesi bildirmektir, yapılacak her şey yapıldıktan sonra inkârda direnenler kendi hallerine bırakılır, insanları zorla imana getirmek için savaşılmaz, farklı inanç taşıyanlarla barış içinde yaşanır. Savaşın sebebi karşı tarafın hukuk tanımazlığıdır, insan hak ve hürriyetlerine saldırmasıdır. Bunlar engellenir, hak ve özgürlükler kurtarılır, hür düşünceleri ve iradeleri ile inkârı seçenlerin gerçeği anlamaları ya zamana veya âhirete bırakılır.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 787-788
 

فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ

 

Fiil cümlesidir. فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن أعرضوا عن الإيمان (İmandan yüz çevirirlerse) şeklindedir.  

ذَرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  هُمْ mefulün bih olup mahallen mansubdur.

يَخُوضُوا  cümlesi mukadder şartın cevabıdır. Takdiri, إن تذرهم يخوضوا (Eğer onları terk edersen dalarlar.) şeklindedir. 

يَخُوضُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

يَلْعَبُوا  fiili atıf harfi و ‘la makabline matuftur.  يَلْعَبُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ ı fail olarak mahallen merfûdur. 

حَتّٰى  gaye bildiren cer harfidir.  يُلَاقُوا  muzari fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde  يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا  fiiline mütealliktir.  يُلَاقُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  

يَوْمَهُمُ  zaman zarfı  يُلَاقُوا ‘ya mütealliktir.  الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl  يَوْمَهُمُ ‘un sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  يُوعَدُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُوعَدُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

يُلَاقُوا  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  لقى ’dir.   

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

 

فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ

 

Şart üslubundaki ayet, müstenefedir. Rabıta harfi  فَ  , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan  فَذَرْهُمْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Takdiri  إن أعرضوا عن الإيمان (İmandan yüz çevirirlerse) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

يَخُوضُوا  cümlesi, ayetteki ikinci mukadder şartın cevabıdır. Takdiri  إن تذرهم  (Eğer onları terk edersen) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ  cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle  يَخُوضُوا  cümlesine atfedilmiştir.

Gaye bildiren harf-i cer  حَتّٰى ‘nın gizli  أنْ ‘le masdar yaptığı  يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde olup  يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا ‘ye mütealliktir.

يَوْمَهُمُ  için sıfat olan  الَّذ۪ي , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. Müfret müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ‘nin sılası olan  يُوعَدُونَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur.

Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

‘’Onları terk et’’ sözünün manası, “zikri/hatırlatmayı bırak” demek değildir, zira hatırlatma sürekli olarak devam eder, kesilmez. Burada onları terk et sözü, ‘onların bâtıldan döneceklerini bekleme’ manasındadır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s. 358)