فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌۜ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Sûrenin sonunda yine ana konuya, peygamberin tevhid mücadelesine dönülüyor. Fıtrî aklın hükümlerinden, müşriklerin inanç ve pratiklerinden de yararlanılarak putların tanrı olamayacağı, Allah’tan başka hiçbir varlıkta tanrılık niteliklerinin bulunmadığı, Allah’ın çocuğunun olmasının düşünülemeyeceği, bunun Tanrı kavramına ve O’nun temel niteliklerine ters düştüğü ikna edici bir üslûp içinde açıklanıyor.
79. âyetin geliş sebebi olarak, hicrete yakın günlerde Mekkeli müşriklerin toplanıp Hz. Peygamber’i öldürme kararı almaları olayı zikredilmiştir. Onlar bu kararı almışlar, fakat Allah’ın ezelde verdiği karar gerçekleşmiş, Peygamber efendimiz kurulan tuzaktan kurtulmuştur.
89. âyet bütün tebliğciler için geçerli bir ilkeyi ifade etmektedir: Tebliğcinin vazifesi bildirmektir, yapılacak her şey yapıldıktan sonra inkârda direnenler kendi hallerine bırakılır, insanları zorla imana getirmek için savaşılmaz, farklı inanç taşıyanlarla barış içinde yaşanır. Savaşın sebebi karşı tarafın hukuk tanımazlığıdır, insan hak ve hürriyetlerine saldırmasıdır. Bunlar engellenir, hak ve özgürlükler kurtarılır, hür düşünceleri ve iradeleri ile inkârı seçenlerin gerçeği anlamaları ya zamana veya âhirete bırakılır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 787-788فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌۜ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن عارضوك şeklindedir.
اصْفَح sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. عَنْهُمْ car mecruru اصْفَح fiiline mütealliktir.
وَ atıf harfidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. Mekulü’l-kavli سَلَامٌ ‘dur. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
سَلَامٌ mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Mübteda mahzuftur. Takdiri أمري (İşim) şeklindedir.
فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن قاوموك وحاربوك (Sana direnir ve seninle savaşırlarsa) şeklindedir.
سَوْفَ gelecek zamana işaret eder. Alimler bu edatı tesvif-erteleme diye isimlendirmişlerdir. Vaat veya tehdit bulunan yani istenen veya hoşlanılmayan bir fiile delalet eden bir muzari fiilin başına geldiklerinde tekid-vurgu olurlar. يَعْلَمُونَ fiili ن ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌۜ
Şart üslubunda gelen ayet, müstenefedir. Rabıta harfi فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَاصْفَحْ عَنْهُمْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Takdiri إن عارضوك (Sana karşı çıkarlarsa) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
وَقُلْ سَلَامٌۜ cümlesi makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan سَلَامٌ cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. سَلَامٌ kelimesi takdiri أمري (İşim) olan mahzuf mübtedanın haberidir.
Mübtedanın nekre gelmesi umum ve medih içindir.
سَلَامٌ de sözünde “benim yapabileceğim bir şey kalmadı, ben emrolunduğum şeyi size tebliğ ettim, size sadece yapabileceğim tek şey nasihattir” manasına işaret vardır ve “ben gücüm yettiğinden başka bir şey tebliğ edemem” demektir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s.387)
فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen şart üslubundaki cümlede فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ , takdiri إن قاوموك وحاربوك (Eğer sana karşı çıkar ve seninle savaşırlarsa) olan mahzuf şartın cevabıdır. Cümleye dahil olan فَ , rabıtadır. سَوْفَ ile tekid edilmiş, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Muzari fiil hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
سَوْفَ gelecek zamana işaret eder. Alimler bu edatı tesvif (erteleme) diye isimlendirmişlerdir. Vaat veya tehdit bulunan, yani istenen veya hoşlanılmayan bir fiile delalet eden bir muzari fiilin başına geldiklerinde tekid (vurgu) olurlar.
İbnu Bâşbâz: سَوْفَ kelimesi çoğunlukla, tehdit ve vaîd ifade eden sözlerde, سَ de vaat ifade eden cümlelerde kullanılır. سَوْفَ bazan vaat ifade eden cümlelerde, سَ de vaîd ifade eden cümlelerde bazan kullanılır, der. (İtkan c.1 s.447)
Allah Teâlâ’nın kâfirler hakkında yakında bilecekler sözünde vaid söz konusudur. Bilmekten maksat karşılığını görmektir. Dolayısıyla lazım-melzum alakasıyla mecazi mürseldir. Ayrıca ifadede, idmâc sanatı vardır.
Bilmek fiilinin mef‘ûlu, siyakın kuvvetle delalet etmesi sebebiyle zikredilmemiştir ki “bunun cezasını ve sonucunu bilecekler” demektir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 346)
Bilmek fiilinin mef‘ûlü tefhim için hazf edilmiştir.
Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi beliğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatap artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi sûrede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Ayet sonlarındaki و - ن ve ى - ن fasılalarının oluşturduğu armoni kulağa hoş gelmektedir. Bu da, güzelleştirici edebî sanatlardandır.