Duhân Sûresi 10. Ayet

فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَٓاءُ بِدُخَانٍ مُب۪ينٍۙ  ...

Göğün açık bir duman getireceği günü bekle.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَارْتَقِبْ o halde gözetle ر ق ب
2 يَوْمَ günü ي و م
3 تَأْتِي getireceği ا ت ي
4 السَّمَاءُ göğün س م و
5 بِدُخَانٍ bir duman د خ ن
6 مُبِينٍ açık ب ي ن
 

Allah Teâlâ peygamberlerini mûcizelerle desteklemekte, böylece hem onların yüklerini hafifletmekte hem de insanların iman etmelerini kolaylaştırmaktadır. Bu mûcizeler bazan ihtiyaçların karşılanması, bazan da âsilerin, zalimlerin, inkârcılıkta direnenlerin cezalandırılması şeklinde olmaktadır.

Duhân (duman) mûcizesi, olup bitmiş bir olay mıdır, yoksa kıyamet yaklaştığında gerçekleşecek bir alâmet midir? Bu soruya iki farklı cevap verilmiştir. “Henüz olmadı” diyenlere göre duman olayı, kıyamet yaklaştığında vuku bulacak, bu uyarıya rağmen insanlar inkârdan vazgeçmeyecekler, arkasından kıyamet kopacak ve herkes ettiğini bulacaktır. “Duman olayı Hz. Peygamber hayatta iken gerçekleşti” diyenlere göre ise “duman”dan maksat, açlık yüzünden meydana gelen görme bozukluğudur, “Amansız bir şekilde yakaladığımız” diye tercüme ettiğimiz “batşa” ise Bedir Savaşı’dır. Buhârî, bu yorumu, sahâbe rivayetlerine dayanarak şöyle açmaktadır: Müşrikler çağrısına karşı direnince Hz. Peygamber, Allah’a yalvararak, Hz. Yûsuf’un kavmine yaptığı gibi bunlara da bir kıtlık vermesini istedi. Duası kabul edildi, kıtlık geldi, yiyecek içecek bir şey kalmadı. İnsanlar derilere ve kemiklere varıncaya kadar ne buldularsa yediler. Açlıktan öylesine zayıfladılar ki sonunda görme bozukluğuna yakalandılar, baktıklarında kendilerini kuşatmış bir duman görüyorlardı. Hz. Peygamber’e başvurarak bu azabın kaldırılması için dua etmesini, artık inandıklarını söylediler. O ise “Azap kalkınca yine eski halinize dönersiniz” buyurdu. Nitekim duası üzerine azap kaldırıldı, onlar da derhal eski inkârcılıklarına döndüler. Allah bu dönekliğin, inkâr ve zulümde ısrar etmenin cezasını Bedir Savaşı’nda verdi. Kur’an’da geçen şu beş olay bu dünyada gerçekleşmiştir: Lizâm cezası (Tâhâ 20/129; Furkan 25/77), Rûm’un yenilmesi (Rûm 30/2), ayın yarılması (Kamer 54/1), bu sûrede geçen duhân ve batşa (Buhârî, “Tefsîr”, 44/1-5).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 793-794
 
Abdullah İbni Mes’ud ayette geçen “duman “ hakkında şunları söylemiştir:”Kureyşliler Müslüman olma konusunda ağır davranınca Resulü Ekrem sallallahu aleyhi vesellem onlara beddua ederek ‘Allah‘ım , Yusuf peygamberin kavminr verdiğin yedi kıtlık yılı gibi bir kıtlığı da bunların başına vererek  bana yardım et!” buyurdu. Bunun üzerine Kureyş’in başına şiddetli bir kıtlık geldi. Bir çok kimse açlıktan kırıldı; ölü hayvanları, kemikleri ve leşleri yediler. Gözleri iyice zayıfladığı için yerle gök arasını duman şeklinde görüyorlardı. O zaman Kureş kabilesinin ileri gelenlerinden Ebu Süfyan Peygamber Efendimize gelerek ‘Muhammet!’ dedi. ‘Sen bize akrabayı koruyup gözetmeyi emrediyorsun, bak senin kavmin helak oldu.  Artık onlar için dua et.’  İbni Mesut bunları söyledikten sonra bu sürenin onuncu ayetinden 16. ayeti ne kadar okudu. Daha sonra sözüne şöyle devam etti:” Üzerlerinden azap kalktıktan sonra müşrikler yine şirklerine döndüler. Bu dönekliğin cezasını bildiren “O büyük çarpışla onları amansız bir şekilde yakaladığımız gün onlardan intikam almış oluruz” (Duhan 44 /16 ) ayetinde söz edilen intikam günü Bedir günüdür. “
( Buhari, İstiska 2,13, Tefsir 12/4,30/1,38/3,44/2-5; Müslim,Kıyamet 39; Tirmizi, Tefsir 44/1),

Bundan başka Peygamber Efendimiz kıyamet kopmadan önce on  alamet gürüleceğini söylemiş ve bu alametlerden birinin ‘duman’ olduğunu haber vermiştir. 
(Müslüm ,Fiten 39-40,128-129).
 

فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَٓاءُ بِدُخَانٍ مُب۪ينٍۙ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  rabıta için atıf harfidir.  ارْتَقِبْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  يَوْمَ  zaman zarfı olup, mef’ûlün fih olarak fetha ile mansubdur. تَأْتِي  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يَوْمَ  hem cümleye, hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَأْتِي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.  السَّمَٓاءُ  fail olup lafzen merfûdur.  بِدُخَانٍ  car mecruru  تَأْتِي  fiiline mütealliktir. مُب۪ينٍ  kelimesi  دُخَانٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ارْتَقِبْ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi رقب ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

مُب۪ينٍ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَٓاءُ بِدُخَانٍ مُب۪ينٍۙ

 

Müstenefe olarak fasılla gelen ayette  فَ , sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfidir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri  تنبّه فارتقب  (Dikkatli ol ve bekle) olan cümlenin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mef’ûl olan  يَوْمَ ‘nin muzâfun ileyhi konumundaki  تَأْتِي السَّمَٓاءُ بِدُخَانٍ مُب۪ينٍ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede fiillin muzari sıygada gelmesi hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

بِدُخَانٍ  car mecruru  تَأْتِي  fiiline mütealliktir. Kelimedeki nekrelik, nev ve tazim ifade eder.

دُخَانٍ  için sıfat olan  مُب۪ينٌ , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

مُب۪ينٌ , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

تَأْتِي  fiilinin semaya isnad edilmesinde mecâz-ı aklî sanatı vardır. Mecâz-ı aklî sayesinde دُخَانٍ ’ın büyüyüp genişlediği, semayı kapladığı anlamıyla azabın şiddeti artırılmıştır. 

Bu ayetteki  يَوْمَ (gün) kelimesi zarftır ve mef’ûlun fîh değil, mef’ûlun bih olarak gelmiştir. Çünkü mana, o gün içinde bekleyin değil, ‘o günü bekleyin’ şeklindedir. Zarf olan  يَوْمَ  kelimesi  ارْتَقِبْ  fiili için mef’ûlun bihdir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 5, s.58)

فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَٓاءُ بِدُخَانٍ مُب۪ينٍۙ  [Göğün apaçık bir duman getireceği günü gözetle.] Açık olup şüphe duyulmayan bir dumanı, yahut o günde gelecek olan Allah'ın vaadini gözetleyip bekle. Şiddetli kuraklık olup, açlığın yaygınlaşması duman ismiyle ifade edildi. (Ruhu’l Beyan) 

Bil ki, فَارْتَقِبْ  emriyle ‘gözetle’ manası kastedilmiştir ki bu, kötü şeyler hakkında kullanılan bir ifadedir. Buna göre mana, "Ey Resulüm, onların azaplarını gözetle..." demektir. (Fahreddin er-Râzî)