Duhân Sûresi 16. Ayet

يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرٰىۚ اِنَّا مُنْتَقِمُونَ  ...

Onları o en şiddetli yakalayışla yakalayacağımız günü hatırla. Şüphesiz biz öcümüzü alırız.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَوْمَ o gün ي و م
2 نَبْطِشُ vururuz ب ط ش
3 الْبَطْشَةَ vuruşla ب ط ش
4 الْكُبْرَىٰ büyük ك ب ر
5 إِنَّا zira biz
6 مُنْتَقِمُونَ öc alıcıyız ن ق م
 

Allah Teâlâ peygamberlerini mûcizelerle desteklemekte, böylece hem onların yüklerini hafifletmekte hem de insanların iman etmelerini kolaylaştırmaktadır. Bu mûcizeler bazan ihtiyaçların karşılanması, bazan da âsilerin, zalimlerin, inkârcılıkta direnenlerin cezalandırılması şeklinde olmaktadır.

Duhân (duman) mûcizesi, olup bitmiş bir olay mıdır, yoksa kıyamet yaklaştığında gerçekleşecek bir alâmet midir? Bu soruya iki farklı cevap verilmiştir. “Henüz olmadı” diyenlere göre duman olayı, kıyamet yaklaştığında vuku bulacak, bu uyarıya rağmen insanlar inkârdan vazgeçmeyecekler, arkasından kıyamet kopacak ve herkes ettiğini bulacaktır. “Duman olayı Hz. Peygamber hayatta iken gerçekleşti” diyenlere göre ise “duman”dan maksat, açlık yüzünden meydana gelen görme bozukluğudur, “Amansız bir şekilde yakaladığımız” diye tercüme ettiğimiz “batşa” ise Bedir Savaşı’dır. Buhârî, bu yorumu, sahâbe rivayetlerine dayanarak şöyle açmaktadır: Müşrikler çağrısına karşı direnince Hz. Peygamber, Allah’a yalvararak, Hz. Yûsuf’un kavmine yaptığı gibi bunlara da bir kıtlık vermesini istedi. Duası kabul edildi, kıtlık geldi, yiyecek içecek bir şey kalmadı. İnsanlar derilere ve kemiklere varıncaya kadar ne buldularsa yediler. Açlıktan öylesine zayıfladılar ki sonunda görme bozukluğuna yakalandılar, baktıklarında kendilerini kuşatmış bir duman görüyorlardı. Hz. Peygamber’e başvurarak bu azabın kaldırılması için dua etmesini, artık inandıklarını söylediler. O ise “Azap kalkınca yine eski halinize dönersiniz” buyurdu. Nitekim duası üzerine azap kaldırıldı, onlar da derhal eski inkârcılıklarına döndüler. Allah bu dönekliğin, inkâr ve zulümde ısrar etmenin cezasını Bedir Savaşı’nda verdi. Kur’an’da geçen şu beş olay bu dünyada gerçekleşmiştir: Lizâm cezası (Tâhâ 20/129; Furkan 25/77), Rûm’un yenilmesi (Rûm 30/2), ayın yarılması (Kamer 54/1), bu sûrede geçen duhân ve batşa (Buhârî, “Tefsîr”, 44/1-5).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 793-794
 

يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرٰىۚ

 

يَوْمَ  zaman zarfı  عَٓائِدُونَ ‘ye mütealliktir. نَبْطِشُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

نَبْطِشُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.  الْبَطْشَةَ  mef’ûlü mutlak olup fetha ile mansubdur. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْكُبْرٰى  kelimesi  الْبَطْشَةَ  kelimesinin sıfatı olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


اِنَّا مُنْتَقِمُونَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir.İsmini nasb haberini ref eder.  نَّا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. مُنْتَقِمُونَ  kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti و ’ dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُنْتَقِمُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan ifti’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرٰىۚ

 

Zaman zarfı  يَوْمَ , önceki ayetteki  عَٓائِدُونَۢ ’ye mütealliktir. Muzâfun ileyh olarak mahallen mecrur olan  نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرٰى  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Muzari fiil hudûs ve teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

الْبَطْشَةَ  mef’ûlu mutlaktır.  الْكُبْرٰىۚ  kelimesi  الْبَطْشَةَ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

نَبْطِشُ  -  الْبَطْشَةَ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

 Zaman zarfı  يَوْمَ ‘nin amiline takdim edilmesi, ihtimam ve korkutmak içindir. (Âşûr) 

 

اِنَّا مُنْتَقِمُونَ

 

Beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelen son cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldır.

اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa  asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsned olan  مُنْتَقِمُونَ , ism-i fail vezninde gelerek durumun devam ve sübutuna işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, Tevbe/120-121, s. 80)

Allah'ın intikam alıcı olması tabirinde lâzım zikredilmiş, melzûm kastedilmiştir. Yani Allah Teâlâ’nın intikam alması tabiriyle yapılan suçun cezasını verdiği etkili bir şekilde anlatılmak istenmiştir. 

“Allah ondan intikam aldı", onu cezalandırdı demektir. Bunun ismi  نقمة  (intikam) şeklindedir.  نقمة  ile  عقوبة (intikam ve ceza) arasında fark olduğu da söylenmiştir. عقوبة , masiyetten sonra gelir, çünkü akıbet  عاقبة  kökünden gelmektedir. نقمة  ise ondan önce de olabilir. Bu açıklamayı da İbn Abbâs yapmıştır.  عقوبة 'in ceza olarak miktarının tespit edildiği, intikamın ise miktarının sınırlandırılmadığı da söylenmiştir. (Kurtubî)