اِنَّا كَاشِفُوا الْعَذَابِ قَل۪يلاً اِنَّكُمْ عَٓائِدُونَۢ
Allah Teâlâ peygamberlerini mûcizelerle desteklemekte, böylece hem onların yüklerini hafifletmekte hem de insanların iman etmelerini kolaylaştırmaktadır. Bu mûcizeler bazan ihtiyaçların karşılanması, bazan da âsilerin, zalimlerin, inkârcılıkta direnenlerin cezalandırılması şeklinde olmaktadır.
Duhân (duman) mûcizesi, olup bitmiş bir olay mıdır, yoksa kıyamet yaklaştığında gerçekleşecek bir alâmet midir? Bu soruya iki farklı cevap verilmiştir. “Henüz olmadı” diyenlere göre duman olayı, kıyamet yaklaştığında vuku bulacak, bu uyarıya rağmen insanlar inkârdan vazgeçmeyecekler, arkasından kıyamet kopacak ve herkes ettiğini bulacaktır. “Duman olayı Hz. Peygamber hayatta iken gerçekleşti” diyenlere göre ise “duman”dan maksat, açlık yüzünden meydana gelen görme bozukluğudur, “Amansız bir şekilde yakaladığımız” diye tercüme ettiğimiz “batşa” ise Bedir Savaşı’dır. Buhârî, bu yorumu, sahâbe rivayetlerine dayanarak şöyle açmaktadır: Müşrikler çağrısına karşı direnince Hz. Peygamber, Allah’a yalvararak, Hz. Yûsuf’un kavmine yaptığı gibi bunlara da bir kıtlık vermesini istedi. Duası kabul edildi, kıtlık geldi, yiyecek içecek bir şey kalmadı. İnsanlar derilere ve kemiklere varıncaya kadar ne buldularsa yediler. Açlıktan öylesine zayıfladılar ki sonunda görme bozukluğuna yakalandılar, baktıklarında kendilerini kuşatmış bir duman görüyorlardı. Hz. Peygamber’e başvurarak bu azabın kaldırılması için dua etmesini, artık inandıklarını söylediler. O ise “Azap kalkınca yine eski halinize dönersiniz” buyurdu. Nitekim duası üzerine azap kaldırıldı, onlar da derhal eski inkârcılıklarına döndüler. Allah bu dönekliğin, inkâr ve zulümde ısrar etmenin cezasını Bedir Savaşı’nda verdi. Kur’an’da geçen şu beş olay bu dünyada gerçekleşmiştir: Lizâm cezası (Tâhâ 20/129; Furkan 25/77), Rûm’un yenilmesi (Rûm 30/2), ayın yarılması (Kamer 54/1), bu sûrede geçen duhân ve batşa (Buhârî, “Tefsîr”, 44/1-5).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 793-794
اِنَّا كَاشِفُوا الْعَذَابِ قَل۪يلاً
Ayet onların dualarının cevabıdır. İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَّا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. كَاشِفُوا kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti و ’dır.Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
كَاشِفُوا muzaf olup izafetten dolayı ن hazf olmuştur. الْعَذَابِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
قَل۪يلاً mukadder zarftan naib mansub isimdir. Takdiri, زمناً قليلاً (Az bir zaman) şeklindedir.
اِنَّكُمْ عَٓائِدُونَۢ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir.İsmini nasb haberini ref eder. كُمْ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
عَٓائِدُونَ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
عَٓائِدُونَ kelimesi, sülasi mücerredi عود olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّا كَاشِفُوا الْعَذَابِ قَل۪يلاً
Ayet, onların duasına cevap niteliğinde, beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır.
اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedin izafetle marife olması az sözle çok şey anlatma amacına matuftur. قَل۪يلاً , mukadder zaman zarfından naibdir. Takdiri; زمناً قليلاً (Az bir zaman) dir. Veya mahzuf mef’ûlu mutlakın sıfatıdır.
Bu kelam, onların mezkûr: اِنَّا كَاشِفُوا الْعَذَابِ قَل۪يلاً [Ey Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır…] dualarına doğrudan doğruya Allah tarafından verilen cevap olup onlar için takbih ve tehdit ifade etmektedir.
Yani Biz, bu malum azabı sizden birazını veya az bir zaman kaldıracağız; ama siz ondan sonra yine eski azgınlığınıza, küfürdeki ısrarınıza muhakkak döneceksiniz ve bu hali unutacaksınız. (Ebüssuûd)
اِنَّكُمْ عَٓائِدُونَۢ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır.
اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsned olan عَٓائِدُونَ , ism-i fail vezninde gelerek durumun devam ve sübutuna işaret etmiştir.
اِنَّكُمْ - تَوَلَّوْا kelimeleri arasında gaibden muhataba geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır.
عَٓائِدُونَۢ , ism-i fail vezninde gelerek sübut ve istimrar ifade etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, Tevbe/120-121, s . 80)
Bu cümlenin اِنَّ ve isim cümlesi ile tekid edilmesi haberin garip olması sebebiyledir. Onların gelecekteki davranışlarını haber vermektedir ve bu davranış, biz kesinlikle müminleriz şeklindeki davalarını çürüten, onun hilafına olan bir şeydir ve bu da îcâzdır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 5, s.70)