Duhân Sûresi 38. Ayet

وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِب۪ينَ  ...

Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, eğlenmek için yaratmadık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve
2 خَلَقْنَا biz yaratmadık خ ل ق
3 السَّمَاوَاتِ gökleri س م و
4 وَالْأَرْضَ ve yeri ا ر ض
5 وَمَا ve bulunanları
6 بَيْنَهُمَا bunlar arasında ب ي ن
7 لَاعِبِينَ eğlenmek için ل ع ب
 

Kur’an burada, tarihe bir atıf yaptıktan sonra Hz. Peygamber’in inkârcı muhataplarına yöneliyor, dünya hayatını kötü etkileme bakımından en önemli inkâr konusu olan “öldükten sonra yeniden dirilme” inancını ele alıyor, bu inancın ispatı için iki önemli delil kullanıyor: 1. Yine tarihten, kendilerine Tübba‘ denilen Yemen’in güçlü hükümdarlarından ve bunlara tâbi olan halktan söz ederek onca güçlerine, şevket ve şanlarına rağmen nasıl bunlar helâk olup gittilerse Arap müşriklerinin de öyle helâk olacakları, bu dünyada ebedî kalamayacakları; 2. Yere, göklere ve bunların arasında/içinde bulunanlara bakıldığında bunların bir yaratıcısının bulunmasının zaruri olduğu sonucuna varılacağı, bu yaratıcının hayatı, yalnızca geçici dünya hayatından ibaret kılmış olmasının anlamsız olacağı, bu takdirde birçok olay ve olgunun yerine oturmayacağı, düşünüldüğünde birçok şeyin bambaşka bir âleme ve hayata bırakılmış olduğunun anlaşılacağı.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 778-779
 

وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِب۪ينَ

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  خَلَقْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

السَّمٰوَاتِ  mef’ûlun bih olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanırlar.  الْاَرْضَ  atıf harfi  وَ ’la  السَّمٰوَاتِ ’ye matuftur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا , atıf  harfi  وَ ’la  السَّمٰوَاتِ ’ye matuf olup mahallen mecrurdur. Mekân zarfı  بَيْنَ , mahzuf sılaya mütealliktir. Muttasıl zamir  هُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  لَاعِب۪ينَ  kelimesi hal olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَاعِب۪ينَ   kelimesi sülâsî mücerret olan  لعب  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِب۪ينَ

 

وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Ayet, menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümle azamet zamiriyle tazim edilmiştir. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

السَّمَٓاءَ ’ye temâsül nedeniyle atfedilen, müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası mahzuftur. بَيْنَهُمَا , bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

السَّمَٓاءَ - الْاَرْضَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve tıbâk-ı îcab sanatları vardır.

السَّمٰوَاتِ  yeryüzünü, gökyüzünü ve ikisi arasında olanları kapsadığı halde  السَّمٰوَاتِ 'den sonra onların tekrar söylenmesi umumdan sonra hususun zikri babında ıtnâbdır. 

Ayetteki ilk  مَا  nefy harfi, ikinci  مَا  ise ism-i mevsûldür. Aralarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

İsm-i fail kalıbındaki  لَاعِب۪ينَ  kelimesi  خَلَقْنَا  fiilinin failinin halidir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.

Yüce Allah, Enbiya Suresinde [Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri, eğlence olsun diye yaratmadık], Duhan Suresi 38. ayette [Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri, eğlence olsun diye yaratmadık] buyurmaktadır. Bu tabirlerde teşâbüh ve ihtilaf söz konusudur. Bu da  السَّمَٓاءَ /gök kelimesinin Enbiya ayetinde tekil; Duhan ayetinde ise  ألسماوات /gökler şeklinde çoğul gelmesidir. Bunun nedenlerinden biri de  السَّمَٓاءَ / gök kelimesi ile bu kelimenin yer aldığı Enbiya Suresinin başı arasındaki uyumdur. Nitekim surenin baş kısmında Yüce Allah [Elçimiz dedi ki: Gökte ve yerde ne söylenirse Rabbim bilir. Çünkü O, her şeyi işiten, her şeyi bilendir.] buyurmaktadır. Duhan Suresinde çoğul gelen  ألسماوات /gökler kelimesi de içinde bulunduğu surenin baş kısmındaki [kesin inanıyorsanız O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.] ayetiyle uygunluk arz etmektedir. Dolayısıyla her ayet, ait olduğu surenin başıyla uyum arzetmektedir. (İzzet Marangozoğlu, Fâdıl Sâlih Sâmerrâî’nin Beyânî Tefsir Anlayışı)

Allah Teâlâ, ba'sin (dirilişin) ve kıyametin kesin delilini getirmek üzere ["Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunan şeyleri eğlence olsun diye yaratmadık"] buyurmuş ve adeta şöyle demek istemiştir: "Eğer öldükten sonra diriliş olmasaydı, bu yaratmamız bir eğlence, boş ve abes olurdu." Bu delil yolu, Yunus Sûresi'nin başında ve Mü'minûn Suresi'nin sonunda iyice anlatılmıştır. Çünkü Cenab-ı Hak Mü'min Suresi'nde, [Sizi, boş (abes) olarak yarattığımızı mı zannettiniz?] (Mü'minûn, 115) buyurmuştur. Bu husus Sâd Suresi'nin sonunda da ele alınmıştır. Çünkü Cenab-ı Hak burada da, [Göğü, yeri ve ikisi arasında olan şeyleri batıl olarak (boşu boşuna) yaratmadık] (Sâd. 27) buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)