اَهُمْ خَيْرٌ اَمْ قَوْمُ تُبَّعٍۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ اَهْلَكْنَاهُمْۘ اِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَهُمْ | onlar mı |
|
2 | خَيْرٌ | hayırlı |
|
3 | أَمْ | yoksa |
|
4 | قَوْمُ | kavmi |
|
5 | تُبَّعٍ | Tubba’ |
|
6 | وَالَّذِينَ | ve |
|
7 | مِنْ |
|
|
8 | قَبْلِهِمْ | onlardan öncekiler (mi?) |
|
9 | أَهْلَكْنَاهُمْ | biz onları helak ettik |
|
10 | إِنَّهُمْ | çünkü onlar |
|
11 | كَانُوا | idiler |
|
12 | مُجْرِمِينَ | suç işliyorlar |
|
Kur’an burada, tarihe bir atıf yaptıktan sonra Hz. Peygamber’in inkârcı muhataplarına yöneliyor, dünya hayatını kötü etkileme bakımından en önemli inkâr konusu olan “öldükten sonra yeniden dirilme” inancını ele alıyor, bu inancın ispatı için iki önemli delil kullanıyor: 1. Yine tarihten, kendilerine Tübba‘ denilen Yemen’in güçlü hükümdarlarından ve bunlara tâbi olan halktan söz ederek onca güçlerine, şevket ve şanlarına rağmen nasıl bunlar helâk olup gittilerse Arap müşriklerinin de öyle helâk olacakları, bu dünyada ebedî kalamayacakları; 2. Yere, göklere ve bunların arasında/içinde bulunanlara bakıldığında bunların bir yaratıcısının bulunmasının zaruri olduğu sonucuna varılacağı, bu yaratıcının hayatı, yalnızca geçici dünya hayatından ibaret kılmış olmasının anlamsız olacağı, bu takdirde birçok olay ve olgunun yerine oturmayacağı, düşünüldüğünde birçok şeyin bambaşka bir âleme ve hayata bırakılmış olduğunun anlaşılacağı.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 778-779
اَهُمْ خَيْرٌ اَمْ قَوْمُ تُبَّعٍۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ اَهْلَكْنَاهُمْۘ
Hemze istifham harfidir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. خَيْرٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.
اَمْ munkatı’dır. بل ve hemze manasındadır. اَمْ atıf harfi hemzenin muadilidir. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini ta’yin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl اَمْ . Munkatı’ اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
خَيْرٌ ism-i tafdil kalıbındandır. Çok kullanıldığı için başındaki hemze hafifletilmiştir. (Âşûr)
قَوْمُ kelimesi munfasıl zamir هُمْ ‘e matuf olup lafzen merfûdur. تُبَّعٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, mübteda olarak mahallen merfûdur. مِنْ قَبْلِهِمْ car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَهْلَكْنَاهُمْ fiil cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
اَهْلَكْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَهْلَكْنَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi هلك ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
اِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُمْ muttasıl zamir اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
كَانُوا ’nun dahil olduğu isim cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. كَانُوا nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. مُجْرِم۪ينَ kelimesi كَانُوا ’nun haberi olup nasb alameti ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
مُجْرِم۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَهُمْ خَيْرٌ اَمْ قَوْمُ تُبَّعٍۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ اَهْلَكْنَاهُمْۘ
Müstenefe olarak fasılla gelen ayet, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Hemze istifham harfi, هُمْ mübtedadır. خَيْرٌ ‘un haber olduğu isim cümlesi, İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tehaddi ve kınama anlamlarına geldiği için, mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
خَيْرٌ ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
قَوْمُ تُبَّعٍۙ , atıf harfi اَمْ ile mübtedaya atfedilmiştir.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-imevsûlu, قَوْمُ ‘ye matuftur. الَّذ۪ينَ ‘nin îrabdan mahalli olmayan sıla cümlesi mahzuftur. مِنْ قَبْلِهِمْ , bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
اَهْلَكْنَاهُمْۘ cümlesi مِنْ قَبْلِهِمْۜ ‘deki zamirden haldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Tubba', Yemen krallarına verilen unvandır. Bu unvan krala ancak, Yemen'de Hımyer ve Hadramevt bölgelerine hakim olduğunda verilirdi. Hımyer, Yemen'de Sana'nın batısında bir bölgedir. Hadramevt de Yemen'de bir bölge ve kabile adıdır. Tubba' cahiliye devrinde, İslamdaki halife mevkiinde sayılıyordu. (Ruhu’l Beyân)
اِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)
İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsned, nakıs fiil كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şeklinde gelmiştir. مُجْرِم۪ينَ , nakıs fiil كَانَ ’nin haberidir.
كَان ’nin haberi, isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi s.124)
Bu, o müşrikleri reddetmek ve tehdit anlamındadır. Yani helaki önlemek için başvurulan kuvvet ve savunma imkânlarında onlar mı daha üstün, yoksa Tübba' el-Himyerî kavmi mi daha üstün idi? O Tübba’ ki, ordusuyla litre (Kufe yakınında tarihi bir kent) üzerine yürüyüp onları perişan etmiş ve Semerkant şehrini bina etmişti; yahut yıkmıştı.
Anılan Tübba’ kendisi mümin idi; kavmi ise kâfir idi. İşte bundan dolayıdır ki, Allah, kendisini değil, onun kavmini zemmetmiştir. Tübba’, yazılarının başında باسم الله الذي ملك بحرا و بحرا (Sayısız denizlerin mâliki ilâhının ismiyle!) diye yazardı.
Peygamberimizden rivayet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur: "Tübba'ya kötü söz söylemeyin; o, gerçekten müslüman olmuştu. (20 Ahmed b. Hanbel: 5/340)
Yine Peygamberimizden rivayet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur: "Ben kesin olarak bilmiyorum; tübba' peygamber miydi, değil miydi?"
İbn Abbâs'tan (ra) rivayet olunduğuna göre Tübba', peygamberdi.
Tübba' kavminden öncekilerden murad; Ad, Semûd ve çetin güç sahibi, her inatçı zorbadır.
Bu kelâm, onların akıbetini ve helak edilmelerinin sebebini beyan ediyor ki, şu hakikat bilinsin: onlar, o kadar kuvvet ve imkân sahibi oldukları halde cürümleri sebebiyle helak edildiklerine göre, onlardan kuvvet ve imkân bakımından daha zayıf olup aynı cürümü işleyen Kureyş müşriklerinin helaki haydi haydi olur. (Ebüssuûd, Âşûr)