Duhân Sûresi 41. Ayet

يَوْمَ لَا يُغْن۪ي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْـٔاً وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۙ  ...

O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Kendilerine yardım da edilmez.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَوْمَ o gün ي و م
2 لَا
3 يُغْنِي savamaz غ ن ي
4 مَوْلًى dost و ل ي
5 عَنْ -ndan
6 مَوْلًى dostu- و ل ي
7 شَيْئًا bir şey ش ي ا
8 وَلَا ve olmaz
9 هُمْ onlar
10 يُنْصَرُونَ yardım edilenlerden ن ص ر
 

Dünyanın fâni, insanların ölümlü oldukları açıklanınca yeniden dirilişi takip edecek zaman içinde nelerin olacağı, insanların dünyada yapıp ettiklerine göre ebedî hayatta nelerle karşılaşacakları, kötüleri bekleyen cehennemin nasıl bir yer olduğu, oraya girenlerin çekecekleri ceza; iyiler için hazırlanmış olan cennetin tasviri, buraya girme bahtiyarlığına erecek olanların nâil olacakları çeşitli nimetler, insanların dünyadaki idrakleri, hayalleri, arzuları ve korkularından yola çıkılarak, bu kavramlarla anlatılmaktadır.

“Yargı günü”nden maksat kıyameti takip edecek olan sorgulama ve yargılamanın yapılacağı zamandır. Bu muhâkeme sonunda iyiler ve kötüler, suçlular ve mâsumlar, zalimler ve mazlumlar, cennetlikler ve cehennemlikler birbirinden ayrılacak, herkes dünyada yaptıklarının karşılığını elde edecektir.

43. âyetteki “zakkum ağacı” cehennemde bulunan ve azap için kulla­nılan bir ağaçtır (bk. Sâffât 37/62).

49. âyette geçen “Sen güçlü ve değerlisin” sözü, dünyada güçlerine güvenen, kendilerini değerli ve önemli bilen, böyle kabul ettiren, bu sayede kendilerine kimsenin dokunamayacağını zanneden kimselerin âhiretteki âcizlik ve çaresizliklerini, alaycı bir üslûpla dile getirmektedir.

56. âyette “İlk ölümlerinden başka bir ölüm tatmayacaklar” buyuruluyor. Mü’min (Gāfir) sûresinde (40/11) ise iki kere öldürme ve iki kere diriltme olacağı ifade edilmişti. “İlk ölümleri” ifadesinden, her ikisi de gelip geçtiği ve “önceki” niteliğini aldığı için “dünyada ve berzahta vuku bulan iki ölüm” kastedilmiş olabilir. Bu ihtimali de geçerli görmekle beraber bize daha güçlü gelen ihtimal, dünya hayatının sonundaki ölümün kastedilmiş olmasıdır. Çünkü burada dünya ile âhiret, geçici ile ebedî, sonunda ölüm bulunan hayat ile bulunmayan hayat karşılaştırılmaktadır. Hangi ihtimal geçerli olursa olsun insanların defalarca ölüp dirileceklerini değil, dünya hayatı sonunda bir kere öleceklerini ifade eden âyet, reenkarnasyon inancını da reddetmiş olmaktadır (bk. Bakara 2/28).

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 799-800
 

يَوْمَ لَا يُغْن۪ي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْـٔاً وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۙ

 

Ayet, önceki ayetteki  يَوْمَ ‘den bedel olup mansubdur. 

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُغْن۪ي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. مَوْلًى  fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. Maksur isimdendir.

Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir.  اَلْفَتَى – اَلْعَصَا  gibi…

Maksur isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfû halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

عَنْ مَوْلًى  car mecruru  يُغْن۪ي  fiiline mütealliktir.  شَيْـٔاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  يُنْصَرُونَ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

يُنْصَرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. 

يُغْن۪ي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  غني ’dır.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

يَوْمَ لَا يُغْن۪ي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْـٔاً 

 

Önceki ayetin devamı olan bu ayette zaman zarfı  يَوْمَ , önceki ayetteki  يَوْمَ الْفَصْ ’den bedeldir.  يَوْمَ ‘nin muzâfun ileyhi konumundaki  لَا يُغْن۪ي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْـٔاً  cümlesi, menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

Nefy siyakında nekre gelen  مَوْلًى  umum ifade eder. (Âşûr)   

Herhangi bir ve nev ifadesi için tekrar edilen  مَوْلًى ‘da ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Mef’ûl olan  شَيْـٔاً ‘in nekreliği kıllet ve nev ifade eder. Bilindiği gibi nefy siyakında nekre umum ve şümule işarettir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَنْ مَوْلًى , ihtimam için mef’ûl olan  شَيْـٔاً ‘e takdim edilmiştir.

مَوْلًى  kelimesi ‘yakın, müttefik ve dost’ demektir. Nefy siyakında ve nekre olarak geldiği için hiçbir dostun hiçbir dosta fayda sağlayamayacağını ifade eder. Aynı şekilde  شَيْـٔاً  kelimesindeki nekrelik de bunu ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 5, s.140 - Ruhu’l Beyan - Âşûr)


وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۙ

 

Cümle, atıf harfi  وَ ‘la  يُغْن۪ي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْـٔاً  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ve istimrar ifade eden menfî isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Takdim edilmiş müsnedün ileyhten önce nefy harfinin gelmesi tahsis ifade etmiştir.

Ayrıca müsnedin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve zem makamı olması sebebiyle de istimrar ifade eder. Muzari fiildeki tecessüm özelliği sayesinde olay muhatabın muhayyilesinde canlanır. Bu da konunun daha iyi kavranmasına yardımcı olur.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Yardım görmeyecekleri ifadesindeki zamir dostlara aittir; çünkü  مَوْلًى (dost) kelime olarak tekil ise de lafzen belirsiz ve dost cinsinin bütün fertlerini kapsayacak özellikte olması sebebiyle mana bakımından çokluk ifade eder. (Keşşâf)

مَوْلًى -  يُنْصَرُونَۙ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

يُنْصَرُونَۙ  fiilinin meçhul bina edilmesi, ibarenin îcâzıyla birlikte bu kişilere hiç bir yardımcı, kurtarıcı olmadığını ifade etmek içindir. (Âşûr)  

Abdulkâhir bu ibarenin ihtisas ifade ettiğini söylemiştir. Dolayısıyla bu ayet başkalarının hilafına bu kişilerin zafere ulaşmadığını ifade eder, başkaları ise zafere ulaşmış demektir. Bu ise ayete uygun değildir. Zira, mümin olarak Allah'a kavuşanların meleklerden, salihlerden ve peygamberlerden yardımcısı ve şefaatçisi vardır. Yine şefaat hadisinde Resulullah’a (sav) hitaben şöyle denilmiştir: “İste verilecek, şefaat et kabul edilecek.” Bazı alimlerimize göre ise bu terkip her durumda ihtisas ifade etmez, ama tekid ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 5, s.142)