Duhân Sûresi 42. Ayet

اِلَّا مَنْ رَحِمَ اللّٰهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟  ...

Yalnız, Allah’ın yardım ettiği kimseler bunların dışındadır. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, çok merhamet edendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَّا ancak hariçtir
2 مَنْ kimseler
3 رَحِمَ acıdığı ر ح م
4 اللَّهُ Allah’ın
5 إِنَّهُ şüphesiz O
6 هُوَ O
7 الْعَزِيزُ üstündür ع ز ز
8 الرَّحِيمُ esirgeyendir ر ح م
 

Dünyanın fâni, insanların ölümlü oldukları açıklanınca yeniden dirilişi takip edecek zaman içinde nelerin olacağı, insanların dünyada yapıp ettiklerine göre ebedî hayatta nelerle karşılaşacakları, kötüleri bekleyen cehennemin nasıl bir yer olduğu, oraya girenlerin çekecekleri ceza; iyiler için hazırlanmış olan cennetin tasviri, buraya girme bahtiyarlığına erecek olanların nâil olacakları çeşitli nimetler, insanların dünyadaki idrakleri, hayalleri, arzuları ve korkularından yola çıkılarak, bu kavramlarla anlatılmaktadır.

“Yargı günü”nden maksat kıyameti takip edecek olan sorgulama ve yargılamanın yapılacağı zamandır. Bu muhâkeme sonunda iyiler ve kötüler, suçlular ve mâsumlar, zalimler ve mazlumlar, cennetlikler ve cehennemlikler birbirinden ayrılacak, herkes dünyada yaptıklarının karşılığını elde edecektir.

43. âyetteki “zakkum ağacı” cehennemde bulunan ve azap için kulla­nılan bir ağaçtır (bk. Sâffât 37/62).

49. âyette geçen “Sen güçlü ve değerlisin” sözü, dünyada güçlerine güvenen, kendilerini değerli ve önemli bilen, böyle kabul ettiren, bu sayede kendilerine kimsenin dokunamayacağını zanneden kimselerin âhiretteki âcizlik ve çaresizliklerini, alaycı bir üslûpla dile getirmektedir.

56. âyette “İlk ölümlerinden başka bir ölüm tatmayacaklar” buyuruluyor. Mü’min (Gāfir) sûresinde (40/11) ise iki kere öldürme ve iki kere diriltme olacağı ifade edilmişti. “İlk ölümleri” ifadesinden, her ikisi de gelip geçtiği ve “önceki” niteliğini aldığı için “dünyada ve berzahta vuku bulan iki ölüm” kastedilmiş olabilir. Bu ihtimali de geçerli görmekle beraber bize daha güçlü gelen ihtimal, dünya hayatının sonundaki ölümün kastedilmiş olmasıdır. Çünkü burada dünya ile âhiret, geçici ile ebedî, sonunda ölüm bulunan hayat ile bulunmayan hayat karşılaştırılmaktadır. Hangi ihtimal geçerli olursa olsun insanların defalarca ölüp dirileceklerini değil, dünya hayatı sonunda bir kere öleceklerini ifade eden âyet, reenkarnasyon inancını da reddetmiş olmaktadır (bk. Bakara 2/28).

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 799-800
 

اِلَّا مَنْ رَحِمَ اللّٰهُۜ

 

اِلَّا  istisna harfidir. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  müstesna olarak mahallen mansub veya önceki ayetteki  مَنْ ‘den bedel olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  رَحِمَ اللّٰهُۜ ‘ dür. Îrabdan mahalli yoktur.

İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.

İstisnanın kısımları 3’e ayrılır:1. Muttasıl istisna 2. Munkatı’ istisna 3. Müferrağ istisna.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

رَحِمَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.


اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

هُوَ  fasıl zamiridir. Zamiru’l Fasl (ضَمِيرُ الفَصْلِ  Ayırma Zamiri): Umumiyetle mübteda marife, haberse nekre gelir: Ancak, haber mübteda gibi marife olunca çoğu defa aralarında -îrabdan mahalli olmayan- bir zamir bulunur. Haber ile sıfatı birbirinden ayırdığı için buna “zamiru’l fasl” (ضَمِيرُ الفَصْلِ  ayırma zamiri) denir.

Zamirler ne mevsuf ne de sıfat olurlar. Bundan dolayı marife olan iki ismin arasına girince iki ismin arası açılır; sıfat – mevsuf olma durumları ortadan kalkar, mevsuf mübteda, sıfat da haber olur.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الْعَز۪يزُ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.  الرَّح۪يمُ۟  kelimesi  اِنَّ ’nin ikinci haberi olup lafzen merfûdur.

الْعَز۪يزُ -  الرَّح۪يمُ۟  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِلَّا مَنْ رَحِمَ اللّٰهُۜ

 

Ayet önceki ayette sayılanlardan istisna edilenleri bildirmektedir. Müstesna olan müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’nin sıla cümlesi  رَحِمَ اللّٰهُۜ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

مَنْ رَحِمَ اللّٰهُۜ  ifadesi,  يُنْصَرُونَۙ ’daki  و ’dan bedel olmak üzere mahallen merfûdur; yani Allah’ın rahmet ettiğinden başkasına yardım edilmez. İfadenin istisna olmak üzere mansūb sayılması da mümkündür. (Keşşâf) 


اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.

اِنَّ  ve fasıl zamiri ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir. هُوَ , fasıl zamiridir. Muttasıl zamiri tekid eder.

Fasl zamiri çoğu zaman kasr ifade etmekle birlikte; kasr ifade etmeyip kelamın mazmununu tekid için de gelebilir. Bu durumda isim olur ve îrabı ikinci mübteda olarak yapılır. Yani, fasl zamiri her zaman ihtisas ifade etmez.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve fasıl zamiri, müsnedin marife gelmesi sebebiyle çok sayıda tekid ve tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Bir başka tekid unsuru da haberin marife gelmesidir. Ayrıca  اِنَّ ‘nin haberinin marife oluşu, bu vasfın müsnedün ileyhte kemâl derecede olduğunu belirtmiştir.

İki vasfın aralarında  وَ  olmadan gelmesi her ikisinin birden müsnedün ileyhte mevcut olduğuna işaret eder.

الْعَز۪يزُ -  الرَّح۪يمُ۟  kelimeleri arasında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

Bu iki sıfatın ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

Her ikisi de mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Burada  عَز۪يزُ  isminin önce gelmesi, surede gazap manasının baskın olmasındandır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 5, s.143)