وَيْلٌ لِكُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ
Evren kitabı, okumasını bilenleri Allah’a inanmaya ve O’nun nimetlerine şükretmeye götürdüğü gibi vahyedilen kitap Kur’an-ı Kerîm de, O’na kulak verenleri, gönderene ve tebliğ edene bakarak âyetlerini ciddiye alıp üzerinde düşünenleri, ondan bir hayat rehberi olarak lâyıkıyla istifade edenleri, dünyada düzgün bir hayat sürme, Allah’ın rızasını elde etme ve ebedî hayatta sonsuza kadar mutlu olma imkânlarına kavuşturur. Bu kitabın kıymetini bilmeyenler, mâkul bir delile dayanmadıkları halde kurulu düzenin kendilerine sağladığı itibar ve menfaatler kaybolmasın diye onu inkâra yönelenler ise dünyada refah içinde yaşasalar bile ebedî âlemde perişan olacaklar, şiddetli cezalar göreceklerdir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 12-13
وَيْلٌ لِكُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ
İsim cümlesidir. وَيْلٌ mübteda olup lafzen merfûdur. لِكُلِّ car mecruru mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.
كُلَّ kelimesi zaman veya mekân zarflarına muzâf olduğu zaman mef’ûlun fih manasında da değerlendirilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَفَّاكٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اَث۪يمٍ kelimesi اَفَّاكٍ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَيْلٌ لِكُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan وَيْلٌ ’nun haberi mahzuftur. لِكُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ bu mahzuf habere mütealliktir.
Müsnedün ileyh olan وَيْلٌ kelimesinin nekre gelmesi tahkir ifade etmiştir. Zem manasındaki mübtedanın tenkiri caizdir.
Cümle haber formunda geldiği halde muktezâ-i zâhirin hilafına olarak beddua manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
وَيْلٌ , cehennemde bir vadi olarak bilinen yerdir. Azap manasında beddua olarak kullanılır. Beddua manasında olduğunda mübtedanın nekre gelmesi caizdir. وَيْلٌ , kâfirlere aittir. Çünkü şiddet ifade eden bir kelimedir. Zira و - يْ - لٌ harflerinin meydana getirdiği terkip, hemen hemen daima şiddet manasını ifade eder. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir, Bakara/79)
Cümleye, halini zikretmeden önce onu uyarmak ve tehdit etmek sebebiyle acele edildiği için وَيْلٌ kelimesinin zikriyle başlanmıştır. (Âşûr)
اَث۪يمٍ kelimesi اَفَّاكٍ için sıfattır. Mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade eden ıtnâb sanatıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
اَفَّاكٍ , ism-i fail vezninde gelerek sübut ve istimrar ifade etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَفَّاكٍ - اَث۪يمٍۙ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ (Çok yalan söyleyen, çok günahkâr) kipleri çokluk ifade eden kiplerdir. Zira فَعَّالٌ ve فَعيِلٌ kalıpları mübalağa kiplerindendir. اَفَّاكٍ ’deki tenvin, kesret ve tahkir ifade eder.