تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۚ فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَ اللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ يُؤْمِنُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | تِلْكَ | işte şunlar |
|
2 | ايَاتُ | ayetleridir |
|
3 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
4 | نَتْلُوهَا | onları okuyoruz |
|
5 | عَلَيْكَ | sana |
|
6 | بِالْحَقِّ | gerçek ile |
|
7 | فَبِأَيِّ | hangi |
|
8 | حَدِيثٍ | söze |
|
9 | بَعْدَ | sonra |
|
10 | اللَّهِ | Allah’tan |
|
11 | وَايَاتِهِ | ve O’nun ayetlerinden |
|
12 | يُؤْمِنُونَ | inanacaklar |
|
Evren kitabı, okumasını bilenleri Allah’a inanmaya ve O’nun nimetlerine şükretmeye götürdüğü gibi vahyedilen kitap Kur’an-ı Kerîm de, O’na kulak verenleri, gönderene ve tebliğ edene bakarak âyetlerini ciddiye alıp üzerinde düşünenleri, ondan bir hayat rehberi olarak lâyıkıyla istifade edenleri, dünyada düzgün bir hayat sürme, Allah’ın rızasını elde etme ve ebedî hayatta sonsuza kadar mutlu olma imkânlarına kavuşturur. Bu kitabın kıymetini bilmeyenler, mâkul bir delile dayanmadıkları halde kurulu düzenin kendilerine sağladığı itibar ve menfaatler kaybolmasın diye onu inkâra yönelenler ise dünyada refah içinde yaşasalar bile ebedî âlemde perişan olacaklar, şiddetli cezalar göreceklerdir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 12-13
تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۚ
İsim cümlesidir. İşaret ismi تِلْكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. اٰيَاتُ , işaret zamirinden bedel olup lafzen merfûdur. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَتْلُوهَا cümlesi mübteda تِلْكَ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. نَتْلُوهَا elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
عَلَيْكَ car mecruru نَتْلُوهَا fiiline mütealliktir. بِالْحَقّ car mecruru نَتْلُوهَا ‘daki failin veya mef’ûlün mahzuf haline mütealliktir.
فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَ اللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ يُؤْمِنُونَ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن لم يؤمنوا بهذا الحديث فبأيّ حديث يؤمنون (Bu söze inanmazlarsa hangi söze inanacaklar) şeklindedir.
بِاَيِّ car mecruru يُؤْمِنُونَ fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. حَد۪يثٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
بَعْدَ zaman zarfı يُؤْمِنُونَ fiiline mütealliktir. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اٰيَاتِه۪ car mecruru atıf harfi وَ ‘la lafza-i celâl’e matuftur. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُؤْمِنُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
يُؤْمِنُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۚ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin uzağı işaret etmekte kullanılan işaret ismi ile marife olması, dikkatleri işaret edilene yoğunlaştırmak ve onu yüceltmek içindir.
İşaret isminde istiare vardır. Ayette Allah’ın lütfettiği nimetlere işaret edilmiştir.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
اٰيَاتُ اللّٰهِ izafeti تِلْكَ ‘den bedeldir. Veciz ifade kastına matuf bu izafette Allah ismine muzâf olan اٰيَاتُ , şan ve şeref kazanmıştır.
التِّلاوَةُ : Okumak demektir. ‘’Okunan ayetler’’in manası; okunan Kur’an’ın lafızlarında onlara delalet etmesidir. نَتْلُو fiili mecaz-ı aklî olarak kullanılmıştır. Çünkü okunan onun delalet ettiği şeydir. (Âşûr)
التِّلاوَةِ (okumanın) Allah’a isnad edilmesi mecaz-ı aklîdir. Çünkü Allah okunan Kur’an’ın yaratıcısıdır ve bu ayetlere işaret etmektedir. (Âşûr)
Önceki ayetlerde sıralanan deliller تِلْكَ ‘de cem’ edilmiştir. Son dört ayet birlikte düşünüldüğünde cem' ma’at-taksim sanatının ifadeye kattığı anlam zenginliği farkedilir.
نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۚ cümlesi تِلْكَ ‘nin haberidir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz.Peygamberdir.
Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Lafza-i celâlin zikrinden sonra نَتْلُوهَا fiilinde azamet zamirine iltifat edilmiştir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
بِالْحَقِّۚ car mecruru نَتْلُوهَا fiilinin failinden veya mef’ûlünden mahzuf hale mütealliktir.
بِالْحَقِّۚ sözü başka bir görüşe göre نَتْلُوهَا fiiline mütealliktir. Yani, hakka yapışarak onları okuyoruz demektir. Burada gafil olunmaması gereken bir soru vardır. O da, “Rabbimizin Peygamber Efendimize hak olmayan bir şeyi okuması tasavvur edilebilir mi?” sorusudur. Yoksa bu kayıt bu ihtimali uzaklaştırmak için mi konmuştur? Buna şöyle cevap verilir: Bu ihtimal dışıdır. Çünkü Allah haktır, hakkın zıttı batıldır. Allah Teâlâ sübhandır. Mutlak kemâlat dışındaki şeylerden muaftır. Öyleyse bu kayıt ne içindir? Bize göre bu, Allah Teâlâ'nın bize ilimde hakkı aramamız, haktan ayrılmamamız gerektiğini öğretmek içindir. O yaratıcı, yaptıklarından sual olunmayan malik, bu hitapla bize bu ayetleri hak ile, haktan ayrılmaksızın okuduğunu söylemektedir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 6, s.58)
فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَ اللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ يُؤْمِنُونَ
فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olan rabıta harfidir. Takdiri إن لم يؤمنوا بهذا الحديث (Bu söze inanmazlarsa) olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Muzari fiil sıygasında gelen cevap cümlesi فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَ اللّٰهِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mecrur mahaldeki istifham ismi بِاَيِّ حَد۪يثٍ başındaki harf-i cerle birlikte يُؤْمِنُونَ fiiline mütealliktir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp, inkâr ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
فَبِأيِّ حَدِيثٍ sözündeki istifham ümitsizliğe düşürmek ve taaccüp manası içindir. (Âşûr)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Lafza-i celâle muzâf olan دُونَ manasındaki zaman zarfı بَعْدَ , ihtimam için amili olan يُؤْمِنُونَ fiiline takdim edilmiştir. Bu izafet, gayrının tahkiri içindir.
Bu izafette muzâfın mahzuf olduğu görüşünde olan müfessirler de vardır. Takdiri بعد حديث الله şeklindedir. Bu durumda îcaz-ı hazif vardır.
Veciz ifade kastına matuf اٰيَاتِه۪ izafetinde, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan اٰيَاتِ , şan ve şeref kazanmıştır. حَد۪يثٍ ’e matuf olarak mecrurdur.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, hükmün illetini belirtmek ve ikazı artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
حَد۪يثٍ ’nin nekreliği tazim ifade eder.
Bu ayet önceki üç ayette zikredilen Allah'ın ayetlerinin müminler için, yakîn sahibi bir kavim için, akleden bir kavim için olduğu manalarını birleştirmiştir. Semavat ve arzda, insanların yaratılışında, gece ile gündüzün birbirini takip ederek gelişinde, bütün bunlarda Allah'ın ayetlerinin bulunduğunu yeni baştan ifade etmek için istinafla başlamıştır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 6, s.61)
يُؤْمِنُونَ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)