قَالَ اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۘ وَاُبَلِّغُكُمْ مَٓا اُرْسِلْتُ بِه۪ وَلٰكِنّ۪ٓي اَرٰيكُمْ قَوْماً تَجْـهَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi |
|
2 | إِنَّمَا | sadece |
|
3 | الْعِلْمُ | bilgi |
|
4 | عِنْدَ | katındadır |
|
5 | اللَّهِ | Allah |
|
6 | وَأُبَلِّغُكُمْ | ve ben size tebliğ ediyorum |
|
7 | مَا | şeyi (mesajı) |
|
8 | أُرْسِلْتُ | gönderildiğim |
|
9 | بِهِ | onunla |
|
10 | وَلَٰكِنِّي | fakat ben |
|
11 | أَرَاكُمْ | sizi görüyorum |
|
12 | قَوْمًا | bir kavim |
|
13 | تَجْهَلُونَ | cahillik eden |
|
İnancın en önemli üç unsuru tevhid, nübüvvet ve âhirettir. Bütün hak dinlerde bu üç unsur üzerinde önemle durulmuş, insanların bir tek Allah’a iman ve kulluk etmeleri, gönderdiği peygamberin yolundan gitmeleri ve öldükten sonra dirileceklerine, hesap vereceklerine inanarak yaşamaları istenmiştir. Bu sûrenin de temel konuları arasında bunlar vardır. Hz. Peygamber’in muhatabı olan Arap müşrikleri bu üç inanç unsuru karşısında direndikçe hem onları ikna etmek hem de peygamberi ve müminleri rahatlatmak için aynı şekilde davranan geçmiş ümmetlerden örnekler verilmiş, onların peygamberleriyle tartışmaları, ileri sürdükleri deliller, peygamberlerin mukabil davranışları ve ortaya koydukları kanıtlar anlatılmıştır. Burada açık örnek Âd kavmi ile “onların kardeşi” şeklinde ifade edilen Hûd aleyhisselâm, kapalı örnek ise 27. âyette zikredilen, o bölgede yaşamış diğer kavimler, ümmetler ve peygamberlerdir. Hz. Nûh’tan sonra kendilerine peygamber gönderilen ilk Arap topluluğu Âd olduğu için burada açık örnek olarak onlar seçilmiştir.
“Âd’ın kardeşi”nden maksat o kavimden gelen, soy olarak o kavme mensup bulunan kimsedir ki, burada Hûd peygamber kastedilmektedir (Hûd ve Âd hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/65-72).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 38Beleğa بلغ :
بَلاغٌ ve بُلُوغٌ sözcükleri bir mekan ya da zaman olsun veya takdir edilmiş ve kararlaştırılmış/belirlenmiş herhangi bir iş, durum ya da olay olsun, onda en nihai amaca ve en nihai noktaya ulaşmak/varmak ya da gelmektir. Bazen nihai noktaya ulaşılmamış olsa da ulaşılmak üzere olunduğunu ifade etmek için de kullanılır.
بَلاغٌ ise bir mesaj, selam ya da haberi tebliğ etme/ulaştırma anlamına gelir. Yine bu kelime yeterlilik demektir.
Son olarak belagat بَلاغَةٌ kelimesi iki anlamda kullanılır: Birincisi, sözün bizzat kendisinin beliğ olmasıdır. Bu da sözde üç özelliğin bir arada bulunması demektir. Bunlar sözün dil açısından tamamen doğru olması, kast edilen manaya tamamen uygun olması ve kendi içinde doğruluğu dile getirmesidir. İkincisi, sözün söyleyen ya da söylenen açısından beliğ olmasıdır. Bu da sözü söyleyenin söylemek istediği şeyi sözün kendisine söylendiği kişinin kabul edeceği bir şekilde söylenmesidir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de pekçok farklı formda 77 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri buluğ, bâliğ, meblağ, beliğ, belağat, tebliğ ve mübalağadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
قَالَ اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۘ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili ise müstetir zamir هو ’dir. Mekulü’l-kavli, اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِ ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّمَا , kâffe ve mekfûfe’dir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki مَا harfidir, اِنَّ harfinden sonra gelmiş ve onun amel etmesine mani olmuştur. اِنَّ ’nin ameli ise engellenmiştir yani mekfûfedir.
عِلْمُهَا mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عِنْدَ mekân zarfı, mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir. اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَاُبَلِّغُكُمْ مَٓا اُرْسِلْتُ بِه۪
Fiil cümlesidir. اُبَلِّغُكُمْ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdir انا ’dir.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مَٓا müşterek ism-i mevsûlü ikinci mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اُرْسِلْتُ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اُرْسِلْتُ sükun üzere mebni meçhul mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ naib-i fail olarak mahallen merfûdur. بِه۪ car mecruru اُرْسِلْتُ fiiline mütealliktir.
اُبَلِّغُكُمْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi بلغ ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اُرْسِلْتُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi رسل ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
وَلٰكِنّ۪ٓي اَرٰيكُمْ قَوْماً تَجْـهَلُونَ
وَ atıf harfidir. لَـٰكِنَّ istidrak harfidir.
İstidrak: düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir. Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَـٰكِنَّ harfi اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre لَـٰكِنَّ ’de اِنَّ gibi cümleyi tekid eder. ى mütekellim zamiri لَـٰكِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لٰكِنَّ ’nin haberi اَرٰيكُمْ cümlesi olup mahallen merfûdur. اَرٰيكُمْ fiili ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا ‘dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. قَوْماً ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. تَجْـهَلُونَ fiil cümlesi قَوْماً ‘ın sıfatı olarak mahallen mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَجْـهَلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
قَالَ اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۘ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ayette Allah Teâlâ, Hûd Peygamberin sözlerini bildirmektedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۘ cümlesi, اِنَّمَا kasr edatıyla tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan الْعِلْمُ ’nun haberi mahzuftur. Mekân zarfı عِنْدَ , bu mahzuf habere mütealliktir.
İki tekid hükmündeki kasr, mübteda ve haber arasındadır. الْعِلْمُ maksûr/sıfat, عِنْدَ اللّٰهِۘ maksûrun aleyh/mevsûf olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.
اِنَّمَا kasr edatı, siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. Muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Veciz ifade kastıyla gelen müsned عِنْدَ اللّٰهِ izafetinde lafza-i celâle muzâf olan عِنْدَ , şan ve şeref kazanmıştır.
Müsnedin izafet şeklinde gelmesi, az sözle çok anlam ifadesinin yanında, müsnedün ileyhe tazim ifade eder. Çünkü müsned tazim anlamı içeren kelimeye muzâf olmakla müsnedün ileyhin de tazimine işaret etmiş olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâğat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّمَا ile tekid edilmiş, azîm azabın ilmi Allah'a tahsis edilmiştir. Bu kasrda dikkat edilmesi gereken iki nokta vardır. Birincisi kasr edatlarından اِنَّمَا ‘nın kullanılması, ikincisi de Allah katında olmasıdır. Madem ki bu bilgi Allah katındadır, o halde O'ndan başka bilen yoktur. Ayetteki kasr cümlesinde başkasının sahip olmadığı ilmi bilen Allah Teâlâ'dır ve O, hak mabuddur. Cümlede lafza-i celâlin zikri, yaratıldıkları fıtratı harekete geçirir.
اِنَّمَا kelimesi muhatabın bildiği, inkâr etmediği bir konuda kullanılır. Sanki bu, onlar tarafından kabul edilen bir hakikattir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.265-266)
وَاُبَلِّغُكُمْ مَٓا اُرْسِلْتُ بِه۪
Bu cümle atıf harfi وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Mekulü’l-kavle dahildir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesi isim cümlesine atfedilmiştir.
Aslolan, aynı üsluptaki cümlelerin birbirine atfıdır. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsul مَٓا ’nın sılası olan اُرْسِلْتُ بِه۪ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اُرْسِلْتُ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Bu cümle اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۘ sözüne matuftur. Dolayısıyla اِنَّمَا 'nın kapsamındadır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.266)
وَلٰكِنّ۪ٓي اَرٰيكُمْ قَوْماً تَجْـهَلُونَ
Cümle atıf harfi وَ ‘la mekulü’l-kavle atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. لٰكِنّ۪ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
لٰكِنّ۪ٓ ’nin haberi olan اَرٰيكُمْ قَوْماً تَجْـهَلُونَ cümlesi, muzari fiil olarak gelmiş ve hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
تَجْهَلُونَ cümlesi قَوْماً için sıfattır. Muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Sıfatlar ıtnâb sanatıdır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, metbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Arş. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
قَوْماً kelimesin nekreliği, nev ve tahkir ifade eder.
الْعِلْمُ - تَجْـهَلُونَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.