وَاِذَا حُشِرَ النَّاسُ كَانُوا لَهُمْ اَعْدَٓاءً وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِر۪ينَ
Haşera حشر :
Haşr حَشْرٌ bir topluluğu yerleşik oldukları yerlerinden çıkarıp ve koparır gibi ayırıp savaşa veya başka bir şeye götürmektir. حَشْرٌ kelimesi gerek insan gerek diğer varlıklar için ancak yalnızca bir toplulukla ilgili kullanılır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de sülasi fiil ve üç farklı isim formunda olmak üzere 43 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri haşrolmak, mahşer, haşere ve haşerattır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَاِذَا حُشِرَ النَّاسُ كَانُوا لَهُمْ اَعْدَٓاءً وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِر۪ينَ
وَ atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında irab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حُشِرَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. حُشِرَ fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. النَّاسُ fail olup lafzen merfûdur.
فَ karînesi olmadan gelen كَانُوا لَهُمْ اَعْدَٓاءً cümlesi şartın cevabıdır. كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. لَهُمْ car mecruru اَعْدَٓاءً ‘nin mahzuf haline mütealliktir.
اَعْدَٓاءً kelimesi كَانُوا ’nun haberi olup lafzen mansubdur. İkinci كَانُوا atıf harfi وَ ‘la birinci كَانُوا ‘ya matuftur.
كَانُوا nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.
بِعِبَادَتِهِمْ car mecruru كَافِر۪ينَ ‘e mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
كَافِر۪ينَ kelimesi كَانُوا ’nun haberi olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
كَافِر۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi كفر olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِذَا حُشِرَ النَّاسُ كَانُوا لَهُمْ اَعْدَٓاءً وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِر۪ينَ
وَ atıf harfidir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart edatı اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan حُشِرَ النَّاسُ , şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
Şart manalı zaman zarfı اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.
حُشِرَ fiili meçhul bina edilmiştir. Malum binada mef’ul olacak النَّاسُ kelimesi, bu binada merfû konuma getirilerek önemsenmiştir.
Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
"Haşr", bir araya toplanmak demektir. İnsanları sığınaklarından çıkartıp, onları savaşa veya başka bir şeye zorlamak anlamına geldiği de söylenmektedir. Bu kelime, sadece topluluklar için kullanılır. Kıyamete, ba's günü, neşir günü denildiği gibi haşr günü de denilir. (Rûhu-l Beyân)
Her iki كَانُوا fiillindeki çoğul zamirler Allah'tan başkasına tapanlara, yani müşriklere ait olduğu gibi bu kişilerin taptıkları şeylere, putlara da ait olabilir. Böylece lafzen aynı olmasına rağmen zamirlerin ait olduğu varlıkların farklı olması Kur'an'ın eşsiz sanatlarındandır. Farklılıkların bir arada olması tederrücü güzelleştirir ve daha incelikli kılar. (Âşûr)
ف karinesi olmadan gelen cevap cümlesi كَانُوا لَهُمْ اَعْدَٓاءً , nakıs fiil كَانُوا ’nun dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. لَهُمْ car mecruru, اَعْدَٓاءً ’in mahzuf haline mütealliktir. كَانَ ’nin haberi اَعْدَٓاءً ’dir.
وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِر۪ينَ cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle şartın cevabına atfedilmiştir.
كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur بِعِبَادَتِهِمْ , önemine binaen amili ve كَانَ ’nin haberi olan كَافِر۪ينَ ’ye takdim edilmiştir.
كَانَ ’nin haberinin ism-i fail kalıbında gelmesinin manası, inkârın onlarda sabit olduğu, onlardan hiçbir şekilde ayrılmadığıdır. Çünkü كَانَ ’nin haberinin isim olarak gelmesi sübut ifade eder. Haberin, ismin bir cüzü haline geldiğini, ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtir.
كَافِر۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek sübut ve istimrar ifade etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, Tevbe Suresi, 120-121, s. 80)
İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)
كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Duhan/36, C. 5, s.124)
كَانُوا kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كَانُوا لَهُمْ اَعْدَٓاءً وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِر۪ينَ ifadesinde teşbihi beliğ vardır. Düşmanlara ve ibadeti inkâr edenlere olan benzerliğiyle, onların sefalet ve yalanlarına neyin yol açtığına işaret ederek devam ediyor. (Âşûr)