Zâriyât Sûresi 42. Ayet

مَا تَذَرُ مِنْ شَيْءٍ اَتَتْ عَلَيْهِ اِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّم۪يمِۜ  ...

Üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül ediyordu.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَا
2 تَذَرُ bırakmıyor و ذ ر
3 مِنْ hiçbir
4 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
5 أَتَتْ geçtiği ا ت ي
6 عَلَيْهِ üzerinden
7 إِلَّا ancak
8 جَعَلَتْهُ onu ediyordu ج ع ل
9 كَالرَّمِيمِ kül gibi ر م م
 

Âd Hûd peygamberin, Semûd da Sâlih peygamberin kavminin adı olup Kur’an-ı Kerîm’de bu toplumların ve Nûh kavminin yapılan bütün ilâhî uyarıları hafife almaları ve inkârcılıkta direnmeleri sebebiyle helâk edilmelerine değişik vesilelerle dikkat çekilmiştir (Âd hakkında bk. A‘râf 7/65-72; Hûd 11/50-60; Semûd hakkında bk. A‘râf 7/73-79; Hûd 11/61-68; Nûh kavmi hakkında bk. A‘râf 7/59-64; Yûnus 10/71-74; Hûd 11/25-49).

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 132
 

مَا تَذَرُ مِنْ شَيْءٍ اَتَتْ عَلَيْهِ اِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّم۪يمِۜ

 

Cümle önceki ayetteki  الرّ۪يحَ ‘nin hali olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müsbet (olumlu) muzari fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başında  “و ” gelmez.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Bu ayet, rüzgarın akîm (kısır) sıfatından sonra, ikinci bir sıfat olarak mahallen mansubdur. Buna göre mana,"kısır rüzgarı, kül gibi herşeyi savuran bir rüzgarı göndermiştik" takdirindedir. Burada marife olarak görülen  الرّ۪يحَ  kelimesi aslında nekiredir. Çünkü o rüzgar, belli bir rüzgar değildir. Buna göre Hak Teâlâ sanki şöyle demek istemiştir: "Biz, meydana gelen rüzgarlardan olmayan bir rüzgar gönderdik ve onun benzeri hiç olmamıştır." O halde, bu haliyle bu rüzgar, çok ileri derecede olduğu için nekredir (belirsizdir). İşte bundan ötürü, Cenab-ı Hak, Kur'an'da böyle ifadelere çok yer vermiş, bunları nekre olarak getirmiş ve bunları cümleler ile tavsîf etmiştir. İşte Hak Teâlâ'nın Ankaf/24, Hakka/6 v.b. ayetleri böyledir.

Diğer bir görüş; En doğru olan izaha göre, bu cümle, hal olarak mahallen mansubdur. Bu ifade ile, onun bu işe uygun olduğu anlatılmak istenmiştir ve takdiri, "Biz o rüzgarları, hiçbir şeyi yerinde bırakmayıp savuracak kuvvet üzere olarak salıverdik" şeklindedir. 

Bu ifade, هي ما تذر  takdirinde olarak, mahzuf bir mübtedanın haberi olarak, mahallen merfû da olabilir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَذَرُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir.

مِنْ  harf-i ceri zaiddir.  شَيْءٍ  lafzen mecrur, mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.   

اَتَتْ عَلَيْهِ  cümlesi  شَيْءٍ ‘in sıfatı olarak mahallen mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَتَتْ  mahzuf elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri  هى ’dir.  

عَلَيْهِ  car mecruru  اَتَتْ  fiiline mütealliktir.  

اِلَّا  hasr edatıdır.  جَعَلَتْهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri  هى ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

كَالرَّم۪يمِ  car mecruru  جَعَلَ  fiilinin mahzuf ikinci fiiline mütealliktir.  

جَعَلَ  değiştirme manasında kalp fiillerindendir. Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  

2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. 

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

مَا تَذَرُ مِنْ شَيْءٍ اَتَتْ عَلَيْهِ اِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّم۪يمِۜ

 

Ayet önceki ayetteki   الرّ۪يحَ ‘nin halidir. Fasılla gelen bu hal cümlesi hal-i müekkide olarak ıtnâbdır. Durumun sürekli olduğuna işaret eder. Hal sahibinin durumunu tekid ifade ettiği için fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Tekid edici halin başına  وَ  gelmez.

Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Kasrla tekid edilen muzari fiil cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. 

مَا  ve  اِلَّا  ile oluşan kasr,  تَذَرُ  fiilinin failiyle hali arasında, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. 

مِنْ شَيْءٍ  deki  مِنْ  zaiddir. شَيْءٍ  lafzen mecrur olup, mef’ûl olarak mahallen mansubdur. 

 مِنْ شَيْءٍ  deki nekrelik nev ve kıllet ifade eder. Zaid  مِنْ  harfi sebebiyle kelime ‘hiçbir’ anlamı kazanmıştır. Olumsuz siyakta nekre, umum ve şümule işaret eder.

اَتَتْ عَلَيْهِ  cümlesi  شَيْءٍ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)  

جَعَلَتْهُ كَالرَّم۪يمِ  cümlesi, تَذَرُ  fiilinin failinden haldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

شَيْءٍ ’deki tenvin hiçbir manasında olumsuzluğu tekid eder. Nefiy sıygada tenkir selbin umumuna işaret eder. (Muhammed Ebu Mûsa, Duhan/41)

الرَّم۪يمِۜ , kül haline gelen, çürüyen ve ufalanan kemik, bitki benzeri her şeydir. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)

Bu ifade, ahiretin bir anlatımı olup, insanlar, neticede varıp Allah'ın huzuruna duracaklardır" manasınadır. Bu izaha göre ayet, önceki ayetlerle sıkı sıkıya ilgilidir. Çünkü Hak Teâlâ, "Sonra . . mükâfat verilir" buyurunca, sanki birisi, "o mükâfat görülemez. Bu ne zaman olacak?" demiş.

Cenab-ı Hak, "Dönüşünüz Allah'adır. İşte o zaman Allah, şükredici olanlara mükâfat, nankörlerine de ceza verecektir" buyurmuştur.