Zâriyât Sûresi 48. Ayet

وَالْاَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ  ...

Yeri de biz döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالْأَرْضَ ve yeri ا ر ض
2 فَرَشْنَاهَا biz döşedik ف ر ش
3 فَنِعْمَ ne güzel ن ع م
4 الْمَاهِدُونَ döşeyiciyiz م ه د
 

İlk üç âyette Cenâb-ı Allah’ın sonsuz kudretini gösteren ve her an yakın çevremizde gözlemleyebildiğimiz üç çeşit kanıta değinilmekte, 50-51. âyetlerde de bunlardan çıkarılması gereken sonuç peygamberinin dilinden bir uyarı tarzında ifade edilmektedir: Başka kaçacak, sığınılacak yer yoktur, yalnız Allah’a sığınmak, O’nun gösterdiği yolda yürümek gerekir; O’nun yanında başka tanrılar uydurmak akıl ve iz‘an sahibi varlıklara yaraşmaz.

47. âyette geçen eyd kelimesinin “kuvvet, kudret” veya “eller” mâna­larına göre değişik yorumlar yapılmıştır; bu yorumlar, göğün muhteşem yapısı ve düzeninin yüce Allah’ın kudretine bağlı olduğunu ifade etme noktasında birleşir (Râzî, XXVIII, 226). “Şüphesiz biz genişletmekteyiz” diye çevrilen cümle için yapılan başlıca yorumlar şunlardır: a) Biz vüs’at yani genişlik ve kudret sahibiyiz; semadaki bu ihtişamı sağlamakla kudretimizden bir şey eksildiği sanılmamalıdır, dilesek daha da genişletiriz. Bakara sûresinin 255 ve Kaf sûresinin 38. âyetlerindeki içerik ve üslûp bu mânayı çağrıştırmaktadır. b) Hiçbir şeye muhtaç olmadığımız gibi nimetleri bol bol ihsan eden de biziz; sıkıntıları giderir, darda kalanlara genişlik veririz (Şevkânî, V, 105; Elmalılı, VI, 4542-4543). c) Evreni genişletmekteyiz. Bu yorum daha çok, uzay cisimlerinin birbirinden uzaklaştığı ve aralarındaki mesafenin gitgide arttığı yönündeki bilimsel tesbitten hareketle ortaya konan “genişleme teorisi” ışığında yapılmıştır (bk. Celal Kırca, s. 62-63; eski dönemlerin âlimlerinden bu yorumu destekleyen bazı açıklamalar için bk. Celâl Yeniçeri, s. 110-115). Gök kelimesinin Kur’an’daki kullanımları dikkate alınarak genişletilen şey, bu ve benzeri bağlamlarda “evren” (Esed, III, 1070-1071), “dünyanın dışındaki bütün kâinat” (Celal Kırca, s. 62) anlamlarında yorumlanabilmektedir. Râzî göğün binaya ve yerin döşeğe benzetilmesini, göğün ana yapısında değişme olmamasına, yerin ise genişleme-daralma, denizlerinin karaya dönüşmesi gibi değişkenliklere açık olmasına bağlar (XXVIII, 225-226; göklerin ve yerin yaratılması hakkında bk. Bakara 2/22, 29). 

Müfessirler “her şeyden çift çift yaratma”nın anlamını açıklarken daha çok “gece-gündüz, erkek-dişi, yer-gök, insan-cin, iman-küfür, ay-güneş” gibi karşıtlık örnekleri üzerinde durmuşlardır. Taberî bunu “Cenâb-ı Allah’ın her yarattığının yanı sıra amaç ve işlevi itibariyle ondan farklı bir ikincisini yaratması” şeklinde anlamanın uygun olacağı kanaatindedir. Yine Taberî’nin izahına göre burada esas amaç Allah’ın yaratma sıfatına dikkat çekmektir. O’nun yaratmasını –meselâ ateşin yakma özelliği gibi– tek sonuçlu olarak algılamamak gerekir, O dilediği her şeyi dilediği biçimde yaratma gücüne sahiptir (XXVII, 8-9). Elmalılı, bu konudaki görüşleri özetledikten sonra, Beyzâvî’nin “her cinsten iki nevi bulunduğu” tarzındaki yorumunu öncekileri de içine alması itibariyle daha kapsamlı bulur. Bununla birlikte o, âyetteki “her şey” ifadesinin sadece cinsleri değil fertleri de kapsadığını dikkate alarak, burada dış âlemdekiler ile onların zihindeki formlarının uyumlu eşleşmesiyle tecelli eden idrak olayına da işaret bulunduğu yorumunu yapar; herhangi bir şey hakkında meydana gelen şuur hâdisesinde bu ikiliğin kaçınılmaz olduğunu, bu ikilik içinde birleştirilmeden hiçbir şeyin tasdik edilemeyeceğini, tefekkür ve tezekkürde bulunulamayacağını, âyetin sonunda yer alan “ki inceden inceye düşünesiniz” ifadesinin de bunu desteklediğini belirtir (bk. VI, 4543-4544; ayrıca bk. Yâsîn 36/36).

49. âyetin son cümlesi hem bu âyette hem de önceki iki âyette belirtilenler üzerinde düşünülmesini kapsadığından (Zemahşerî, IV, 31), sırf bulunduğu âyete bağlı olduğu izlenimi vermemek için meâlinde bu cümleyi “İnceden inceye düşünesiniz diye!” şeklinde sona aldık. 

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 133-135
 

وَالْاَرْضَ فَرَشْنَاهَا

 

وَ  istînâfiyyedir.  الْاَرْضَ  kelimesi sonrasında onu tefsir eden mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Takdiri;  فَرَشْنَاهَا  (döşedik) şeklindedir.

فَرَشْنَاهَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.


فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ

 

فَ  atıf harfidir.  بِئْسَ  camid fiil olup, zem fiillerindendir.  الْمَاهِدُونَ  fail olup lafzen merfûdur. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. Fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri, نحن (Biz) ‘dir.

الْمَاهِدُونَ  kelimesi, sülasi mücerredi  مهد  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَالْاَرْضَ فَرَشْنَاهَا 

 

وَ , atıf harfidir. Hükümde ortaklık nedeniyle önceki ayete atfedilmiştir.  الْاَرْضَ  sonraki açıklamanın delaletiyle mahzuf bir fiilin mef’ûlüdur. Takdiri,  فَرَشْنَا (Yaydık) olan fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Veya  وَالْاَرْضَ , iştigal olarak mansubtur. O durumda ayette takdim tehir sanatı vardır. Mamul amiline takdim edilmiştir. Mef’ûlün amiline takdim edilip, fiilin sonunda bu mef’ûle ait bir zamir bulunması iştigaldir. Bu takdim hasır ifade edebilir. (Âşûr)

Tefsiriyye olarak fasılla gelen  فَرَشْنَاهَا  cümlesinin fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Fiil, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Fiilin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu ifade eder.

Önceki ayetteki  السَّمَٓاءَ  ve الْاَرْضَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

السَّمٰوَاتِ ’tan sonra  الْاَرْضِۜ ’ın zikredilmesi, umumdan sonra hususun zikredilmesi babında ıtnâb sanatıdır. Çünkü semavat, arza şamildir.

Bu ifadede, yerin ovalleştirilmesini semanın yaratılmasından sonra olduğuna dair bir delil vardır. Çünkü (mesela), bir evin çatısı, adette döşemesinden önce olur. (Fahreddin er-Râzî)


فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ

 

 فَ , atıf harfidir. Cümle, mukadder … فَرَشْنَا  cümlesine atfedilmiştir. Gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Medh fiili  نِعْمَ ’nin faili  الْمَاهِدُونَ ‘dir.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  نِعْمَ ‘nin, takdiri  نحن (Biz) olan mahsusu, mahzuftur.

الْمَاهِدُونَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafât, Tevbe Suresi, 120-121, s. 80)

فَرَشْنَاهَا  - الْمَاهِدُونَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

الْمَاهِدُونَ ‘daki cem’, tazim içindir. (Âşûr) 

Yeryüzünü de döşedik, türlü nimetlerle donattık, döşek gibi altınıza serdik ki üzerinde bir zamana kadar durup hayattan nasip alasınız. Daha da ne güzel döşeriz, türlü nimetlerle döşenmiş olduğu gibi ilerde daha güzelini döşeyecek, daha güzel nimetler verecek kuvvet ve kudret de mevcuttur. (Elmalılı)