وَتَس۪يرُ الْجِبَالُ سَيْراًۜ
İlk iki âyette kıyamet sahneleriyle ilgili kısa ve sarsıcı bir tasviri takiben 12. âyette inkârcıların o günü hiç akıllarına getirmeden sürdürdükleri dünya hayatının, kalıcı değeri olmayan, boş ve anlamsız bir uğraş ve oyalanmadan ibaret olduğu belirtilmekte; 13-16. âyetlerde de karşılaşacakları ağır cezanın soyut bir tasavvur olarak kalmaması için, karşılaşacakları muamele hakkında canlı bir anlatım üslûbu kullanılmakta ve bunun üzerinde dikkatle düşünülmesi istenmektedir.
15. âyette, peygamberlerin bildirdiği gerçekler üzerinde düşünmek ve kabul etmek yerine bunları birer yalan, gösterdikleri mûcizeleri de sihir olarak niteleme yolunu seçenler acı hakikatle yüzyüze geldiklerinde kendilerine “Bu da mı sihir? Dünyada hakikatlere karşı kör davrandığınız gibi burada da gözünüz görmüyor mu yoksa?” şeklinde aşağılayıcı bir hitapta bulunulacağı haber verilmektedir (Zemahşerî, IV, 34). Râzî buna yakın bir yoruma yer vermekle beraber şu hususu da ekler: Kişi bir şeyi gerçeği hilâfına görüyorsa ya görülende yahut görende bir kusur söz konusudur; inançsızlarca inkâr edilenlerin şaşmaz bir gerçek olduğu o gün ortaya çıkacağına göre bu kusurun görenlerde bulunduğu anlaşılmış olacaktır; âyet bu durumu teyit amacı taşır (XXVIII, 247).
16. âyetle ilgili başka izahlar da yapılmış olmakla beraber meâl Zemahşerî’nin şu yorumu esas alınarak verilmiştir: İnkârcılara sabredip etmemelerinin kendileri açısından bir farkının olmayacağı bildirildikten sonra, “Çünkü sadece yaptıklarınızın karşılığını görmektesiniz” şeklinde bir gerekçe gösterilmiştir; bu gerekçenin amacı ise, artık yargılamanın sona erdiğini ve dünyada yapılanların karşılığını görmekte olduklarını, dolayısıyla orada cezayı hafifletici bir çaba içinde olmalarının yarar sağlamayacağını, sabır erdeminin ancak imtihan ortamı olan dünya hayatında değer taşıdığını hatırlatmaktır (IV, 34).
Seyera سير :
سَيْرٌ yeryüzünde yürümek, ilerlemek veya yolculuğa çıkmak demektir.
تَسْيِيرٌ yani yürütme iki kısımdır: Birincisi yürüyenin geçip gidenin kendi seçim ve iradesiyledir; ikincisi ise zorla ve cebren boyun eğdirmeyledir. Dağlara boyun eğdirilmesi gibi..
Sîrete (سِيرَةٌ) gelince insanın doğuştan ya da sonradan kazanılmış olan üzere bulunduğu hâlet ve durumdur. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de pekçok formda 27 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri seyir, mesire, seyyar, seyran, sîret ve siyerdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَتَس۪يرُ الْجِبَالُ سَيْراًۜ
Ayet, atıf harfi وَ ‘la önceki cümleye matuftur. Fiil cümlesidir. تَس۪يرُ damme ile merfû muzari fiildir. الْجِبَالُ fail olup lafzen merfûdur. سَيْراً mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur.
وَتَس۪يرُ الْجِبَالُ سَيْراًۜ
Atıf harfi وَ ile önceki ayetteki muzâfun ileyh cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Muzari fiil teceddüdî istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
تَس۪يرُ kelimesi سَيْراً fiilini tekid ifade eden mef’ûlu mutlaktır.
سَيْراًۜ - تَس۪يرُ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.